Geçtiğimiz günlerde açıklanan yıllık 7,91’lik enflasyon oranı, Merkez Bankası’nın 2015 yılı enflasyon hedefini tutturabilme olasılığının son derece düşük olduğu gerçeğini bir kez daha gözler önüne serdi. Faiz artırımı yapmanın neredeyse vatan hainliği mertebesinde gösterildiği bir siyasi ortamda Merkez Bankası’nın elinde hızla artan döviz kuruna karşı az sayıda etkili araç kaldığı da düşünülürse çift haneli enflasyon oranlarına doğru yol almamız sürpriz olmayacaktır.
Enflasyonun bu denli yüksek çıkmasının en büyük sorumlusu, gıda fiyatlarındaki hızlı artış oldu. Tüketim sepetinin yüzde 30’unu oluşturan gıda ve yemek hizmetleri grubunun yıllık enflasyonu yüzde 14’ü geçti. Patates ve domates gibi temel gıda ürünlerinin fiyatı sadece bir ayda yüzde 20’den fazla arttı. Her ne kadar Ekonomi Bakanı “Gıda fiyatlarının enflasyonu bu kadar etkileyeceğini tahmin edemedik” demiş olsa da, gıdada yüksek enflasyon iki yılı aşkın bir süredir devam ediyor; Ocak 2013’ten bu yana Türkiye’de gıda fiyatları yüzde 32,4 oranında arttı. İşin ilginci, aynı dönemde dünyada gıda fiyatlarının tepetaklak aşağıya gidiyor olması. BM Gıda ve Tarım Örgütü’nün (FAO) gıda fiyatları endeksi, Ocak 2013’ten beri yüzde 20 azaldı ve 2015 yılı Nisan ayında son beş yılın en düşük seviyesine indi. FAO’nun önümüzdeki yıl için beklentisi, tarımsal ürünlerin arzında bir azalma yaşanmayacağı ve gıda fiyatlarında yukarı doğru herhangi bir hareketin olmayacağı yönünde.
MİLYARLAR KÖPRÜ VE İNŞAATA
Dünyadaki eğilimin tersine bir hareketle Türkiye’deki özellikle dar ve orta gelirli ailelerin mutfak masraflarını dayanılmaz boyutlara getiren gıda enflasyonunun, olumsuz hava koşullarından spekülasyona kadar pek çok nedeni var. Ancak bu durumun temelindeki esas faktör, uygulanan yanlış politikaların tarım sektörünü iflasın eşiğine sürüklemiş olması. Tarım sektörünün son on yıldaki büyümesi ortalama yüzde 2 civarında gerçekleşti, 2014 yılında ise sektörde bir daralma yaşandı. Üçüncü Köprü ve Havaalanı inşaatlarına ve lüks kamu binalarına milyarlar aktarılırken Konya Ovası Projesi ve GAP gibi büyük projelerin hâlâ bitirilememiş olması, verimsiz sulama teknikleri ve yanlış destek politikaları, tarımsal üretimde beklenen artışın gerçekleşememesine yol açtı. Ayrıca, tarımsal üreticilerin en önemli girdilerinden olan gübre, ilaç ve mazotta döviz kurundaki yükselişten kaynaklanan hızlı fiyat artışları da gıda ürünlerinin üretim maliyetini ciddi şekilde yukarı çekti. Türkiye’yi saran inşaat furyasından tarımsal arazilerin de ciddi şekilde etkilendiğini ve her geçen gün daha fazla tarımsal alana vinçlerin girdiğini de unutmamak gerekiyor; Türkiye’deki tarım alanları son on yılda kayda değer bir azalış gösterdi. İşin arz tarafında bu olumsuz gelişmeler yaşanırken, gıda ürünleri talebi de hem nüfustaki artışa hem de kırdan kente göçe bağlı olarak artmakta. Dolayısıyla, azalan gıda ürünleri arzı ve tarımsal ürün talebinin artışı, doğal bir sonuç olarak gıda fiyatlarındaki artışa yol açıyor.
GÖZDEN GEÇİRİLMELİ
Hükümet ise gıda fiyatlarındaki bu artışın sorumlusu olarak sadece spekülatörleri görmek eğiliminde ve çözüm olarak belirli tarımsal ürünlerde ithalat yoluna gideceğini belirtti. Bu durum enflasyondaki artışı geçici olarak frenleyebilecek olsa da ithalatın tarım sektöründeki yapısal sorunları daha da derinleştirme olasılığı yüksek. Tarım politikaları yeniden yapılandırılmadığı sürece gıda fiyatlarındaki arz-talep dengesizlikleri ve bunun sonucu olarak dönemsel hızlı fiyat artışları görülmeye devam edecektir.(Birgün)