“Sarhoşluk gelince ölüm de hak Olur. “Kaçınmakta olduğun işte budur” denir. Ve Sura üfürülmüştür. İşte bu vaad günüdür. Bütün nefisler bir sürücü ve bir şahit ile birlikte gelmiştir. İyice düşün! Sen bundan gafletteydin. Şimdi senden perdeni açtık, artık bugün gözün keskindir. Ve yakınındaki dedi: “Bu yanımdaki hazırdır.” Bütün inatçı kâfirleri cehenneme atın; hayrı engelleyeni, saldırganı, şüphe sokanı.” O ki Allah ile birlikte başka bir ilah edinendir. Onu şiddetli azabın içine atın. Onun yakınındaki dedi: “Ey Rabbimiz! Onu ben azdırmadım, fakat kendisi derin bir sapıklıktaydı.” Dedi: “Benim yanımda birbirinize düşmanlık yapmayın. Ve elbette ben size vaadimi önceden bildirmiştim. Benim yanımda söz değiştirilmez ve ben kullara zulmedici değilim.” (Kaf, 50/19-29). Vaad kavramının bulunduğu bir anlatımda dikkatler sürekli gelecek zamanda olacak olaylara, olayların gerçekleşeceği yer ve zamana çevrilir. O halde vaad kavramının sözlük anlamı üzerinde kısaca durmakta yarar var. Vaad kelimesi hayır ve şerle ilgili kullanılır. Söz verme. Tehdit etmek. Üstüne alma. Yapılmasına söz verilen şey. Birine söz vermek, sözle vaad etmektir. Birini bir kötülük ile tehdit etmek, korkutmak ve onu uyarmaktır. Verilen süredir(miad). Vaad kavramının anlamlarından hareketle “vaad günü” nü şöyle anlamlandırabiliriz: Söz verilen gün. Tehdit günü. Bunlarla birlikte “vaad günü” için “kıyamet günü” de denmiştir.
Everende bulunan bütün varlıklar için Allah Teâlâ bir yasa koymuştur. Ve bütün varlıklar bu yasa çerçevesinde varlıklarını sürdürürler. Aynı şekilde insanlarla ilgili kişisel ve toplumsal yaşamın temel yasaları da öğüt olarak verilmiştir. İşte bu yasalardan birisi, Kaf Suresinin19-29’ncu ayetler grubunda yer almaktadır. Elbette Kur’an’ın başka yerlerinde de aynı konuda mesajlar bulunmaktadır. Fakat biz söz konusu ayetler üzerinden tartışmamızı sürdüreceğiz. Ayetler grubu, “sarhoşluk gelince ölüm de hak olur” mesajıyla başlıyor. Diri olan bir kişi ve toplum için bu ayet bir vaattir; tehdit ve söz vermedir. Burada ölü ve diri kavramları biyolojik anlamda değil, inanç ve düşünce plânında anlaşılıp değerlendirilmelidir. Bu anlamda diriliği sürdürebilme, tevhit üzere var olma bilinci ve toplumun üzerine dayandığı doğru dinamikleri koruma gibi değerlerden uzaklaşma, onları savsaklama durumu bir toplumun yapısında baş gösterince ölüm kaçınılmaz olur. Çünkü toplumu oluşturan bireyler, kendilerini diri tutan değerlerden kopmuştur. Böyle büyük bir kopuş yaşayan söz konusu toplum ya yok olur ya da başka diri ve güçlü toplumların uydusu ve çıkar alanı olur/olmaktadır. Bu sonuç ise hiçbir toplumu meydana getiren bireyler tarafından istenen bir durum değildir. Aksine bu, sürekli kaçınılmakta olduğu söylenen bir gelişmedir. Ama yasa gerektiği biçimde doğru olarak bilinmez ve gerekli şartlar yerine getirilmezse, kuru kuruya, lafla kaçınmak ya da sarhoşluğun tehlikesinden söz edip ölümü istememek bir işe yaramaz.
Vaad gününü yukarıdaki ayetlerin ışığında iki şekilde değerlendirebiliriz. Birincisi: Kıyamet günü ki, o gün gerçekleşmesi kesinlikle vaad olunan bir gündür. Buradaki ayetlerden o gün insanların karşılaşacakları olaylar dizisini görebiliyoruz. Ayrıca şu da görülüyor: Allah Teâlâ tarafından inanmayanlar hak ettikleri derecede cezalandırılıyorlar. Buradaki olaylar o kadar açık, net ve somut olarak ortaya konuyor ki, insan bir film seyreder gibi gelişmeleri izleyebiliyor. Ya da gündelik yaşamımızda sürekli karşılaştığımız sorgulama, yargılama ve cezalandırma yöntemlerine çok yakın görünüyor, dolayısıyla bu olayların yabancısı değiliz. Ancak burada operasyon çok geniş tutuluyor ve böylece ortaya konuyor. İşte bu açıklık ve kolayca anlaşılabilecek biçimdeki anlatım inanan insanın ahret inancını pekiştiriyor.
Kur’an-ı Kerim bütünlüğü içinde, ahret inancı konusu, ona iman etme bağlamında çok ciddi bir şekilde ele alınırken, diğer taraftan konuya çok yer verilmiştir. Allah’a iman etmiş ve Müslüman olmuş bir insan olabilmek için, ahret inancı belli birkaç şarttan birisidir. Böyle olunca, bu yöndeki iman olayını kolaylaştırmak için gerekli bilginin ve bu bilginin dayandığı yasanın her insan tarafından kolayca anlaşılır açıklıkta olması gerekir. İşte biz bunu hiçbir kuşkuya yer bırakmayacak açıklık ve genişlikte Kur’an-ı Kerim’de görebiliyoruz. Bu da Rabbimizin bize en büyük lütfu ve keremidir. Gaflet içinde olan, hayrı engelleyen, saldırgan, inkârı karakter haline getirmiş inatçı, kâfir, Allah’a ortak koşan müşrik, sapıklık içindeki azgın insanların hepsi kendilerine zulmediyorlar. Böylece oluşan kişilikler diğer insanlar için de tehlikeli oluyor ve zulüm mekanizmaları onları da kuşatıyor. İşte bunun için hak edenlere şiddetli bir azap ile cezaları verilecektir. Çünkü toplumsal inkâr kapanına kısmış inkârcı ve inatçı kâfirler akıllarını kullanmıyor ve hiçbir şeyi sorgulamıyorlar… Şeytan Kaynaklı Ataletizm…
Vaad günü ile ilgili ikinci değerlendirmemiz; şu andaki hayatımız hakkında olacaktır. Allah Teâlâ inanan insanlara yardım ve rahmetini sürekli vaad ediyor. Müslümanlar topluca diriliklerini muhafaza eder ve Allah’ın vaadine güvenir, sonra da Allah’ın kendilerine yüklediği görevlerini yerine getirirlerse; vaad olunan o büyük kıyamet günü, üzerinde bulundukları beldede gerçekleşir. Bu durumda artık Müslümanlar, insanların topluca yaşayışlarını düzenleyen ilke ve yasaları ortaya koyup adaleti işletme aşamasına ulaşmışlar demektir. Adalet devleti bağlamında toplumu yönetme imkânına kavuşan Müslümanların ilk yapacakları önemli işlerden biri, Allah’ın istediği doğrultuda suçluların tespit edilip yargılanmaları ve cezalandırılmalarıdır. Bu, çok önemlidir, çünkü daha önceki dönemlerde, yani vaad günü gerçekleşmeden önce, genelde insanlara, tabiatta bulunan bütün varlıklara ve özelde Müslümanlara yaptıkları zulümlerinin cezalarını çekmeleri, geleceğe yönelik bir caydırıcılık değeri taşır…
Suçlular cezasız kalmamalı değil mi? Allah insanların hidayete ermeleri için elçiler gönderdiği halde inanmadılar/inanmıyorlar. Kendileri inanmadığı gibi, insanları Allah yolunda yaşamlarını sürdürmekten, Allah’ın insanlar için koyduğu yasaları uygulamaktan sürekli men ettiler/ediyorlar. Allah’ı inkâr ettiler, insanları gaflete sürüklediler, hayra engel oldular, saldırganlıkta çok ileri gittiler. İnsanların inançlarına, işlerine şüphe soktular. Başka yapma ilahlar ortaya koyup, şirke gittiler, diğer insanların da müşrik olmalarına neden oldular. Bütün bu eylemleri ile aydınlığı kapatıp, insanları karanlıklarda bıraktılar. İşte bu nedenle onlar şiddetli cezayı hak ettikler, cezaları uygulamak, adaletin gereğidir. Yüce Adalet değeri, inanç ve düşünce sitemi olarak İslâm’ın çok avantajlı bir boyutudur. Bu boyut sayesinde Müslümanlar sonunda hesap vermeye ayarlı ve Allah’ı razı etmeye yönelik kişisel ve toplumsal davranışlarda bulunurlar. Onlar için vaad günü, özellikle yeryüzü cennetine ulaşmaktır. Yeryüzü cenneti olmayanların, ahiret cenneti de olmaz. Zaten dünya olmazsa ahiretin varlığının bir anlamı da olmaz, değil mi?
Müşrik, münafık ve kâfirler beşeri hırs, rekabet, üstün gelme, şan, şöhret, mal, eşya, cinsel tatmin gibi çoğu zaman insanlık için zararlı egolarını tatmin etme çabası içindedirler. Bu özellikler de onların dinlerinin şartlarıdır. Dinlerinin adının ne olduğu hiç önemli değildir. Sonuçta işlettikleri bir sistemleri var. Allah, Tevhid, Nübüvvet ve Ahiret inancı olmayanın vaad günü, çok zor bir gündür. Allah’a karşı muhalefet ve inkâr psikolojisi üzerine kurulmuş dinin mensupları, Müslüman’ın Vaad Günü’nü anlayamazlar. Müslüman için vaad günü büyük kurtuluş ve mutluluktur. Müslüman olmayan için de tam tersidir. Beğeneni de beğenmeyeni de bulunan Sovyet Komünist İhtilalı, başından sonuna kadar halka dayalı güvenli bir yönetim değil, halkın ölüm, sürgün, işkence ve açlık korkusundan dolayı asker ve polise yaltaklandığı kapkara bir rejim olan diktatörlüktür ve bu haliyle devrim günü zor bir vaad günüdür. İran İslâm Devrimi ise en azından başlangıçta ve epeyce bir süre giden haliyle devrim günü olarak kurtuluş ve hayırlı bir vaad günüdür.
Çarlık dönemindeki Rus toplumunda sarhoşluk her alanda çok büyük boyutlarda baş gösterince, ölüm hak edildi ve o da geldi. Ölen çarlık sistemi oldu ve yerine bir başka batıl sistem olan komünizm ortaya çıktı. Sonuçta dirilen olmadı, bu vaad gününe olumsuz plânda bir örnektir. Şahlık dönemindeki İran toplumunda ise; sarhoşluk sarayda idi ve bu sarhoşluk gün geçtikçe dozunu artırıyordu. Böyle olunca şahlık, ölümü hak etmişti. Ancak, şahlık sarayda günden güne sarhoşluğa batarken, halk İmam Humeyni liderliğinde diriliş yolunda mesafe kat ediyordu. Yani bireysel ve toplumsal değişmenin yasası, Allah yolunda olan halkın lehine işliyordu. Bu gidişin sonu doğal ve kaçınılmaz olarak kıyam gününe ulaşıp yeryüzü vaad günü gerçekleşti. Bu bağlamda olumlu vaad günü örneği olarak Halk dirildi, Şahlık öldü. Çünkü “sarhoşluk gelince ölüm de hak olur.” Güncelleyelim: iktidar, çokluk, şehvet, kibir, güç, yalan, oyun, eğlence, mal ve oğullar ile eşya tutkusu sarhoşlukları toplumu ve liderlerini kuşatmakta, yani ölüm, olup durmakta! Ya vaad günü! O her an yanımızda… Ah, bir görebilsek!
Yarsını tükettiğimiz Ramazanınız mübarek olsun!