“Nusaybin’de taş üstünde taş, baş üstünde baş komayın!” Bu sözlerin sahibi Devlet Bahçeli. Bahçeli deyip geçmemek lazım; Türkiye’nin son yirmi yılında en etkili kişilerin başında geliyor en kritik dönemlerde onun imzası var.
AKP’ye iktidar yolunu açan da odur her zor durumda kaldığında imdadına yetişen de odur!
Bahçeli’nin sözleri ardından Erdoğan “Mahalleler boşaltılarak uzaktan top atışlarıyla yerle bir edebiliriz” dedi. Zaten Hükümet ve saray cenahından her ağzını açan ‘biz eğer sivil vatandaşların zarar görmemesi için gereken hassasiyeti göstermesek, bu kentlerdeki direnişleri üç günde bitiririz’ diyor.
Hükümet ve saray cenahı bir tenkile işaret ediyorlar. Türk hükümetlerinin yapmadığı bir şey değildir, yapabilirler.
Nitekim 1938’de Dersim’de bir tenkil harekatı yapıldı. O yıl Dersim’de Emniyet Müdürü olan İhsan Sabri Çağlayangil, 1986 yılında bir gazeteci olan Kemal Kılıçdaroğlu’na o günleri şöyle anlatacaktır: “Mağaralara iltica etmişlerdi. Ordu, zehirli gaz kullandı, mağaraların kapısının içinden… Bunları fare gibi zehirlediler. Yediden yetmişe o Dersim Kürtlerini kestiler!”
Çağlayangil’den 5 yıl sonra Süleyman Demirel gazeteci Hasan Cemal’e şunları diyecektir:”1938’de Dersim’de korkunç şeyler olmuştur”.
Tayyip Erdoğan ise 2010 yılında, “Dersim’de 50 bin kişi katledildi 1938 yılında…” diyecektir. Demirel ve Erdoğan’ın sözleri devlet adına bir özeleştiriydi aslında. Devlet özeleştiriyi unutmuş gibi. Çünkü geçmişte yakıp yıkmayı eleştirenler bu gün yakıp yıkıyorlar. 2015 yılına kadar her ağzını açtığında Dersim Katliamı üzerinden CHP ve Kılıçdaroğlu’nu hedef alan Erdoğan bugün Kürtleri tenkil harekatı ile tehdit ediyor!
Nitekim bu tehditlerden bir gün sonra (6 Nisan 2016) Silopi’de 8 Kürt, sivil hükümetin emrindeki özel harekatçılarca öldürüldü.
Silopi’yi, Nusaybin’i, Şırnak’ı ve Gever’i obüs ve havanlarla bombalıyorlar.
Tenkil zihniyeti hortlamış durumda!
Türkiye Cumhuriyeti Devleti 1923’den bu yana temel sorunlarının hiç birini çözemedi. Kürt sorunu, Alevi sorunu, Ermeni sorunu her mevzu bahis olduğunda demokrasi, hukuk ve adalet bir kenara itildi, yok sayıldı. Çünkü Erdoğan ve onun gibi devleti idare edenler Türk, sünni müslüman ve erkekler!
Zihniyetlerini bunlar şekillendirdi. Bu milliyetçi ve bağnaz zihniyet kendisiyle birlikte militarist bir sisteme dönüşmüş durumda. Davranışları da böyle belirleniyor.
Kendini savaş ve şiddet üzerinden var ediyor ve bunun üzerinden güçleniyor. Her yerde tanklar var, toplar ve zırhlı araçlar var. Öldürüyor, öldürtüyor. Nitekim Erdoğan “Bizden 1 kişiye karşılık 20 kişi öldürüyoruz” dedi. Öz yönetim isteyen Kürt direnişçilerine topyekün bir saldırı içinde.
Nobran bir dili var ve baskı kuruyor; kelepçe takıyor, mahkemeye çıkartıyor ve hapse atıyor. Yargı, Yasama ve Yürütme emrine amade!
Erdoğan rejimi içerde baskıyla kontrol ve hakimiyet sağlarken dışarıda da mülteciler ve DAİŞ terörü üzerinden aynı şeyi yapmaya çalışıyor.
Buna karşı güçlü bir sivil demokratik direniş beklenirdi. Bunun için güçlü bir potansiyel de var. Ancak bunu örebilecek sivil demokratik bir blok yok! HDP, sivil demokratik dernek ve inisiyatifler varlar ama iktidarı zorlayacak bir çalışma içinde değiller. Yapılanlar ise çok sınırlı ve işlevsiz!
İktidarın zulmüne karşı ciddi bir halk hareketi yaratılsaydı zalimler bu kadar pervasız olamazdı.
Büyük sendikalar hatta konfederasyonlar var, sol, Sosyalist partiler var, Kürt sivil demokratik örgüt ve meclisler var ve büyük bir kitleye hitap ediyorlar. Ancak mobilize değiller, aktif değiller ve hitap ettikleri kitleyi harekete geçirebilecek bir enerjileri yok. Bu yönlü sağlam bir çaba yok ancak çağrı yapıyorlar, o kadar!
Kitleleriyle birlikte değiller, birlikte olsalardı sivil alan bu kadar güçsüz ve sessiz olmazdı. Projeleri yok!
2015 ortalarında bir Barış Bloğu oluşturuldu. Basın açıklaması ve konferans yapmaktan halkla buluşmaya zamanları kalmıyor!
Aslında HDP ve DBP de pek farklı bir durumda değiller. Umut olamıyorlar, bu insanları çaresiz yapıyor ve insanlar eve kapanıyorlar.
Sivil alan sessiz ve örgütsüz olunca iktidar daha da pervasız bir dil tutturuyor.
Hükümettekiler zorbalıkta sınır tanımıyorlar.
Tenkilin panzehiri sivil demokratik mücadeleyi büyütmektir
Sessizlikle ilgili kimse halkta suç bulmasın aksine halk bir projeyle gidildiğinde katılıyor. Örneğin “Cizre’ye el ver” kampanyası projelendirilip halka gittiğinde halk güçlü destek sunmaya başladı.
Zorba olan, sivil demokratik siyasetin güçsüzlüğünden ve projesizliğinden güç alıyor!
Barış ve adalet için şimdi harekete geçilmeyecekse ne zaman…!