Haftada bir kez yazmanın “trajedi”si, sizin yazmayı tasarladığınız güncel bir konunun sizden önce başka yazarlarca yazılması oluyor.
“Ümmet” konusu da böyle oldu.
İşaret fişeğini çok değerli Zülâl Kalkandelen patlattı.
Ben onun yazısından edindiğim İmralı konulu bilgilerden yola çıkarak zihnimde kendi yazımı kurgularken aynı konuda sevgili Orhan Bursalı’nın art arda iki çok güzel yazısı yayımlandı.
Bu durumda ne yapmalı?
Ya yazmaktan vazgeçmeli ya da tekrara düşmekten kaçınarak konuya kendi katkını yapmaya çalışmalısın.
Ben ikinci olabilirliği (şıkkı) yeğliyorum.
***
Ümmet sözünden İslam dininden olanların oluşturduğu topluluğu anlıyoruz.
Arapça millet, kavim anlamına gelen “umma”dan türetilen bu sözcük, İslamın kutsal kitabında tekil ve çoğul olarak 64 kez geçiyor ve daha çok toplum/cemaat anlamında kullanılıyormuş. Cemaat olma canlılara özgü bir özellik olduğundan hem insanlara hem de diğer canlılara ümmet deniyormuş. Bütün canlılara ümmet denmesi bu sözcükten sadece Müslümanların oluşturduğu insan toplumunu anlayanlar için kafa karıştırıcı olabilir. Nitekim İslami kaynaklarda yer alan aşağıdaki açıklama ve benzerleri benim için de yeni bir bilgi oldu:
İnsan topluluklarının yanı sıra hayvan ve cin topluluklarına (Enam, 6/38; Araf, 7/38), benzer inanç ve hayat tarzına sahip insan gruplarına da (Bakara, 2/213) ümmet denmiştir. İslami gelenek ve literatürde özel ve önemli bir kavram olan ümmetin hayvanlar için de kullanılması gerçekten dikkat çekicidir:
“Hem yerde hareket eden hiçbir canlı, kanatlarıyla uçan hiçbir kuş türü yoktur ki sizin gibi birer ümmet (toplum) teşkil etmesinler. Biz o kitapta hiçbir şeyi ihmal etmedik. Sonra hepsi Rab’lerinin huzuruna sevk edilip toplanacaklardır.” (Enam, 6/38)
Bu satırları okuduğunuzda kendilerini en gerçek Müslüman sayan kimi yöneticilerin ve dinlerine bağlı görünen pek çok kişinin nasıl olup da acımasız birer örneğin köpek celladı olabildiklerine şaşırmamak elde değil.
Fakat bu bir başka konu.
***
Yine İslami kaynaklardan öğrendiğimize göre bu sözcük sadece müminler için değil fakat farklı önadlarla, farklı ya da karşıt inançlara sahip insan toplulukları için kullanılsa da günümüz Türkiye’sinde ümmet dendiğinde amaçlanan, İslam dininden olanların oluşturduğu topluluktur.
Şimdi ortaya atılan ise ulus devlet öncesi bir birliktelik olarak Müslüman Türk ve Müslüman Kürt kardeşliğidir.
Kulağa pek hoş gelse de şu sorular yanıtsız kalacaktır:
Bu birliktelik mezhep farklılıklarıyla nasıl olacak?
Ülkenin başka dinsel inançlara sahip ya da herhangi bir dinsel inancı olmayan insanlarının böyle bir birlikteki yeri ne olacaktır?
Ulus devletin yerini ümmet aldığında, bu topluluk hangi yasalarca yönetilecektir? Herhalde şeriat ilkeleriyle, öyle değil mi?
Biraz da dış dünyaya bakalım:
Her biri emperyalizme karşı ulusal kurtuluş savaşımlarıyla oluşmuş Cezayir, Tunus, Fas gibi Kuzey Afrika devletleri birer ümmet midir?
İran, Endonezya, Pakistan, Suriye, Irak, Azerbaycan; Orta Asya’daki Kırgızistan, Türkmenistan, Özbekistan vb. cumhuriyetleri kendilerini ulus devletler olarak mı, ümmet olarak mı tanımlamaktalar?
Köprülerin altından nice sular akmışken insanlığın ulaştığı uygarlık düzeyinde, ulusal devlet olarak uygar insanlık topluluğuna katılışının üzerinden yüz yıl geçmiş Türkiye’de ümmetten söz etmek, ümmetçilik yapmak ayıp olmuyor mu?
***
Belli ki olmuyor. Amaç her türlü toplumsal sorunun ulus devlet kimliği ve bütünlüğü içinde, demokrasi ilkelerine bağlılıkla çözülmesi değil de ne pahasına olursa olsun gözü kara bir ayrımcılıkla çözülmeye çalışılması olunca artık utanılacak hiçbir şey kalmamış demektir.




