Sözde “hak” mücadelesi verdikleri iddiasıyla terör eylemleri düzenleyen örgütler, insanlara en ufak bir eleştiri ve karşı çıkma hakkı tanımayacak derecede gaddar bir ideolojik güdü ile hareket ederler. Kan ve gözyaşının dinmesini arzu eden, terör eylemlerinin kin ve nefreti artırmaktan başka bir şeye yaramadığını dile getiren insanlar, varlıklarını teröre borçlu olan örgütler açısından tehdittir.
“Siz ey imana ermiş olanlar! Sizin, ebeveyninizin ve akrabalarınızın aleyhine de olsa, Allah rızası için hakikate şahitlik yaparak adaleti gözetmeye azmedin. O kişi zengin de olsa fakir de olsa, Allah’ın hakkı onların her birinin (hakkının) önüne geçer. Öyleyse kendi boş arzu ve heveslerinize uymayın ki adaletten uzaklaşmayasınız. Çünkü eğer (hakikati) çarpıtırsanız, bilin ki Allah bütün yaptıklarınızdan haberdardır.” (Nisa: 135)
Bu ayeti okuyan hemen herkes, İslam’ın temel ilkesi olan adaletin, -lehinde yahut aleyhinde şahitlik edilen her kim olursa olsun- şahitlik hususunda da değişmez düstur olduğunu anlayabilir. Allah’ın emri mucibince Hz. Peygamber’in oluşturmak istediği ideal toplumun esası sosyal, iktisadî ve siyasî hayatın bütününde adaleti gözetmektir. Kısacası Müslümanlar bireysel ve toplumsal yaşamlarında adaleti gözetmekle yükümlüdürler.
Müslümanlar adaletin tesisi için hak ile bâtıl, rüşd ile gayy arasında ayrım yaparken yaşamakta oldukları toplumda kangrene dönüşmüş sosyal ve siyasî hastalıkların sebep-sonuç ilişkileri üzerinde durmalılar. Ancak bunu yapabilmek için özgür bir zihne sahip olmak gerekir, örgütsel yapılardan ve tanrılaştırılan yöneticilerden özgürleşmiş bir zihne. Kutsanan ve mensubu olunan örgütler ve neredeyse ‘Tanrı’ olarak benimsenen yöneticiler, İslam nezdinde söylemleri ve ideolojik pratikleri eleştirilemez, sorgulanamaz yapılar ve kişiler değiller. Ancak “ideolojik din” anlayışı açısından bu tür yaklaşımlar bir nevi ajanlıktır ve en hafif cezası da toplumdan dışlanmaktır.
Aynı olumsuz durum Doğu ve Güneydoğu’da yaşayan insanlarda da kendini göstermektedir. Terör örgütü namına faaliyet yürüten insanların, devletin “çözüm süreci” olarak adlandırdığı dönemde halktan haraç almaları, onları çeşitli cezalara çarptırmaları, esnafa kepenk kapattırmaları karşısında tek kelime edemeyenler de kuşkusuz aynı zihniyete sahipler. Türkiye’yi Suriye ve Irak’a dönüştürmeye çalışan odakların desteğiyle hareket eden, onların taşeronluğunu yapan, hain saldırılar düzenleyen terör örgütüne tek kelime edememenin kula kulluk ya da kölelikten başka bir izahı olmasa gerektir.
Yıllarca örgütün ideolojisini kutsayan, lider kadroyu “devrimci kurtarıcılar” olarak gören insanlar, gözaltına alındıklarında birden bire örgüte sırtlarını döndüler ki bu da sözünü ettiğimiz insanların aslında ne kadar kaypak olduklarını göstermektedir.
Kin, nefret ve etnik milliyetçilik (ırkçılık) tohumlarını eken bâtıl ideolojilerin insanları aldatma politikası, ancak emr-i ilahi mucibince hayatın her safhasında kardeşlik esaslarına riayet etmek suretiyle bertaraf edilebilir. Bunun için toplumsal planda herkes bu nifakı ortadan kaldırmak için aynı değerler etrafında toplanmalıdır. Basit bir hakikat olarak birlikten kuvvet doğar.
Sözde “hak” mücadelesi verdikleri iddiasıyla terör eylemleri düzenleyen örgütler, insanlara en ufak bir eleştiri ve karşı çıkma hakkı tanımayacak derecede gaddar bir ideolojik güdü ile hareket ederler. Kan ve gözyaşının dinmesini arzu eden, terör eylemlerinin kin ve nefreti artırmaktan başka bir şeye yaramadığını dile getiren insanlar, varlıklarını teröre borçlu olan örgütler açısından tehdittir.
Devleti şeytanlaştıran, ancak kandan beslenen terör örgütüne tek kelime etmeyenlerin bir kısmı korkaklıklarına, diğer bir kısmı ise hainliklerine türlü kılıflar uydurmak amacındadır. Kendilerini ‘Tanrı’ zanneden örgüt yöneticileri ve onlara kulluk eden örgüt mensupları, yazarlar ve sözde sanatçılar İslam’ın ahlakla adalet arasında kurduğu ilişkiden habersizdir. Daha da kötüsü söz konusu kimseler kendi çarpık “ahlak” ve “adalet” anlayışlarının halka “tek doğru” olarak empoze etmek istemektedir. Aynı kimseler kitle iletişim araçları vasıtasıyla bölge insanının ahlakını bozmak ve adalet duygusunu köreltmek için çaba harcamaktadır.
Bugün öz değerlerin değersizleştirilmesinde ana etken, basın ve yayın organları vasıtasıyla pompalanan bilgi kirliliğidir. Kürt gençlerinin bugün uyuşturucu, fuhuş ve kapkaççılık başta olmak üzere birçok ahlaksızlıkla birlikte anılması, bölgede yayılan çarpık ideolojinin manevî değerleri etkisizleştirmesiyle yakından ilişkilidir. Terör örgütünün bölge insanını felakete sürüklemesine zemin hazırlayan en önemli iki etken cehalet ve bozuk ekonomidir.