Erdoğan-Davutoğlu yönetimi, kentlerin yakılıp yıkılması, sivil vatandaşların bile onlar yüzler halinde kurban edildiği operasyonları, milyonlarca oy alan HDP’yi linç etme onun vekillerinin dokunulmazlıklarını kaldırmayı, komşularıyla düşmanlıkta sınır tanımamayı, özgürlükleri ayaklar altına alan ve ülkeyi polis devletine dönüştürmek için atılan adımları, “Normal bir gidişat”, hatta “Başarılı yönetimin işareti” olarak gösteriyor.
‘NORMAL’ BUYSA ‘ANORMAL’ NE?
Hükümetin ‘normal’ gördüğü, hatta bir başarı olarak sunduğu son günlerdeki kimi gelişmeleri şöyle sıralayabiliriz:
* Sur’da sokağa çıkma operasyonlarının “tamamlandığı”nın ilan edilmesinin ertesi günü “Sokağa çıkma yasaklı yeni bir operasyon” Yüksekova’da başladı. Yüksekova’ya 80 tank sevk edildi. Obüs topları ve saldırı helikopterlinin de Hakkari kırsalında operasyonlara katıldığı belirtiliyor.
* Silopi, Sur, Cizre’de yaşananların, nasıl bir yakıp yıkma ve kadın, çocuk, yaşlı demeden katliam kampanyası olarak gerçekleştirildiğinin boyutları da ortaya çıkmaya başladı.
* İçişleri Bakanı yeni güvenlik önlemlerini müjdeledi: Artık “Sokaklar polise zimmetlenecek” ve büyük kentlerde, pek çok kentte yeni kalekollar inşa edilecek. Örneğin sadece Sur’da yeni beş kalekol inşa edileceği açıklandı!
* Diyarbakır Valiliği, Büyükşehir Belediyesinin sokak ve caddelerde asfalt ve yol çalışması yapmasını yasakladı. Bu yasaklama, HDP’li belediyelere yönelik belediye başkanlarını görevden alma, belediyelere kayyum getirme girişimlerinin ön adımı olarak değerlendiriliyor.
* Dersim ve Bingöl’de yeni özel güvenlik bölgeleri ilan edildi. Kırsal alanda yeni operasyonlara hazırlanıldığı haberleri geliyor. Bölge halkı baharla birlikte, yeni operasyonlar yapılacağına dair hazırlıklardan endişeli.
* Beş HDP’li vekilin dokunulmazlıklarının kaldırılması hızla ilerletiliyor. Hükümet ve MHP şimdiden kararını vermiş ama 1994’te HEP’lilerin dokunulmazlığının kaldırılması sonrasındaki görüntüler ortaya çıkmasın diye de “Acaba dokunulmazlık tutuklama ile mi yoksa tutuklama olmadan mı yapılsın?” tartışması yaptırıyorlar.
* Türkiye ile AB arasındaki göçmen sorunu “at pazarlığına” dönüşmüş bulunuyor. Göçmenleri; Türkiye, AB’yi köşeye sıkıştırarak daha çok para almanın, AB ise Türkiye’ye para vererek göçmen sorununu Türkiye’yi “AB’nin işsizler ordusu” deposuna dönüştürerek çözmek istemenin malzemesi olarak kullanıyorlar. Ama göçmenlerin geleceği, milyonlarca insanın istediği, nasıl bir yaşamı tercih ettiğini umursayan yok. Başbakan Davutoğlu bu pazarlığı “Kayserili pazarlığı” diye övünerek ve “AB’yi kandırdık” propagandası eşliğinde böbürlenerek açıklıyor.
* Türkiye’nin Rusya savaş uçağını düşürmesi sonrasında Rusya ile giriştiği düellonun faturası yeni yeni kendisini turizm dışındaki sektörlerde de göstermeye başladı. Turizmdeki büyük düşüşten sonra yaş sebze ve meyve ihracatı, deri, tekstil, kuru gıda ihracatının durmasının faturası da çıkmaya başladı. Kürt illerindeki operasyonlar ve IŞİD’in saldırılarının batı ülkelerinden gelen turist sayısında da önemli düşüşlere yol açtığı da ortaya çıktı. Bakanlık “VİP karşılamalar” ve fiyatları düşürerek bu handikaptan kurtulmayı amaçlasa da bu suni önlemlerle bu sorunların aşılmasının olanaklı olmadığı da giderek daha açıkça ortaya çıkıyor.
* Cumhurbaşkanı, “yerli ve milli meclis”, “yerli ve milli anayasa”, “Türk usulü başkanlık sistemi”, “yerli ve milli sendikacı”dan sonra, 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nde, “kadın haklarına yerli ve milli, Türk usulü kriterler” getirilmesini savunarak, Türkiye’yi kadın haklarında da Orta Çağ’a sürükleme girişimlerinde yeni adımlar atılması doğrultusunda çağrı yaptı.
* Cumhurbaşkanı ve Adalet Bakanının önderliğinde Anayasa Mahkemesinin “Dündar-Gül kararı” üstünden yargıya ayar verme ve partizanlığı meşrulaştırma girişimleri aralıksız sürüyor.
* “Özel İstihdam Büroları ve Kiralık İşçilik Yasa Tasarısı” Meclistedir. Kıdem tazminatının tasfiyesi; 657 sayılı Yasa’nın memurlara tanıdığı iş güvencesinin kaldırılması, ve esnek çalışmanın yasallaştırılmasına yönelik yeni düzenlemeler için Hükümet manevralar yapmaktadır.
MÜCADELE ZEMİNİ GENİŞLEMİŞTİR
Hükümet iç ve dış politikada sürüklendiği açmazları sorgulamak yerine; bütün bu sorunların iç ve dış düşmanların suni olarak yarattığı “algı operasyonları”ndan kaynaklandığını iddia etmektedir. Ve Hükümet şimdi, “Shengen bölgesine vizesiz girişi” eylülden haziran sonuna aldırmış olmayı büyük bir hamle, Türkiye’nin açmazların aşacağı büyük bir dayanak yaratmış gibi göstererek “karşı algı” oluşturarak, sorunları aşacağı propagandasına yönelmiş görünmektedir.
‘Normal’ bir ülkede bir tanesi bile infiale yol açacak bu olayları ülkeyi yönetenler, “Başarılı yönetimin bir ifadesi” olarak gösteriyor. Vatandaşların böyle anlaması için yandaş basın ve Hükümet, büyük bir propaganda kampanyası yürütüyor.
Oysa bunlar normal olmadığı gibi algı değildir; gerçektir. Ve bunlar, Hükümetin Türkiye’yi nereye, nasıl bir cehenneme doğru götürmek istediğinin, son günlerde ortaya çıkmış işaretleridir.
Elbette bütün bu gelişmeler; Türkiye’nin demokrasi güçleri için, emek güçleri için mücadelenin zemininin ne kadar genişlediğine, daha da önemlisi mücadelenin aciliyetine işaret etmektedir.