“Fırat Kalkanı” operasyonu sınırdan uzaklaştıkça, IŞİD’in direnişinin arttığı, artacağı anlaşılıyor. Nitekim iki haftayı bulan harekatta en ciddi kayıp önceki gün verildi. IŞİD iki tankı vurdu, bu çatışmada üç asker de hayatını kaybetti!
Batıya doğru ilerleyen harekat Rai bölgesindeki IŞİD’in elindeki köyleri alarak sürüyor. Operasyonun, en azından bayram sonrasında daha güneydeki IŞİD’in en önemli merkezlerinden birisi olan el Bab’ı hedeflediği belirtiliyor. Ama, harekatın el Bab’ın alınmasıyla da bitmeyeceği, “el Bab’ı alan Halep’i de alır!” diye “gazlanan” hareketin daha güneye ineceği iddia ediliyor.
Öte yandan muhaliflerle rejim güçleri arasında en temel çatışma merkezlerinden birisi olan Halep’te bir ateşkes yapılması için girişimlerin hızlanması da söz konusu. Özellikle Kurban Bayramı’nda Halep’e hem rejim hem de Türkiye tarafından gıda, sağlık malzemesi yardımı yapılacağı da gelen haberler arasında.
ERDOĞAN RAKKA VE MUSUL’U HEDEF GÖSTERDİ
Ancak girilen yolda nereye kadar varılmasının amaçlandığını gösteren işaretler, Çin’de yapılan G20 Zirvesinden dönüş yolunda Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından verildi!
Cumhurbaşkanı askere adeta Rakka ve Musul’u hedef gösterdi.
“Daha önce Menbic konusunda Obama’ya bir teklifte bulunmuştuk” diyen Cumhurbaşkanı; “Obama, Rakka konusunda beraber bir şeyler yapmak istiyor. Bizim açımızdan bir sıkıntı olmayacağını belirttik. Askerlerimiz bir araya gelsin görüşsünler ne gerekiyorsa yapılır dedik” açıklamasıyla, bir Rakka harekatı olursa Türkiye’nin kara gücü olarak katılacağının işaretini de vermiş oldu.
Uçaktaki açıklamada Cumhurbaşkanının ajandasının sadece Suriye’de Rakka’ya yönelik bir askeri harekatla sınırlı olmadığı da anlaşılıyor. Çünkü aynı açıklamada Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Biz artık bölgede var olduğumuzu göstermek zorundayız. Suriye’deki riskler Irak’ta da var. Türkmenleri tamamen bitirebilirler. Başika kampımız da orada. Barzani de ‘Bizi yalnız bırakmayın’ diyor. Oraların güvenliği ile ilgi her şeyi gözden geçirmeliyiz” diyor. Böylece Erdoğan, Musul’un IŞİD’den alınması için hazırlanan askeri harekata katılma hevesini de şimdiden ilan etmiş bulundu.
SURİYE BATAKLIĞINA ASKERİ OLARAK BATMA ADIMI
Obama, Erdoğan’a Rakka’da ortak askeri harekat önerirken Beyaz Saray Sözcüsünün, “Fırat Kalkanı” harekatıyla ele geçirilen bölgelerde Türkiye’nin “güvenli bölge”, “uçuşa yasak bölge” ilan edilmesi talebine hayır demeye devam edeceklerini açıklaması da elbette dikkat çekiciydi. Obama’nın Rakka’ya birlikte operasyon yapma teklifini de tartışmalı kılıyordu.
Bu açıklama bile Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Rakka ve Musul’un IŞİD’den kurtarılmasıyla ilgili çizdiği tablonun öyle hemen olabilir bir tablo olmadığını, ama Türkiye’nin Suriye batağına girmeye “ne kadar hevesli” olduğunu ve “nereye kadar gidebileceği”nin ölçüldüğünü gösteriyor. Ama ister Rakka harekatında “ortaklık” teklifi, ister “nabız ölçme” girişimi olsun (herhalde ikisi birlikte) yapılmak istenen Türkiye’nin adım adım Suriye batağına çekilmesi girişiminin bir parçasıdır.
Bu yüzden de “Fırat Kalkanı” harekatının gerekçesi olan Cerablus’un ele geçirilmesi, (IŞİD tarafından teslim edilmesi) Türkiye’nin, dış politikasının boğazına kadar battığı bataklığa askeri olarak da adım atması olmuştur.
‘KOLAY ZAFER’ BATAKLIĞIN GÖZÜNE ÇEKİLMEK İÇİN YEMDİR!
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın açıklamalarına bakıldığında Türkiye’nin de batağa çekilmekten hoşlandığı, hatta Musul harekatında da askeri bakımdan rol almak için “Barzani’yi yalnız bırakmamak”, “Türkmenleri korumak” gibi bahaneler bulunmaktadır.
Bütün ciddi askeri çatışmalar, harita üstünde çekici çizimlerle, küçük bir askeri güçle “kolay zaferler” kazanılacağı sanılarak başlamıştır. Hele de ilk adımlar beklenenden de kolay atılmışsa askerlerin cepheye sürülmesi daha bir hevesle yapılmıştır.
Nitekim, Suriye ve Irak’ta da Erdoğan-AKP Hükümeti, bir yandan Obama (batılılar) öte yandan da içerideki militarist, şoven milliyetçi kesimlerce “kolay zafer” türküleriyle, “daha ileri gitmesi” için kışkırtılmaktadır. Cerablus’un IŞİD tarafından, adeta gönüllü biçimde ÖSO’ya (aslında TSK’ye) teslim edilmesi, Suriye batağına askeri müdahale heveslilerini coşturmuştur!
Ancak Suriye’de Türkiye ve Irak operasyonu örneğin Obama’nın Rakka’ya ortak operasyon teklifi ile sınırlı bir girişim bile Türkiye’nin;
– Bölgedeki yerel PYD-YPG güçleriyle,
– Bir adım sonra (IŞİD’in yenilmesiyle) ABD’nin planlarıyla çatışacak olan Suriye rejimi, Rusya ve İran’la,
– Irak merkezi hükümetiyle,
– Türkiye’nin Arap topraklarında yerleşmesinden rahatsız olacak Arap dünyasıyla (devletler, cihatist örgütler) diplomatik ve bazılarıyla da askeri düzeyde çatışmaya girmesine davetiye çıkarmaktır.
Bu belalı tabloyu görmek için “stratejist”, “uzman” olmaya gerek yok; bölgedeki gelişmeleri izleyen, aklı milletçilik, şovenizm tarafından bulandırılmamış her aklı başında insan, Türkiye’nin Suriye’deki çatışmalara askeri olarak müdahalesi demek, Suriye bataklığına çekilmesi, Irak bataklığına balıklama dalması demek olduğunu anlayabilir.
TÜRKİYE ABD’NİN KARA GÜCÜ MÜ OLACAK?
Kuşkusuz ki “Obama öyle dedi, ben de böyle dedim” biçimindeki açıklamalar, geleneksel “uçak açıklamaları” ABD ile Türkiye’nin arasındaki tüm sorunları çözdükleri ve artık Rakka’yı (ve Musul’u) almak için birlikte hareket edebilecekleri anlamına gelmiyor.
Ama Cumhurbaşkanı Erdoğan, Obama’ya verdiği yanıtla, “Biz Suriye’de sizin (batılı emperyalistlerin) kara gücü oluruz. Artık PYD-YPG’ye ihtiyacınız yok” demiş olmuştur.
Türkiye’nin buraya gelmesinin nedeni ise, PYD-YPG ile normal ilişkiler kurmak yerine, Rojava kantonlarını Türkiye’nin birlik-bütünlüğüne tehdit, PYD ve YPG’yi terörist örgüt” gören tutumun yanı sıra Esad rejimiyle süren düşmanlığıdır.
Dolayısıyla Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş’un “Başımıza ne gelmişse yanlış Suriye politikasından geldi” biçimindeki saptamasından Erdoğan-AKP yönetiminin, bu yanlışlardan vazgeçerek Suriyeli güçlerle ilişkilerini yenilemek yerine yanlışı askeri güç kullanarak doğruya çevireceğini sanan bir çizgiye savrulmuş olmasıdır.
Yanlış politikalar yeni yanlışlarla, üstelik bu sefer sonuçları tehlikeli de olacak askeri yanlışlarla da derinleşmektedir.