L. Doğan Tılıç
“Lawfare” kavramı üzerine olan “Bir silah olarak hukuk ya da hukukla savaşmak” yazım, çağrıştırdıkları nedeniyle epeyce ilgi çekti. M. Yetkin kavramı Türkçeleştirme çabalarından söz ederken T. Şirin’in “davarebe” önerisine karşı “yargıharp”i önerdi. Ö. Uyanık’ın da 2021’de Independent Türkçe’de yayınlanmış “Siyasete karşı bir savaş aracı olarak hukuk: Lawfare” başlıklı kapsamlı bir yazısı var.
Bugün, bir devam yazısı olarak Arjantinli üç hukukçu akademisyen Zaffaroni, Caamaño ve Weis’ın Lawfare: Küresel Güney’de Demokratik Siyasetin Suçlaştırılması (2023) kitabından söz edeceğim.
Üç hukukçu akademisyen, dört bölümden oluşan kitabın ilk üç bölümünde; Ceza Hukukunun Yıkımı, Ceza Usul Hukukunun Yıkımı, Kriminolojinin Yıkımı başlıkları altında hukuki/akademik bir tartışma yaparken, Bazı Örnek Lawfare Vakaları başlıklı dördüncü bölümde özellikle Brezilya’yı irdeliyorlar.
Yazarlar, hukukçu akademisyenleri “sözde apolitik fildişi kulelerinden” çıkıp halka hizmete çağırıyorlar. “Sadece güçlü ve dikkatli bir toplumun manipülasyona karşı bizi koruyabileceğini biliyoruz” diyor ve “kitabın aslında tek bir amacı var: dikkat kesilmemiz, çünkü tarih halk tarafından yazılır.” diye ekliyorlar.
Brezilya ve Lula, en çarpıcı “lawfare” ve “lawfare”e karşı başarı örneği. O yüzden Lula da Silva’nın İspanyolca baskıya yazdığı Önsöz anlamlı.
Brezilya’da yolsuzluğa karşı başlatılan operasyonlar zamanla politikacıları hedef almaya başlamış ve 2016’da da Savcı Dallagnol, meşhur “PowerPoint sunumuyla” Lula’yı “yolsuzluk ağının lideri” ilan etmişti. 2017’de Yargıç Moro, Lula’yı 9 yıl 6 aya mahkûm etti. Nisan 2018’de, tüm anketlerde birinci görülen Lula hapse atıldı ve 2018 seçimine katılması engellendi. Bolsonaro seçimleri kazandı; Lula’yı makum eden Yargıç Moro’yu Adalet Bakanı yaptı.
Bu durum, Moro’nun tarafsızlığına dair eleştirileri güçlendirdi. 2019’da işler tersine döndü; Moro ve savcıların Lula’nın siyasi kariyerini bitirmek için işbirliği yaptığı belgelendi. Mart 2021’de Yüksek Mahkeme, Lula’nın tüm mahkûmiyet kararlarını iptal etti ve 2022’de Lula tekrar başkan seçildi.
Zaffaroni, Caamaño ve Weis’ın kitabına yazdığı Önsöz’de Lula, yaşadıklarını anlatırken “lawfare” kavramını ete kemiğe büründürüyor:
Bu yöntemde, ceza hukuku ve mahkemeler, seçimle işbaşına gelmiş hükümetleri zayıflatmak ve siyasetçileri itibarsızlaştırmak için araç hâline getiriliyor. Elitler ve uluslararası finans çevreleri, yolsuzluğu tüm toplumsal sorunların kaynağı gibi göstererek halkçı hükümetlere saldırmakta, medyanın desteğiyle siyasetçileri suçlu gibi göstermektedir.
Süreç her zaman benzer ilerler: Medyanın bir kısmı yalan bir haber uydurur. Polis bu habere dayanarak soruşturma başlatır. Savcılık, iddiayı destekleyecek kanıt arar. Kanıt bulunmasa bile dava açılır. Ün veya çıkar peşindeki bazı yargıçlar işbirliği yapar. Bilgi sızıntılarıyla hedef alınanın özel hayatı teşhir edilir. Hukuksuz dinlemeler, zorla ifadeye çağırmalar ve önleyici tutuklamalar devreye sokulur.
Bu baskı yöntemleri, “itirafçı” yaratmak için kullanılır. İtirafçıya ödül olarak serbest kalma veya suçtan elde ettiği paranın bir kısmını tutma imkânı verilir. Yalnızca bu itirafa dayanılarak sanık mahkûm edilir; suç kanıtlanamamışsa “belirsiz fiil” gibi hukuk dışı kavramlar icat edilir. Son olarak, siyasi olarak taraflı bir mahkeme cezayı onaylar ve süreç meşrulaştırılmış olur.
Böylece piyasaya bağlı ve halkın sorunlarına duyarsız yöneticilerin seçilmesinin yolu açılır. Kamu şirketleri ucuza satılır, çevre ve halk hakları hiçe sayılır.
Lula’nın “lawfare”e karşı başarısının üç ayağı var: 1- Güçlü bir hukuki savunma hattı kurarak, kritik yargı zaferleri elde etmesi, 2- Hem ulusal hem de uluslararası düzeyde çok geniş siyasal ve toplumsal destek ve 3- Hukuka aykırılıkların ayyuka çıkmasıyla Brezilya Yüksek Mahkemesi ve diğer kurumlarda dengelerin değişmesi.



