Sözün sahibini bilmeyen yoktur. Ömrünü siyasetin tam ortasında geçirmiş bir insanın bu sözünün nasıl bir anlamı olabilir?
İngilizler İstanbul’u savaşsız terk etmiş, “siyaset günleri gelip çatmıştı.” Siyaset günlerinin gelip çattığı günlerde Bediüzzaman, Anakara’da ve meclis koridorlarındaydı. Yeni Cumhuriyetin yeni bir ideoloji doğrultusunda şekillenmesi hususunda anlaşmaya varılmış olmalıydı. Şartların ne olduğunu tam olarak bilmesek de, tahmin etmek için sonrasında neler yapıldığına bakmak yeterlidir. Mahir Kaynak bu durumu, “Topraklarımızın büyük bir kısmını terk etmenin yanında, kimliğimizi de masaya bırakmak zorundaydık. Daha iyi bir çözümümüz de yoktu.” diyerek anlatır.
Bediüzzaman, devletin bu yeni ideolojisi ile ters düştüğü için tasfiye edildi. “Euzübillahiminessiyase” sözü, işte bu hayal kırıklığını yansıtır; ancak Said Nursi hiçbir zaman siyasetten kopmamış, siyasetini bir muhalif olarak ömrünün sonuna kadar sürdürmüş, bedelini de 26 yıl hapis ve sürgünlerde geçirerek ödemiştir. Mahkûmiyet sebebi ise yazdıkları değil, takındığı siyasi tavırdır. Çünkü Bediüzzaman’ı mahkûm eden aynı irade, Elmalılı Muhammed Hamdi’ye tefsir, Ahmet Naim’e ise Buhari’nin tercüme ve şerhini yazdırmıştır.
Gerçekten de Bediüzzaman’ın külliyatında siyasi analizlere rastlanmaz. O, dönemin batı kaynaklı pagan kültür istilasına karşı, “inançları mantıkla açıklama” yöntemini kullanarak mücadele etmiştir. Bu gün şartların değişmesi nedeniyle geçerliliğini yitirmiş olsa da, risale hayranları -Kemalistlerin kutsal nutkunda olduğu gibi- aynı satırları defalarca okumayı ve her okuduklarında yeni şeyler anlamayı sürdürüyorlar.
Siyasetten Allah’a sığınan ve mirasını büyük ölçüde Said Nursi’ye dayandıran; ancak siyasetin tam göbeğinde yer alan -bu yadırganacak bir durum değildir- diğer bir cemaat de Muhterem Fethullah Gülen’in cemaatidir. Sayın Gülen’in de yazdıklarında ve vaazlarında siyasi analizlere rastlanmaz. O, sıradan genel-geçer bilgileri kullanır ve zaten kimse onun faklı ve orijinal bir görüşü olduğu iddiasında da bulunmaz. Çünkü farklı bir tez kalabalıklara ağır gelir ve hocanın bununla uğraşacak zamanı yoktur. O, mevcut değerleri harmanlayarak Dünya hâkimiyetine giden yolda yürümeyi tercih etmiştir. Bununla birlikte, siyasetten Allah’a sığınmaya gerek duymayan Prof. Haydar Baş kadar olmasa da, gelişen olayları değerlendirmekten de geri kalmaz.
“İnsanın neye inandığı önemli değildir, kime hizmet ettiği önemlidir.” Dolayısıyla cemaatlerin inançlarını tartışmak gerekmez, dostuna ve düşmanına bakmak gerekir. Cemaatin dostları kim, düşmanları kim bunu tam olarak bilemiyorum. İsrail’e mi düşmanlar, İran’a mı? Amerika’ya mı dostlar, Rusya’ ya mı? Vahhabiler kadar açık davranmıyorlar. Belki de gücü elde edene kadar takiyye yapıyorlardır; fakat şundan eminim:
Hoca efendi tarihe geçmek istiyor.