|
|
|
Cumhurbaşkanı Erdoğan, iktidara geldiği 2002’den sonraki 21 yılda yedi genel seçim, dört yerel seçim, iki referandum, üç cumhurbaşkanlığı seçimi kazandı. 16 seçimi peşpeşe kaybeden ana muhalefet partisi CHP, şimdi bu mütemadi yenilgilerin sorumlusunu arıyor. Kimileri genel başkanı, kimileri sağ partilerle yapılan ittifakı suçluyor. Son dönemde Erdoğan’ı yenebilmiş istisnai isimlerden olan İstanbul Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu, “iktidar için değişim” manifestosuyla genel başkanlık yarışına soyundu. Ancak manifesto, “değişim” beklentisinde olanlara yeni bir şey söylemiyor.
Sosyal demokratlar, sadece Türkiye’de değil, bütün Avrupa’da ciddi gerileme içinde… Kıtanın en köklü sosyal demokrat partisi SPD’nin, 2000’lerin başında yüzde 40’larda olan oyu, son anketlerde yüzde 20’nin altında görünüyor. İngiltere’de İşçi Partisi’nin 2000’lerin başında yüzde 40’larda olan oyu, son seçimde yüzde 32’ye geriledi.
2014’ten beri İsveç’i yöneten Sosyal Demokrat Parti’nin oyu 2002’de yüzde 40’tı, son seçimde yüzde 30’da kaldı. Avusturya’dan Fransa’ya, İtalya’dan Hollanda’ya ve nihayet İspanya’ya kadar bütün kıtada benzer bir rüzgâr esiyor: Sosyal demokratların çekildiği alanlara muhafazakârlar, daha da önemlisi popülist, ırkçı partiler yerleşiyor. Almanya’da son kamuoyu yoklamalarında AfD’nin oyu, SPD ile yüzde 18’de eşitlenmiş görünüyordu. Sosyal demokrasinin kalesi sayılan İsveç’de aşırı sağcı Demokratlar Partisi, ikinci sıraya yerleşti. Fransa’da son anket, bugün seçim olsa, Cumhurbaşkanı Macron’un, aşırı sağcı Le Pen karşısında büyük farkla kaybedeceğini ortaya koydu. Marx ve Engels’in 1848 tarihli Komünist Manifesto’daki ünlü girişine atıf yaparsak “Avrupa’da bir hayalet dolaşıyor”: Faşizm hayaleti…
İngiltere’de İşçi Partisi’nin geleneksel seçmeninin bugün muhafazakârlara oy vermesinin, Almanya’da aşırı sağcı Afd’nin ülkenin ikinci büyük siyasi gücü haline gelmesinin, İtalya’da aşırı sağcı Meloni’nin Başbakan seçilmesinin birbiriyle ilişkili nedenleri var. Göçmen sorunundan sosyal devletin çökmesine, merkez partilerin benzeşmesinden pandemi travmasına, varoşların entegrasyonundan sermayenin vahşileşmesine kadar büyüyen sorunlar karşısında solun kendini yenileyememesi, değerlerini sahiplenememesi, yeni dünyanın sorunlarına uygun çağdaş çözümler üretememesi, tabanı yaşlanırken gençlere umut verememesi, eriyişini hızlandırdı.
CHP, kendi koltuk kavgasından başını kaldırıp biraz dünyaya bakabilse, yaşanan krizin küresel bir sistem krizi olduğunu görebilir ve aradığı “değişim”in kodlarını ona göre belirleyebilir.