- Devrimci Müzekkir
“Ey Muhammed! Bilgi ve haber vererek hatırlat. Çünkü sen unutulanı hatırlatan, anılması gerekeni anan, düşüncesini eyleme geçiren, hatırda kalması gerekenleri akla düşüren, vicdânları harekete geçiren, aklı çalıştıran, uykudan uyandıransın.”[1] âyeti vicdân elçisi Muhammed’in vicdân bileşenleri[2] olan sevgi, acıma ve adâleti topluma hatırlatmasını; bileşenlerin etkisiyle uyanan bir toplumla yol yürümesini istemekte ve onu bir müzekkir[3] olarak nitelemektedir. Âyete göre devrimci bir dönüşümün gerçekleşmesi için toplumlar gerçek bilgi, hakiki belge ve doğru haber üzerinden donatılırsa bireylerde uyanış gerçekleşir. Aksi takdirde korkak, pısırık ve uyuşuk halkların toplamından köle düzenleri kurulur. Bu gerçeğin farkında olan tarihin tüm firavun düzenleri öncelikle haberleşme ve bilgi ağına el atarak çarpıtma ve yönlendirmenin başına oturmuşlar; uyarıcıları ya susturmuşlar yahut ellerindeki propaganda araçlarıyla halk düşmanı ilan etmişlerdir. Egemenlere inanan halk da kurtarıcısına değil tecavüzcüsüne âşık bir aptal gibi sömürücüne inanmış, yüzyıllarca sömürenlerinden merhamet dilenmiş; hâlâ dilenmektedir.
“Kur’ân, insanı bilgiye ulaştıran her şeyi hatırlatan ve bilgiye ulaştıran düşünceyi eyleme geçiren sözlerdir. İçinizden her kim bilgiye ulaşmanın yollarını hatırından çıkarmayarak bilgi yolunda ilerlerse bilsin ki bunu somut bilgi alanımıza giren varlıkları besleyen, büyüten ve donatan evrensel işleyiş yasasına; var oluşun kaynağına, tüm varlıkların donanımını sağlayan Tanrı’ya borçludur.”[4] âyeti Kur’ân’ı köleci toplumda bir bilgi kaynağı olarak öne çıkarır. Ancak bu âyet Kur’ân’ı salt bilgi olma[5] yerine birey ve toplumu harekete geçiren bir bilgi biçiminde sunarak eyleme geçirmeyen teorik bilgilerin, dünyayı değiştirmeyen bilimlerin gevezelikten öte geçmeyeceğini vurgular. Bu mesele Kur’ân’dan çok sonra büyük düşünür Marks tarafından da ele alınmıştır. Marks, “Filozoflar dünyayı yalnızca çeşitli biçimlerde yorumlamışlar, oysa sorun onu değiştirmektir. Dünyayı anlamak yetmez, onu değiştirmek gerekir.” derken 19. yüzyılın âyetlerini söylemiştir. Bu bağlamda Muhammed ve Marks, Kur’ân ve Kapital, Muhammed’in gerçek sözleri ile Marks’ın mektupları çağımız insanını her türlü ideolojiyi süzgeçten geçirmede, tarihi doğru yorumlamada ve mutlu bir gelecek inşâ etmede omuzdaşlık edecektir. Bu tarz bir senteze girişerek bir geleneği başlattığı için büyük düşünür ve devrimci Müslüman olan Ali Şeriati’yi rahmetle anıyor; ondan ilhamını alarak zamanın koşullarına göre kendini devrimci yetiştirenlere selâm ediyorum.
Doğru soruları sorarak analitik[6] bir yolculuğa çıkmamız gerekir. İnananlar açısından Kur’ân bir Tanrı sözü olduğuna göre Kur’ân neyi onaylıyorsa benimsediği sistem de odur. Bu sebeple “Kur’an’dan devrim, laiklik, demokrasi, cumhuriyet ve sosyalizm çıkar mı?” sorusu güncel tartışmaların merkezine oturur. Çünkü muhâfazakâr, mezhepçi ve milliyetçi dindârlıklara göre bu söylemler gâvurun içimize soktuğu fitneler olup Müslümanları Batı’ya köle eden kavramlardır. Hâlbuki insanlığın ulaştığı tecrübeler hangi iklimde çıkarsa çıksın insanlığın birikimine dayanan tüm yöntem ve kavramlar ortak malımızdır. Örneğin İslâm’ın çölden, sosyalizmin fabrika bacaları arasından çıkması onları yerel ortama mahkûm etmez. Her yerel değer, içinde kurtarıcılık taşıdığı sürece evrensel olmaya adaydır. Geçmişe tapıp geleceği inşâ edemeyen muhâfazakâr zihniyet, Türkiyeli Müslüman halkları uygarlık koşusunda koşu bandında koşturarak mesafe aldığına inandırmıştır. Muhâfazakârlığa inat afyon sakızı niyetine çiğnetilen dinden kurtulup kalpsiz bir dünyanın kalbi ve ruhsuz koşulların ruhu olan dini[7] inanca dair mezhepçi önermelerinin dışında tarihsel devrimci kimliğine kavuşturmak zorundayız.
Muhâfazakârlık cehâletten beslenir. Çünkü cehalet ayrıcalıklı sınıfların ustaca kullandığı bir silahtır.[8] Görünmeyen bir kast düzeninin olması için görünen bir inanç dili ve tapınak fetişizmi[9] olmalıdır ki dinin değiştirici ve dönüştürücü gücü yerine uyuşturucu etkisi yayılsın. Aksi halde din tüccarları, siyaset bezirgânları,[10] tarîkât şeyhleri, televizyon palyaçoları[11] ve kanaat önderleri[12] câhillerin sırtından nasıl geçinebilsin?
“Herkesin özgürleşmesi bir kimsenin özgürleşmesiyle başlar.” diyen Marks gibi vicdân elçisi Muhammed’in İslâm devrimi de kolektif[13] bir bilgilenme ve ayağa kalkışı öncelemekte; ilericiliği, sürekli yenilenmeyi, anti-muhâfazakârlığı Tanrı’nın bir davranışı olarak sunmaktadır.[14] O nedenle Müslüman halklar Kur’ân’ın devrimci diliyle buluşmalı, ardından muhâfazakâr saplantıları besleyen mezhepçi yaklaşımları terk etmelidir. Ayrıca egemenlerin çerçevesini çizdiği okuldan askerliğe, basından dizilere kadar halkı afyonlayan milliyetçiliğe karşı evrenselci, insaniyetçi, tüm insanlığı tek ailenin bireyleri görebilen, sınıf bilincine dayalı mücadeleyi ortaya çıkaran, yeryüzünün tüm emekçi sınıflarını içeren kardeşliği öneren bir zihniyet yayılmak zorunda. Aksi takdirde dini de kendine vagon yapan bir milliyetçilik (dindâr milliyetçilik veya milliyetçi dindârlık)[1] insanlığın belası olmaya devam eder.
devam edecek…
____________________________________________
[1] Modern dönemin yeniden tanımladığı ve ulus kavramını iğdiş ederek dayattığı millet tanımına karşı bir itirazdır.
[1] Ğaşiye, 21/Fe-zekkir inne-mâ ente muzekkir(un)
[2] Bileşen: Bir bütünü oluşturan parçalardan her biri. (Parçalardan oluşan bütüne bileşke denir.)
[3] Müzekkir: Zikreden, anan, hatırlatan, bilgi ve haber vererek hatırlatan, unutulanı hatırlatan, anılması gerekeni anan, düşüncesini eyleme geçiren, hatırda kalması gerekenleri akla düşüren, vicdânları uyandıran, aklı çalıştıran, uykudan kaldıran, şeyin değerini unutturmayan veya değersizliğini sürekli hatırda tutan.
[4] Tekvîr, 27-29/İn huve illâ zikrun li’l-’âlemîn(e) li-men şâe min-kum en yestegîm(e) ve mâ teşâûne illâ en yeşâ-allâhu rabbu’l-’âlemîn(e)
[5] Salt: İçinde yabancı bir öge bulunmayan, saf, yalnız, tek, sırf.
[6] Analitik: Analizci, tahlilci, bir bütünü tüm parçalarına ayırararak. (Analiz: bir bütünü tüm parçalarına ayırma, tahlil, şerh.)
[7] Karl Marks.
[8] Karl Marks.
[9] Fetişizm: İlkel toplumlarda doğaüstü gücü ve etkisi olduğuna inanılan canlı veya cansız varlıklara tapma biçimindeki tüm eylemler. Karşı cinsin görünüş, söz, davranış, giysi ve benzeri eşyasına bakarak cinsel haz yaşama. Dini veya siyasi liderlerin pek çok yamuğuna rağmen ondan vazgeçmeyenlerde ideolojik bir saplantı dışında fetişist bir bilinçaltı egemendir. Örneğin attığı tüm kazıklara, soygunlara, kayırmalara ve üretttiği yoksulluğa rağmen bir politik figür hala ayakta duruyorsa oy verenlerde ondan vazgeçemeyen ve cinsel haz uyandıran bir duygu vardır. O liderin görüntüsü, sesi, eşyası ve yaşam alanı ile cinsel doyumsuzluğunu tatmin eden bir seçmen bir şeklide kavuştuğu zevkini ideolojik bir mantığa büründürerek sürdürür. Bu tür seçmenin ideolojisi bir de kader fikriyle birleşirse şehvetini doyuran figürden asla vazgeçmez. O sebeple Hitler benzeri pek çok liderin saplantılı, cinsel açlık çeken bir hayran kitlesi vardır.
[10] Bezirgân: Kâr elde etmek için ticaret yapan, kârı putlaştıran tüccar/esnaf.
[11] TV programına çıkıp iktidârdan aldığı güçle yargılanma ve sorgulanma korkusu taşımadan ve karşıt hiçbir itirazla yüzleşmeden her konuda rahatça konuşan ve program yapan muktedir yalakası.
[12] Kanaat önderi: Aklını kullanmayıp başkasının sözüne göre hareket edenleri yönlendiren kişi. Şeyh, mürşit, pir, imam, aşiret reisi, cemaat lideri gibi kişiler okuma yazması olmayanlara veya dini ve toplumsal meselelerde akıl almak isteyenlere akıl veren kimselerdir. Kanaat önderi bir danışılan olmak yerine önerilerine göre hareket edilen, hatta tavsiyesine göre hareket edilmesi gereken kimse kabul edilir; onların sözünden çıkılmaz.
[13] Kolektif: Birçok kimseyi ya da nesneyi içine alan, birçok kişi ya da nesnenin bir araya gelmesi sonucu oluşan, ortaklaşa, işbirlikçi. En az bir ortak meseleyi veya çıkarı paylaşan, ortak çıkar tarafından motive edilen, ortak bir amaca ulaşmak için birlikte çalışan grup. Kur’ân’ın ümmet, ümmet-i vâhide, millet, millet-i ibrâhîm kavramları kolektif bilincin (ortak farkındalık anlayışı ve duygusu) eyleme geçirilmiş adlarıdır.
[14] Rahman, 29/[Kulle yevm(in) huve fî şe’n(in): Tanrı her gün durmaksızın bir eylem içinde, her gün yaratmakta, hiçbir gün tatil yapmadan sürekli bir eylem ortaya koymakta, varoluş yasasını sürekli işletmekte, durgun ve durağan bir nitelikten uzak biçimde her gün eylem sergilemektedir.]