MİT mensupları ve Başbakan tarafından “Özel olarak görevlendirilen kişiler hakkında soruşturma açılmasını Başbakanın iznine bağlayan” düzenlemenin dün Meclise gelmesi bekleniyordu. Ancak bir yandan muhalefetin tepkisinin yatışmasını beklemek öte yandan da AKP içinde tartışmaların sürüyor olması gibi nedenlerden düzenlemenin bugün Meclise gelebileceği belirtiliyor.
Evet, bir yandan MİT yasasının Meclise gelmesi üstünden tartışmalar sürüyor ama öte yandan da bu yasanın çıkarılmasını tetikleyen MİT’in üst düzey yöneticileri hakkında KCK soruşturması kapsamında ifadeye çağıran savcının dosyadan alınmasıyla özel yetkili savcılık ve emniyet içindeki “artçı sarsıntılar” da devam ediyor.
Önceki gece İstanbul Emniyetinde Terörle Mücadele Şubesi ve İstihbarat Şubesinden 9 emniyet amiri, başkomiser ve komiserin görevlerinden alınıp başka görevlere verilmesi, cemaat ve hükümet çatışmasının derinleşerek süreceğini gösteriyor.
Dün gazetemizde yer alan Bülent Falakaoğlu’nun haber analizinde dikkat çektiği, Kamu İhale Kurumu’na yönelik operasyon ve bu kapsamda 23 kişinin gözaltına alınması ve 70 dosyada yolsuzluk saptandığı doğrultusundaki haberleri de aynı, cemaat-hükümet hesaplaşması, “Madem öyle işte böyle” kapsamında görmek gerekir. Ki bu da cemaat- Erdoğan çekişmesinin derinleşeceğini göstermektedir.
Öte yandan MİT üst düzey yöneticilerini “KCK soruşturması”ndan kurtarma amacıyla başlatılan ama Başbakanın görev vereceği kişilerin ”yeni bir koruma kalkanı” getirecek yasal düzenlemenin felsefesi ve amacının tartışması da derinleşiyor.
Bu “yasal düzenlemenin mimarı” olduğu söylenen, AKP Isparta Milletvekili Recep Özel, bir gazeteye verdiği röportajda; “mimarı” olduğu yasanın gerekçesini şöyle açıklıyor:
“Başbakanın görevlendireceği kişiler herkes olabilir. Sivil de asker de kamu görevlisi de olabilir. Görevin niteliği ne ise ona uygun kişiler. Ona Başbakan karar verecek. Burada devlet idare ediyoruz, bakkal dükkanı idare etmiyoruz ki. Kusura bakmasınlar Başbakanın da bu kadar görevlendirme yetkisi olsun”
Burada ister istemez 12 Eylül Anayasasının oluşturulması sırasında Kenan Evren’in “Cumhurbaşkanının yetkilerini” konuşurken “Canım koca Cumhurbaşkanından rektör atamasını mı esirgeyeceğiz”, “Cumhurbaşkanı Anayasa Mahkemesine üye atamasın da kim atasın!” biçimindeki gerekçeler akla geliyor.
Şimdi de açıkça görüyoruz ki; Başbakanın MİT ve “özel görevlileri”ni koruma amaçlı yetkilerin arttırılmasını savunanlarla, 12 Eylülcü generallerin zihniyeti, devlet ve görev anlayışları aynıdır! Herhalde her türden statükocu da böyle bir devlet görüşüne sahiptir.
Ve bu gerekçe “Susurluk çetesi” davasından beri açıkça görüldüğü gibi devlet içindeki her tür çeteleşmenin, çete savunucularının gerekçesidir. Ve elbette bu gerekçe, “Efendim bütün devletler gizli operasyonlar yapar. Bütün devletlerin gizli kapaklı işleri vardır” gibi ilk bakışta pek haklı görülebilecek varsayımlardan başlamaktadır. Oysa devletin gizli faaliyetlerinin olacağı savunulabilecek bir şey değildir. Çünkü bu gizli faaliyetler halklardan gizli olup; zaten sonradan çıkacak devletlerin içindeki çeteleşmelerin, mafyalaşmaların, devletler arasındaki sürtüşmelerin, çatışmaların ve savaşların da nedeni olup devletin bütün illegal faaliyetlerinin halkın gözünde meşrulaştırmak için sığındığı bir gerekçedir.
Nitekim, milletvekilleri, Başbakan yardımcıları, “MİT görevlileri gizli örgütlere sızmak için suç işlemek zorundadır. Bizim de onların bu suçlardan yargılanmasını önleyecek yasayı çıkarmamız gerekir” diyebilmektedir. Böylece bu kişiler, çeteleşmeleri, devletin ve onun görevlilerinin “suç işleme hakkını” açıkça savunmaktadırlar.
Kısacası eğer demokratik, şeffaf bir devletten söz ediyorsak, devletlerin halklarından bir gizlisi, saklısı; hesabını vermediği, vermeyeceği bir faaliyetinin olmaması gerekir. Elbette devletin görevlilerinin de yasaları çiğneme, suç işleme hakkı olmamalıdır.
Onun içindir ki; “MİT görevlileri gizli örgütlere sızmak için suç işlemek zorundadır. Biz de onların bu suçlardan yargılanmasını önleyecek yasayı çıkarmamız gerekir” diyenler, devlet içindeki çeteleşmeleri, devletin ve onun görevlilerinin “suç işleme hakkını” savunmaktadırlar.
Eğer bu yasa kabul edilirse, zaten devlet görevlilerinin mahkeme önüne çıkarılmasının, çıkarılsa bile yargılanıp cezalandırılmasının çok zor olduğu ülkemizde, bundan böyle MİT görevlilerinin, illegal ya da legal örgütler içine sızdırılmış provokatörlerin yargılanıp cezalandırılması olanaksız hale gelecektir. Dahası bu yasa kabul edilirse, Tansu Çiller’in Abdullah Çatlı ve Susurluk çetecileri için, “Devlet için kurşun atan da yiyen de şereflidir” “özdeyişi”ne söyleyecek bir şeyiniz de kalmaz. Susurluk çetesiydi, Ergenekon’du, JİTEM’di, faili meçhul cinayetlerin sorumlusu, …diye süren yargılamalar da sonu belli bir “tiyatro oyunu”nu aşmaz.
Evrensel