Bilirsiniz, seksenli yıllar Evren’in siyaset yıllarıydı. O yıllarda Kenan Evren, Cemalettin Kaplan’a “kara ses” lakabını takmıştı. Cemalettin Hoca müftülükten emekli olup Almanya’ya yerleşmiş, Türkleri örgütleyerek Almanya’nın ortasında, güya, “Anadolu İslam Federe Devleti” ni kurmuştu. Kapalı spor salonlarında bayrak sallıyorlar, tahta tüfeklerle askeri yürüyüşler yapıyorlardı. Bu benim için bir mizah konusuydu; ancak Kemalistler öyle düşünmüyordu. Hocanın tehlikeli olduğu konusunda ısrar ediyorlardı.
1993 yılında Sırplar ve Hırvatlar, Uluslararası toplumun desteğiyle, Boşnaklara soykırım uyguluyordu. Aydın Menderes’e sordular: “Birleşmiş milletler ne zaman müdahale edecek?” Şöyle cevap verdi: “Boşnaklar toparlanıp kazanmaya başladığı zaman…” Menderes sistemin nasıl işlediğini bir cümle ile ortaya koymuştu. Birleşmiş milletlerin işlevi buydu.
Birinci intifada 1987 yılında başladı. Filistin halkı Arafat’ın örgütünden (F.K.Ö.) umudunu kesmişti. Bunun üzerine Arafat, 16 Kasım 1988 tarihinde Filistin Devleti’ni ilan etti. Zaman gazetesi olayı büyük bir heyecanla karşıladı: “40 yıl aradan sonra bağımsız Filistin Devleti kuruldu. Mübarek olsun!” Dünya çalkalanıyordu. Türkiye, Filistin Devletini tanıyan ilk ülkelerden biri oldu. İran ise duruma kayıtsız kaldı. İtiraf edeyim ben de gaza geldim ve bunun tarihi bir kazanım olduğunu sandım. İran’ın tutumunu da, “Bir de İslam devleti olacaklar! Oralı bile değiller.” diye yadırgadım.
İşte aradan 24 yıl geçti; ama durum hiç değişmedi. Aslında Uluslararası toplumun devlet ilanı ile amacı, intifada ile itibarı sarsılan Arafat ve örgütüne itibar kazandırmakmış. O gün için ben bunu anlayamamıştım.
Biliyorsunuz şimdi Filistin B.M. de yeni bir statü kazandı. Ancak bu defa kül yutmaya hiç niyetim yok! Filistin’in ”Üye olmayan gözlemci devlet” statüsü kazanması -Zaman Gazetesi nasıl karşıladı, takip etmedim- tam bir tiyatrodur. Uluslararası toplum bu hamle ile sekiz günlük direniş kazanımını perdelemek ve işbirlikçi Mahmut Abbas’a nefes aldırmak istemiştir. Çünkü Abbas’ın örgütünün amacı -batının işgaline uğramış diğer ülke ordularında olduğu gibi- Filistin topraklarını kurtarmak değil, kurtarmaya çalışanları İsrail adına takip etmektir.
Gazze direnişi, İsrail’in anladığı tek dilin şiddet dili olduğunun görülmesine yaradı. Hamas, gösterdiği direnişle İsrail’e bir ders verdi. Hamas bu stratejisini sürdürmelidir. İran müttefikliği ile Arap dolarları, savaşla barış, Hasan Nasrullah tavrı ile Mahmut Abbas tavrı arasında zikzaklar çizmemelidir. Şayet Hamas Abbas’ın yoluna saparsa, kendi içinden yeni bir Hamas çıkacaktır. Hamas bir zafer kazanmıştır; ancak İsrail’in gözünü tam olarak korkutamamıştır. İsrail’in kalbine Hizbullah korkusu yerleşmiştir; ancak Hamas hala İsrail’in dişine göre bir düşmandır.
İlgisiz bir konuyla yazımı bitireyim. Hani Ak Parti Amerika’nın dayatmasına boyun eğdi ve Kürecik’e, Türkiye’nin Rusya ve İran’la arasını açan NATO radarı kurulmasına izin verdi ya! Şimdi Türkiye NATO dan patriot talep etti, NATO da vermeyi kabul etti ya! Hepsi yalan! Patriotları Türkiye’nin talep ettiğini hiç sanmıyorum. A.B.D. Türkiye’ye şöyle demiştir: “Radarı kurdum; ama patriot olmadan ne işe yarar? Patriotları oraya koyacağım; ama zorla koymuş olmayayım. En iyisi gündem uygun olunca sen talep edersin. Ne zaman talep edeceğini ben sana söylerim.”
Uygun gündem demek ki Gazze saldırısıymış.