Türkiye 21 Mart Nevruz kutlamalarında Abdullah Öcalan’ın vereceği mesaj için nefesini tuttu. Öcalan’ın silahlara veda mesajı vereceği biliniyordu, ama başka beklentiler de yok değildi. Kitleyi Türk bayrağının olmadığı ama boy boy PKK bayrağının salınacağı şekilde dizayn edip meydanlara dolduranların farklı bir tasavvurları ya da bir “son dakika ayarı” beklentileri vardı belki, ama yapılan çağrı bu beklentileri boşa çıkardı.
Çözüm sürecinde iki ayrı “hassasiyet” odağı belirdi, zaman zaman da berkitildi.
Biri, Türk milliyetçilerinin damarlarını kaşıyan hassasiyet idi. “Ne yani Türkler olarak boşuna mı şehit verdik?” söylemiydi. Bu söylemin sahiplerine verilen cevap, çözüm sürecinin içeriğiydi: Bir saksı toprak kaybetmiyorduk.
Nitekim akan kan memleketin bir bütün olarak kalması için akmıştı ve eğer şehitler olmasaydı bugün sınırların çekilip çitlerin çekildiği başka bir eşikte olurduk. “Zaman ihtilafın, çatışmanın, birbirlerini horlamanın değil, ittifakın, birlikteliğin, kucaklaşma ve helalleşmenin zamanıdır” gibi cümleler duymazdık.
Diğeri Kürt milliyetçilerinin damarlarını kaşıyan söylemdi ki, “Ne aldınız ki silahtan vazgeçiyorsunuz?” diye soruyordu Kürtlere. Zehir dolu bu enjeksiyonu kullananlar içinde Türk solu ve Türk liberalleri de vardı. Bu sorunun panzehiri ise Öcalan’ın çağrısında var: “İçinde doğduğumuz çaresizliğe, bilgisizliğe, köleliğe karşı bireysel isyanımla başlayan bu mücadele her türlü dayatmaya karşı bir bilinci, bir anlayışı, bir ruhu oluşturmayı amaçlıyordu. Bugün görüyorum ki, bu haykırış bir noktaya ulaşmıştır.” Ve ekliyor: “Bugün artık yeni bir Türkiye’ye, yeni bir Ortadoğu’ya ve yeni bir geleceğe uyanıyoruz… Artık silahlar sussun, fikirler ve siyasetler konuşsun noktasındayız. Yok sayan, inkâr eden, dışlayan modernist paradigma yerle bir oldu.”
* * *
Öcalan açık açık, kimlikleri ret ve inkâr sürecinin bittiğini ilan ediyor. Gelinen noktaya rağmen silah kullanmanın, silahı meşru bulan söylemlerin fena halde “absürd” olduğunun farkında ve bunun adını koyuyor.
Bakalım, dün ulusalcılık yapıp bugün devrimci şiddetin romantizmine kapılmış olan türedi “hewal”ler şimdi ne yapacak?
“Tek yön AB. Ne varsa Avrupa’da var” diyen ve Kürt meselesinin çözümü için atılan adımları hep “ama…”cı bir küçümsemeyle karşılayan büyük Türk liberalleri de açığa düştü. Öcalan, Batılı moderniteyi tu kaka ederken, tarih bilincine atıf yaptı. Konuşmasında bireysel hak ve özgürlüklerden çok yeni bir millet tasavvuruna verdiği önemin izleri vardı; “Biz” vardı. “BİZ kavramına eski ruhunu ve pratiğini vermenin zamanıdır” bile dedi.
“Eski ruh”tan kastının milleti oluşturan bütün unsurların vaktiyle tek bir İslam bayrağı altında yaşamış olduğu hatırlatmasıyla açtı. “Bugün kadim Anadolu’yu Türkiye olarak yaşayan Türk halkı bilmeli ki Kürtlerle bin yıla yakın İslam bayrağı altındaki ortak yaşamları kardeşlik ve dayanışma hukukuna dayanmaktadır.”
Gelinen nokta nereye evrilir şimdiden bilemem.
Ama bildiğim bir “anlama” halinin tarihe geçtiğidir.
Devlet Kürt’e Türk denilemeyeceğini anladı.
Öcalan da Kürtlerin Müslüman olduğunu, bütün çabalara rağmen bu yüzden bu ülkede bir “iç savaş” çıkarılamayacağını anladı.
Tabii, iki tarafın bu farkındalıklara uygun pratikler geliştirip geliştiremeyeceğini zaman gösterecek.
* * *
Bu arada, en çok kimselerin Türkçe’ye çevirmeye gerek görmediği Osman Baydemir’in konuşmasının kayda geçmediğine üzülüyorum. Şeyh Said’den bahseden, Said-i Nursi’den alıntı yapan ve Allah’a hamd ederek bitirilen bu konuşma, Öcalan’ın her ideolojiye bir mavi boncuk dağıtan konuşmasındaki “asıl” anahtarları içeren bir “epilog” gibiydi. Ve zaten, bütün bunları vaktiyle ilk söyleyen de Baydemir değil miydi? “Silahlı mücadele miadını doldurmuştur” dediği gün “önderlik” tarafından fırçalanıp oturtulmasaydı, kaç kişi daha şimdi yaşıyor olurdu acaba?
Ve işin doğrusu, Öcalan’ın çağrısını okuma görevi, bu işi Kürtlerin bile anlamayacağı bir Kürtçe’yle yapan Pervin Buldan yerine Leyla Zana olsaydı daha manalı olmaz mıydı diye sordum kendime. Bu süreç başarıya ulaşırsa, mimarlarının arasında isminin bulunmasını en çok hak edenlerden biri Leyla Zana olacak çünkü.