CHP’den yeni bir sol parti üretmek isteyenler, ya da böyle bir umudu taşıyanlar ya da memleketimizin böyle bir umuda sahip olmasını AKP’den kurtulmanın bir yolu olarak görenler bütün bu önümüzde olan bitene ne diyorlar acaba?
“Ben Şanlıurfa’ya gidiyorum, uçak önce Diyarbakır’a indiği için önce Diyarbakır’a uğrayacağım” diyerek Kürt sorununu “normalleştirmeye” çalışan yani aslında “özel olarak bir Kürt sorunu yoktur” demeye getiren Kılıçdaroğlu’yu nasıl değerlendiriyorlar dersiniz?
Ya da o mezarlıkta yatıyor olmalarının nedeni, yaptıkları sanatla ülkedeki devletçi, Kemalist hegemonyaya karşı durmuş olmaları olan Yılmaz Güney ve Ahmet Kaya için “Siyasi duruşları nedeniyle değil, topluma sanat ve kültür katkıları bakımından sahip çıkıyorum” diyerek gösterdiği cehalete ne diyorlar acaba? Demiyorlar mı ki onların “kültür sanata olan katkıları” benimsedikleri “siyasi anlayışın” bir uzantısıydı zaten diye?
Velhasıl Baykal’ın gitmesiyle CHP’de yeniden “umut” keşfedenler ya da keşfetmeye gönül koyanlar, bırakın daha öncekileri yukarıda alıntılarını verdiğim en son inciler konusunda ne düşünüyorlar acaba. “Bu mudur siyaset?” demiyorlar mı içlerinden?
Evet, bu ülkede yeni bir siyasete ihtiyaç var, var olmasına ama bence bu AKP’yi durdurmak gibi bir amaçtan çok AKP’nin yapmadığı, yapamadığı reformları yapmak üzere bir siyaset olmalı. O nedenle de AKP’nin koyduğu çıtanın çok üzerinde bir çıtayı toplumun önüne getirmeyi amaçlayan bir siyaseti olmalı.
Bu ihtiyacı hissetmemek mümkün değil. Ama bu ihtiyacın adresinin CHP olmasını istemek olmayacak duaya âmin demektir. Demektir çünkü CHP ne sahip olduğu zihniyet dünyasıyla ve ne de sahip olduğu kadrolarıyla bunu yapabilecek bir partidir.
Çünkü CHP’nin zihniyet dünyası bir yanıyla “Kadroculuk”tan bir yanıyla da “Sınıfsız imtiyazsız kaynaşmış bir millet” milliyetçiliğinden gelir. O nedenle de ülkedeki sistem mağduru olan ne Kürtlerin, ne Alevilerin ve ne de başörtülü kızların dertleri onların dertleri arasındadır. İşçiler, çalışanlar, yoksullar retoriği ise onlara kalan tek alan olduğundan dillerindedir.
Onların “sosyal demokrasi” dedikleri devlete ve düzene sahip çıkmak anlamınadır aslında. O nedenle de Ecevit, zamanında kendi zihniyetini onların “sosyal demokrasi”lerinden farklılaştırmak için kendisininkine “demokratik sol” demeyi uygun bulmuştu.
Bence bütün bunlardan ve burada değinmediğim daha başka konulardan dolayı da CHP’den “sol” bir parti devşirmek pek mümkün değildir.
Ama arife gününden itibaren bayram boyunca çeşitli kanallar ve gazeteler Kılıçdaroğlu’nun yeni bir sol’u temsil ettiğini anlatmak için Sosyalist Enternasyonal’deki konuşmasından, yaptığı en küçük görüşmeye dek attığı her türlü adımın haberini vermeyi kendilerinin en önemli işi saymalarına ne demeli? Nasıl okumalı bu durumu?
Ahmet Kaya’nın ve Yılmaz Güney’in mezarlarında ellerini açmış Fatiha okuyan görüntüsünün hafızalarımıza kazınması için her vesileyi kullanmalarına, ülkeye dönünce Diyarbakır’a gideceğinden, solda ittifak arayışlarından durmadan söz etmelerine ne demeli?
Doğrusu bütün bu çabalar bende, içeriği olmasa da “yeni olan”, “sol olan”, biraz da “liberal olan” yeni bir lider imajı yaratmak için yapıldığı izlenimi uyandırıyor. Malzeme pek iyi değilse de, içeriğinde sorunlar varsa da iyi bir tanıtım kampanyasıyla önümüze yeni bir parti ve yeni bir lider imajı konmaya çalışılıyor.
Öyle ya post modern bir dünyada yaşamıyor muyuz? Bu dünya, biraz, “ne yersen olur”, “ne söylesen gider” dünyası değil mi? O zaman? Ver coşkuyu, ver repliği!
Taraf