Yaptığım uzun araştırmalar nihayet sonuç verdi. Suriye tarafından düşürülen uçağımızla ilgili tüm detaylara vakıf oldum; ancak önce bir askerlik anımı anlatmak istiyorum.
Ben askerliğimi Burdur’da bedelli olarak yaptım. Kırk beş günde doksan hatıram olmuştur; ama işe yarar iki hatıramdan birisi şöyle: “Bir gün tüm tugay, uçaksavar eğitim atışlarını izlemek üzere Burdur gölünün kenarına götürüldü. Alçaktan ve yavaş uçan bir uçağın elli metre arkasına bağlı bir balona atış yapılacaktı. Balon, uçaksavarların hizasına geldiğinde “Atış serbest!” komutu veriliyordu. Birinci atışta isabet kaydedilememesine oldukça şaşırdık. Birkaç tane makineli ve bir iki uçaksavar topu hep birlikte sayısız atış yapmasına rağmen, hiçbirinin balonu vuramaması büyük bir tesadüftü. İkinci atışta mutlaka vurulurdu sandık. İnanılır gibi değil ama iki saat boyunca kırk elli tur tekrarlanan bu seremoni hüsranla sonuçlandı. Kuşkusuz bu acemi atışıydı ve normaldi. Oysa usta uçaksavarcılarımız çok daha hızlı uçan uçakları, bacasından bile vurabiliyordur.” Suriye, Türkiye’nin uçağını uçaksavarla vurduğunu açıklayınca, işte ben bu anımı hatırladım.
Biliyorsunuz uçak düşmüş, pilotların botları ve kaskları su üzerinde bulunmuş, naaşlarını da A.B.D.’nin Natilius isimli kurtarma gemisi, bin üç yüz metre derinlikten çıkarmıştı. Oysa bu bilgiler şüphe uyandırmak için yeterliydi. Pilotlar kokpitteyse, ayaklarındaki botların ve kafalarındaki kaskların deniz yüzeyinde ne işi olabilirdi? Kokpitten çıkamayacak kadar sıkışmışlarsa, sadece cesetlerin çıkarılması yerine, uçak enkazını bir kancayla çıkarmak çok daha kolay olmaz mıydı?
Açıklamalar da çelişkiliydi. Şayet uçağımız uçaksavar ateşiyle düşmüşse, Suriye karasularını ihlal söz konusu olmalıydı. Oysa açıklamalar bu ihlal olayını reddediyordu. Diğer yandan Genelkurmay, uçağın füzeyle düşürüldüğüne dair bir bulgu saptanamadığını açıklamıştı.
Benim senaryom bütün çelişkileri açıklamaya yetiyor. Senaryom şöyle:
Türk uçağı, Suriye radarlarını test ve istihbarat amaçlı uçuşlar için görevlidir. Gerçi hükümet bülbülü Sayın Arınç, “Türk radarlarını test için” demişti; ama savaş durumlarında böyle yalanların fazla bir günahı olmaz. Ne de olsa namazdan sonra ilk öğrendiğimiz dini bilgilerden biri de “yalanın caiz olduğu yerler” değil midir? Kaldı ki Türkiye toprakları geniştir ve test için dar bir koridorun seçilmesi inandırıcı değildir.
Uçak Suriye kıyılarında uçarken, gerçekten de uçaksavar ateşi açılır ve düşer. Suriye, uçağı kendisinin düşürdüğünü sanır ve üstlenir. Aslında uçak, olayın planlayıcısı olarak her şeyi bilen A.B.D. tarafından, Suriye’nin uçaksavar ateşi tespit edildiği anda teknik/elektronik yöntemlerle düşürülmüştür. Pilotlar atlar. Botlarını ve kasklarını iyi yüzebilmek için çıkarırlar. A.B.D. pilotlarımızı yakalar ve öldürür. Natilius bahanesiyle de naaşlarını Türkiye’ye teslim eder.
Böylece A.B.D. Türkiye ile Suriye’yi savaşa sürüklemek için başarılı bir provokasyona imza atmış oldu. Bence Ak partili ülke yöneticileri bu durumu pek ala biliyor; ancak bu durum, politikalarında ilk defa halkla ve hatta kendi seçmeniyle Suriye yüzünden karşı karşıya gelen partinin işine geliyor.
A.B.D. bu provokasyonla Ak partiye destek verdi. Hesaba göre halkımız, uçağımızı düşürüp pilotlarımızı öldüren Suriye’ye kızacak ve aklını başına devşirip hükümeti destekleyecekti.
Burdur’da eğitim atışlarının sonucunu merak edenler için söyleyeyim. Askerden döndükten iki ay sonra gazetede okudum. Nihayet isabet kaydedilmiş. Gerçi balon değil uçak isabet almış; ama pilot atlayıp kurtulmuş.