Saray rejimi adım adım yeni bir ülke inşa ederken Meclis muhalefeti ise seçim ve ittifak tartışmalarına boğuldu. Ülkeyi son 10 yılda 10 kez seçime götüren Cumhurbaşkanı Erdoğan her defasında bir yolunu bulup muhalefete “cambaza bak” oyununu yutturmayı başarıyor.
Yaşar Aydın
Şöyle bir sıralayalım. 10 Ağustos 2014 cumhurbaşkanlığı, 24 Haziran 2018, 14 Mayıs 2023 Cumhurbaşkanlığı ve genel seçim, 28 Mayıs 2023 cumhurbaşkanlığı ikinci tur, 7 Haziran 2015, 1 Kasım 2015 genel seçim, 30 Mart 2014, 30 Mart 2019 yerel seçim, 16 Nisan 2017 referandum. Bu yıl 31 Mart tarihinde yapılacak yerel seçimle son 10 yılda Türkiye genelinde tam 10 seçim yaşanmış olacak. İstanbul için bu rakam tekrar eden seçimle 11 oldu.
Her yıla ortalama bir seçim düşmesi iktidara, memleketin acil sorunlarının ötelendiği, gerçek gündemlerle yerine yapay ayrışmalarla kimlik ve kültür üzerinden halkı konsolide etmeye çok uygun bir zemin sundu. İktidar dilediği gibi top çevirdi.
ADIM ADIM İNŞA
AKP-Cemaat kavgasının doruğa çıktığı 17-25 Aralık operasyonunun hemen birkaç ay sonrasında yapılan 30 Mart 2014’den bu yana her seçim, içinde yaşadığımız rejimin kurulmasında ve tahkim edilmesinde önemli bir rol oynadı. Bir anlamda ülke seçimlerle dizayn edildi. Bu yıl 100. Yılı kutlanan Cumhuriyet, geçmişin toptan reddiyesi üzerinden Erdoğan iktidarıyla yeniden kuruldu. Demokrasi ve demokratik mücadele sandıkla ölçülen bir noktaya itildi. Muhalefet ve toplum buna alıştırıldı. İktidar meşruiyetini sadece sandıktan alırken muhalefet de değişim umudunu seçimler üzerinden tarif etti. Sandık ve seçim dışında siyasi mücadele her iki kesim tarafından kriminalize edildi. Bildiğimiz bir hikaye ve her hikaye gibi bunun da bir sonu olmak durumundaydı.
14-28 Mayıs 2023 seçimleri iktidar için bir dönemin bittiği yeni bir dönemin başladığı tarih olarak işaretlendi. Artık yeni bir cumhuriyet tanımına geçilmişti. Anayasa’nın sembolik olarak varlığını sürdürdüğü, Meclis’in anlamını yitirdiği, dinin ayrı biçimde kendini hissettirdiği yeni dönem başlamıştı. Bu yeni dönemin asli figürleri de değişecekti. Sokaktan, parti bürolarından çıkan siyasetçiler yerine Hakan Fidan ve İbrahim Kalın gibi isimler ülkenin geleceğinde söz sahibi olacaktı.
Kabinenin ana direkleri bile buna göre belirlendi. İçişleri ve ekonomi bakanlıkları işlevini tamamlamış ve artık ayak bağı olmaya başlayan isimlerden alınıp yeni döneme uygun figürlere bırakıldı. MİT ve Dış İşleri Bakanlığı birer strateji merkezi gibi çalışıp hem içeriyi hem de dışarıyı Batılı dostlarıyla işbirliği halinde düzenlemeye hız verdi.
28 Mayıs seçimi iktidar için kurumların (bunlara partiler dahil) anlamını yitirdiği, anayasa ve uluslararası sözleşmenin işlevsiz hale getirildiği, seçimlerin bir gösteriye dönüştüğü, hadi adını koyalım, totaliter, baskıcı bir ülke haline gelmesi için eşiğin atlandığı tarih oldu.
MUHALEFETİN GÖRMEDİĞİ
Türkiye yeni bir seçimin eşiğinde. Yine çokça ittifak ve aday konuşuluyor. Rejimin yönelimi, buna engel olmak için yapılması gerekenler ve tabi halkın talepleri, beklentileri yine gündemde yok.
Görünen şu ki sağ muhalefet rejimin gidişini gördü, kabullendi ve buna göre pozisyon aldı. Bu rejim içinde etkili bir role talip oldu.
Kürt siyaseti ülkede ve bölgede yaşanan gelişmeleri sezdi, kendine yeni bir yer açmaya çalışıyor. Şimdilik kafası net değil.
Burada en ilginç durumda olan sol-sosyal demokrat cenah. CHP dahil önemli bir bölümü çok normal bir ülkede siyaset yapar gibi bir hal içindeler. Parti içi dengeler bazen tüm bu hayatın üzerine çıkıyor. Dil kekeme, el çok titrek kalıyor. Rejime cepheden karşı çıkabilecek söylemden çok uzak.
Sosyalist solun önemli bölümü de bu gürültü içinde kayboldu. Sanki seçimler tek çıkış yoluymuş gibi davranıp bir ilçenin, ilin kazanılmasının ya da çok oy almanın peşine takıldılar. Tek başına Hatay ve Dersim’de yaşanan ittifak tartışmaları bile yaşanan durumun tuhaflığını göstermeye yeter. Muhalefet, yerel seçimleri rejimin inşasında bir ara durak olarak kabul ederse, çubuğu rejime ve rejimin yarattığı tahribata bükerse hem seçim sürecini hem sonrasını çok daha güçlü karşılayabilir.
BEREKET YURTTAŞ VAR
Erdoğan, Kalın, Fidan, Bahçeli de biliyor ki onlar için en büyük engel rejim inşasına başladıkları ilk günden itibaren karşı duran halkın varlığı. Orayı çözemediler, ikna edemediler. Sürekli kendini yeni formlarla (Gezi’den Cumhuriyet kutlamalarına kadar) ifade etmeye çalıştı. Tehlikenin farkında olduklarını hissettirdi.
Halkın önemli bölümünde egemen olan bu duygu ve fikir örgütlü bir mücadeleye dönüşürse çok da uzun olmayan bir vadede iki önemli sonuç üretebilir.
Birincisi iktidar cephesinde var olan çelişkileri derinleştirir, çatlağı büyütür, zayıflatır. İkincisi ise başka türlü bir hayatın ve ülkenin varlığı çok daha güçlü hissedilir.
Kısacası muhalefet Hatay’a bakıp karar verecek. Ya birbirine benzeyenlerden en az kötüsünü tercih edip iktidarın iklimine su taşıyacak ya da orada yaşanan büyük dayanışmayla ayakta kalkmaya çalışanlara eşlik edecek.