Başbakan Binali Yıldırım, çok sayıda bakanı da yanına alarak önceki gün Diyarbakır’daydı.
Başbakan Diyarbakır’da, çoktan beridir sözü edilen bölgeyi “uçuracağı” iddia edilen “yeni ekonomik kalkınma paketini” açıkladı.
23 ili kapsayan “yeni ekonomik kalkınma paketi”nden;
* 7 merkezde 10 milyarlık yatırımla 67 bin konut yapılacağı,
* Bölge illerinin 8’inde her yıl 40 bin kişiyi istihdam edecek 10’ar fabrika (80 yeni fabrika) kurulacağı,
* Her yıl 200 bin kişiye yeni iş sağlanacağı,
* Bu fabrikalara bedava arsa sağlanacağı, fabrikayı devletin yapacağı ve üretilen tüm mallara devlet tarafından satın alma garantisi verileceği, bu fabrikaların sahiplerine 10 yıl süreyle faizsiz işletme kredisi sağlanacağı,
* Tarım ve hayvancılığın teşvik edileceği,
* Bu illerde 15 yeni hastane, 100 ağız-diş sağlığı merkezi, üç stadyum, yeni enerji hatları, tüneller, sulama kanalları, demir ve kara yolları, çağrı merkezleri kurulacağı,
* 23 ilde 4 yılda 60’ı devlet 80’i özel sektör olmak üzere 140 milyarlık yatırım yapılacağı çıktı!
‘EKONOMİK PAKET’ GİRİŞİMLERİ BAŞARISIZ OLMAYA MAHKUM
“Kürt sorunu yoktur bölgenin geri kalmışlığı vardır” zihniyetinin hükümetleri bugüne kadar pek çok benzer paket ilan etti. Ama bugüne kadar bu paketlerin sadece bir bölümü hayata geçti; bölgenin en zengin kesimi bu paketlerin kaymağını yedikten sonra, devamını külfet gördüler ya da riskli görerek, daha uzun vadeli girişimlerden geri durdular.
Bugün de bölgede çatışmaların en yüksek düzeyde seyrettiği günlerde açıklanan bu paket de önceki paketlerle aynı sonu paylaşmaya aday görünüyor. Bu yüzden de bu paketin de önceki paketler gibi, kaymağının büyük inşaat, enerji ve sanayi firmaları tarafından yenilmesi ama işin daha uzun vadeli sonuçları açısından da bölgedeki “güvenlik” risklerini öne sürerek, az çok uzun vadeli girişimlerden geri duracaklarını söylemek yanlış olmaz.
Bütün bunların da ötesinde bölge halkının en önemli talebi, “barış”, “Kürt sorununun barışçıl biçimde çözülmesi” olmuştur. Öyle ki, az çok iradesini belli etmek imkanı bulduğu dönemlerde bölge halkı bunu örneğin barışçıl çözüme yakın gördüğü AKP’ye destek vererek, son yıllarda barış ve Kürt sorununun demokratik çözümünde önemli rol oynayacağını gördüğü HDP’ye destek vererek göstermiştir.
Kısacası bölgede bugüne kadar çeşitli hükümetlerin “Bırakın barışı ve özgürlüğü size ekonomik paketi verelim girişimi”, ekonomik paketi halka rüşvet gibi sunan girişimler hep başarısızlığa uğramıştır.
‘ÇÖZÜM MÖZÜM YOK EKONOMİK PAKET VAR’ TUTUMU İTİBAR GÖRÜR MÜ?
Bölge halkı sorunu şiddetle, silahla, polis ve askeri operasyonlarla çözmek isteyen iktidarlara destek vermemiştir. Öyle ki, bölgeye ekonomik yatırımlar yaparak sorunu çözeceğini iddia edenlere karşı halk; içinde yaşadığı onca yoksulluğa, işsizliğe, eğitim, sağlık gibi başlıca hizmet alanlarındaki büyük sorunlara karşın, “Ekmek değil, iş değil çözüm istiyoruz”, “Barış istiyoruz” demişlerdir. Çünkü bölge halkı; otuz yıldır süren baskı ve şiddet politikasına son verilmesini; çocuklarının, gençlerinin yaşamlarının güvenceye alınmasını istemektedir. Bu yüzden bölge halkı batıda yaşayanların pek de anlamadığı biçimde, işi, ekmeği, eğitimi, sağlığı,…ikinci plana itmekte, “Önce barış!” demekte, “Kürtler ve Türklerin gönüllü bir arada yaşayacağı bir eşitlik ve özgürlük ortamı”, çocukların, gençlerin dağa çıkmadan, cezaevlerine atılmadan yaşamlarını güvenceye alacak barış ortamı” isteyen bir bilinçle hareket etmektedir.
Oysa Başbakan Binali Yıldırım son günlerde pek önemli bir keşif yapmış gibi Diyarbakır’da “ekonomik paketi” açıklarken, sözlerine “Çözüm mözüm yok!” diyerek başlamıştır. Böylece de Başbakan, bölge halkına fabrikayı, işi, ekmeği, yatırımı bir rüşvet olarak sunup, “Kürt sorunu yoktur, terör sorunu vardır” politikasına yedeklemeye çalışan önceki başbakanların düştüğü ve çıkamadıkları kör kuyuya düştüğünü göstermiştir.
PARALAR SERMAYE SAHİPLERİNE,YOKSULLUK HALKA
Bütün önceki sermaye politikacıları gibi Başbakan Yıldırım da bu 140 milyara varan büyük yatırımı sanki halka vereceklermiş gibi göstermekte, bu yatırımlarla bölgede yaşayan 12 milyon kişinin “uçurulacağını” iddia etmektedir. Ama gerçekte yapılmak istenene yakından baktığımızda, bu miktarın tamamının büyük inşaat firmalarına, enerji tekellerine, fabrika sahibi yapılacak bölge içinden ya da dışından gelecek zenginlere, sermaye sahiplerine ve büyük toprak sahiplerine verileceği apaçıktır. Bu planda fakir fukaraya düşen ise asgari ücretle sömürülmektir. Tabii bütün bu yatırımlar söylendiği biçimde yapıldığı, hile hurda yapılmadığı, her yıl 10 fabrika yapılacağı ve 40 bin yeni istihdam sağlanacağı (Diğer yatırımlarla birlikte yılda 200 bin yeni istihdam yaratılacağı) iddiası gerçek olursa!
Yani o geleneksel “at-arpa-kuş” diye bilenen liberal sömürü mekanizması işletilecektir. Devlet Hazineyi patronlara açacak, onlar bu paralarla yatırım yapacak daha çok kazanacak, onlar çok kazanırsa bir miktarı da işçilere, emekçilere düşecek!
YAĞMANIN KAYMAĞI YANDAŞ SERMAYE KLİKLERİNE
Ancak bu klasik işleyişe bile rahmet okutacak bir ekleme yapılmış bu sömürü mekanizmasına.
Şöyle ki, bu “ekonomik pakete” göre kurulacak fabrikanın yerini devlet parasız verecek, inşaatını devlet yapacak, işletme kredisini de devlet 10 yıl içinde geri ödenmek şartıyla ama faizsiz verecek. Daha bitmedi! Devlet bu fabrikalarda yapılacak üretimin tümünü de satın alacak!
Yani hiçbir risk yok!
Bu elbette hazinenin bölgedeki zenginlere ve bölgeye “yatırım yapacağım” diyen bölge dışından gelecek büyük firmaların yağmasına açılmasıdır.
Bölgenin içinden geçtiği koşullar, iş, barınma ve ekmek sorunu çözümünün aciliyeti olağanüstü ekonomik önlemler gerektirmektedir. Ama bu kapitalistleri, büyük sermaye ve toprak sahiplerini daha da zenginleştirmenin gerekçesi olamaz, olmamalı.
Ancak AKP Hükümetinin neoliberal ekonomik politikalarıyla da bu olur!
Bu hazine yağmasını boyutlarını, bu yağmadan bölge halkına ne düşeceğini, Hazinenin hangi yandaşların palazlanması için kullanılacağı ve hangi sermaye kliklerinin yağmasına açılacağını da yakında göreceğiz.
BAŞBAKANIN BÖLGE HALKINA ‘ASIL VAADİ’ YENİ İŞSİZLER ORDUSU!
Başbakan Yıldırım’ın, hazır Diyarbakır’a gitmişken halka, onu doğrudan ilgilendiren “müjdeler” vermekten de geri duramadığı anlaşılıyor!
Başbakan Milli Eğitim Bakanlığı tarafından “terörle bağlantılı” olduğundan şüphe edilen 14 bin öğretmenin açığa alınacağı ve bu öğretmenlere yeni eğitim yılında görev verilmeyeceğini açıkladı.
Bununla da yetinmeyen Başbakan, sadece milli eğitimde değil diğer kamu kurumlarında da benzer bir çalışmanın yapıldığını, terörle bağlantılı kişilerin açığa alınacağını söyledi.
Yerel yönetimlerle ilgili, taşeron işçilere kadar “Terörle bağlantılı çok sayıda kişi olduğu” iddiaları ve bu amaçla ilgili yayımlanan genelgelerle birlikte ele alındığında, AKP Hükümetinin bölgedeki bütün kamu kurumlarında memurlar ve işçiler arasında bir AKP kadrolaşması için harekete geçtiğini de anlıyoruz. Bunun ilk adımı eğitimcilerle atılacak görünmektedir. Ki, bu girişimden anlaşılması gereken bir şey de; bu köşede daha önce o genelgelerin yayımlandığında da tartışıldığı gibi AKP’nin “tek parti diktatörlüğü” amacına uygun olarak bütün devlet kadrolarının AKP’li ve AKP’ye biat edenlerden oluşması için harekete geçildiğidir. Dolayısıyla bölgede başlayacak “terörle bağlantılı kamu çalışanı tasfiyesi”nin (buna AKP kadrolaşması da diyebiliriz) batıya da yansıyacağı, AKP’li olmayan ya da biat etmeyen herkesi kapsayacağını söylemek için kahin olmaya gerek yok.
Başbakanın 14 bin eğitimcinin açığa alınması ve diğer kamu kurumlarında da benzer bir çalışmanın yapıldığı açıklamasını, yukarda tartıştığımız ekonomik paketle birlikte ele aldığımızda Hükümetin gerçek vaadinin 14 bin kişinin (daha arkası gelecek) daha bölgedeki işsizler ordusuna katılacağıdır. Hele de bir kamu çalışanın bölge illerinde kaç aileye, kaç kişiye baktığı düşünüldüğünde, bu tasfiyenin on binlerce kişinin daha açlık ve sefaletin içine itilmesidir.
Yani bölgedeki açığa almalar, meslekten çıkarmaların sonuçları hiçbir şekilde ‘FETÖ’yle bağlantılı kişilerin açığa alınmasından farklı olarak çok daha ağır sonuçlara yol açacaktır; tepkilerin de farklı olacağı bölgede olup biteni az çok bilenler için de her halde tartışılmazdır.
Öte yandan önceki gün, 25-35 yaş aralığında 15 bin korucunun “uzman çavuş” kadrosuyla orduya alınacağı, bunlardan bininin de gerilla gibi sürekli dağda yaşarak, (’90’larda bu yönteme “böcek yiyen böcekler” gibi nitelemeler yapılmıştı) kamuoyuna duyuruldu. Böylece AKP Hükümetinin bölgede nasıl bir düzen oluşturmak istediğinin bir yanı daha açığa çıkmış oldu.