Tevhid: tek olmak, bir olmak demektir. Bir ve bütün olmak demektir.
Allah’ın birliği ve bölünmez bütünlüğü…
Ehad ve Samed…
Kısaca “birleme” de denilebilir.
Zaten sözlükte de tevhid; birden fazla olan şeyleri birleştirmek, bir yapmak, birlemek demektir.
Kur’an, Allah tasavvurunu; insanların önüne “bölünmez bütünlük” olarak koyuyor.
Kendi içinde sürekli devir dayım yapan fakat kendi içinde hiçbir şey eksilmeyen, çoğalmayan ve kendi içinde düzelme, bozulma olmayan tek bir bütündür.
Tevhidin dünyadaki izdüşümü ise “sınıfsız toplum” dediğimiz şeydir.
Kur’an, adeta eski ve yeni her neye inanılıyorsa, tüm bu inanılan tanrıları yok saymakta ve herkim neye tapıyorsa bilsin ki onları da yaratan Allah’tır demektedir.
Kur’an; tapınılan her bir şeyin onun tarafından yaratılmış olan birer mahlûk olduğu gerçeğini açıkça dile getirir.
Eski putperestlerin peygambere Allah’ı sorduklarında aldıkları cevap buydu!
Allah’ı çıplak gözle göremiyoruz diye insanların bir kısmı güneşe, yıldızlara, aya, dünyaya, ateşe, suya, ineğe, insanlara, paraya vs. tapmıştır.
Ki; şu içinde olduğumuz zamanda/çağda da -laf ve şekil olarak- Allah’a inandığını söyleyenler olsa da içten başka şeylere tapanlar da maalesef yok değil!
Allah kur’an’ın birçok ayetinde; (dünyalıklara) onlar benim ayetlerim, işaretlerim, yarattığım şeylerdir, onlara tapınmayı bırakın demektedir.
Böylece kur’an; tevhid anlayışı ile insan beyninde ve kalbinde bir sıçrama yapmakta ve çağlar üstü bir mesajla insanları önemli bir yanlıştan dönmelerini sağlamaktadır.
Bununla, insanlığa büyük bir şuur ve bilinç kazandırmaya çalışıyor.
Aynen daha öncede; İbrahim’e, Nuh’a, Musa’ya, İsa’ya velhasıl tüm peygamberlere gelen semavi mesajlar gibi…
Kur’an; tevhidle, insanlığın somut ve şuursuz nesneleri rab edinmelerine engel olmuş ve onları bu nesnelere bağımlı hale gelmekten kurtarmış ve özgürleştirmiştir.
Lakin dinleyene ve düşünene…
Demek ki Allah, varlığı ve birliği ile bölünmez bir bütündür.
Demek ki var olmamız, bir bütündür ve tek bir organizmadır.
Nasıl denizin içinde bin bir çeşit canlı yaşar ve o suya bağımlıdır. Muhtaçtır. İşte öylede -teşbihte hata olmaz- Allah’ta deniz gibi tek bir bütündür.
Allah; yerin, göğün, güneşin, ayın, yıldızın, dünyanın, taşın, toprağın, bitkinin, insanın, hayvanın vs. bütün evrende olan her bir varlığın ruhudur, denizidir denilebilir.
En yalın şekliyle; hayatın nuru/enerjisi ve yaşam kaynağıdır.
Bu denizin içinde ki varlıkların her biri, birbirinin rakibi ve ayrı ayrı tanrılar tarafından yaratılmış ve idare ediliyor değildir.
Çünkü her bir varlık kendi olarak bizzatihi ayrıdır, fakat sıkı bir birliktelik ve paslaşma vardır.
Hepsi birbirine zincirleme olarak bağlıdırlar, kopmaz ve koparılamaz bağlarla birbirine kenetlidirler.
Buna “varlığın birliği değil birlikteliği” de denebilir.
Eskilerin çok tartıştıkları “Vahdeti vucut” böyle anlaşılmalı bence!
Demek ki; varlık âleminde bulunan her bir şey tek bir oluşun bölünmez parçalarıdır ve kaynağı da Allah’tan gelen bu oluşun bütüncül ruhudur.
Allah, bu akan zamanın ve her daim oluşan hayatın her zerresiyle canlı bir ilişki halindedir.
Teşbihte hata olmasın ama adeta “birlikte yürümektedir” denilebilir.
“Size şah damarınızdan daha yakınım” demesi de bundandır.