Karaman’da Ensar Vakfı ve KAİMDER’e bağlı işletilen yasa dışı yurtlarda 10 çocuğu istismar eden Muharrem Büyüktürk’e tek celsede 500 yılı aşkın ceza verilmesi, istismara uğrayan çocuklar için gerçek bir adaletin sağlanıp sağlanmadığı sorusunu gideremedi. Bir yanda kaçak yurtları işleten Ensar Vakfı ve KAİMDER’e ne olacağı sorusu dururken diğer yanda ülkenin her yanından gelen istismar olaylarında çocukların neler yaşadığı ve süreçten zarar görmemeleri için neler yapıldığı sorusu akıllarda.
İstismara uğrayan çocuk sisteme başvurduğu andan itibaren neler yaşanıyor? Sistem çocukların yeniden zarar görmeyeceği bir biçimde işliyor mu? Devletin yasaları, kurumları ve zihniyetiyle buna olanak sağladığını söyleyebiliyor muyuz? Karaman’da yaşanan süreç bu sorular açısından ne gösterdi? Kocaeli Üniversitesi Çocuk Psikiyatrisi Ana Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Ayşen Coşkun yanıtlıyor.
2014 yılı verilerine göre her ay adli tıbba gelen cinsel istismar mağduru çocuk sayısı 650, bu sayı güncelliğini koruyor mu? Ve ne ifade ediyor?
Pek çok vakanın gizli tutulduğunu düşünürsek, aslında adli sisteme giren vaka sayısının normal sayının altında olduğunu biliyoruz. Bu tüm dünyada böyledir, istatiksel rakamlar gerçeği tam anlamıyla yansıtmaz. Çünkü bu vakaların çoğu, gizli kalan bildirilmeyen, ancak bireyin yetişkinlik yaşlarında başka ruhsal nedenlerle başvurduğunda açığa çıkan durumlardır. Son dönemde bu kadar gündem olması ise 2005 yılında Çocuk Koruma Kanunu sonrasında verilen bir takım eğitimler, medyanın ilgisinin ve insanların farkındalığının artmasının sonucu. Bunu vakaların arttığı şeklinde yorumlamak doğru değil, bildirilen vaka sayısında artış oldu demek daha doğru olur. Yani hem ruhsal anlamda hem de adli sisteme başvurarak destek isteyen vaka sayısı arttı. TCK’ye getirilen bildirim zorunluluğu nedeniyle sağlık sisteminden bildirimler arttı. Sadece profesyonel kişilerin değil, sıradan vatandaşın da bu işi bildirme zorunluluğu var. Hele ki öğretmen, doktor yani çocuklara 1. derecede yakın çalışan profesyonel bir grupta iseniz ama bildirmiyorsanız, cezai yaptırımı daha yüksek. Kısacası tüm bunlar daha önce gizli kalan olayların konuşulmasını sağladı. ‘Bizde olmaz’ mantığının aşılması bir gelişme. Bu meselenin konuşulması, gizli kalmaması ve fark edildiği anda mağdur çocuğun koruma altına alınması önemli.
İstismara uğrayan çocuk sisteme başvurduğu andan itibaren hangi süreçlerden geçiyor? Travmanın tekrarlanmaması için ne gibi önlemler alınıyor? Biraz bundan bahseder misiniz?
Çok yol almamız gereken kısım burası, eskiye oranla daha iyi, ama yeterli değil. Adalet sisteminin bir an önce meseleye el atması gerekiyor. Yargı sisteminde istediğimiz yere gelemediğimiz için dosyanın kapanması çok uzun sürüyor, çocuk aynı olayı defalarca yaşamak zorunda kalabiliyor. Çocuk izlem merkezleri bu amaçla kuruldu. Bu merkezler çok önemli ama büyüyemediler, iyi işleyenler de var, yeterli işlemeyenler de.
İstismar mağduru bir çocuk adli siteme girdiğinde o ilk olarak varsa yaşadığı ildeki çocuk izlem merkezine gönderiliyor. Burada uzmanlarla aynalı odada görüşüyor. Savcı buradan görüşmeyi inceliyor. Bu görüşmenin kayda alınması önemli, çocuk tekrar tekrar yaşadıklarını anlatmamalı ama buralarda uygulama zorluklarımız var. Adalet Bakanlığı bir dönem çocuk mahkemelerinde çalışan hakim ve savcılar için eğitimler yaptı, bu eğitimler bir süre devam etti ama devamlılığı sağlanmadı ve bu sistemde çalışanlar başka mahkemelere tayin oldu. Bu alanda, eğitim almış hakim ve savcıların görev alması gerekiyor. Böyle olmadığında bir takım aksaklıklar yaşanıyor. Örneğin; adli rapor istendiyse, bu rapor istenen sonuca ulaşmıyorsa, tekrar rapor istenebiliyor ya da bazen uzak illerden İstanbul’a getirilen çocuklar faille aynı arabada getirilebiliyor.
Peki, yasalar çocuklar için ne söylüyor?
Bir yıl önce yasada bir değişiklik oldu ve biz o dönem Çocuk Psikiyatristleri Derneği olarak Adalet Komisyonu’na bir rapor hazırlayıp verdik, bu değişiklikle beraber çocukta istismara dair fiziksel bulgu olmadığı durumlarda bunun istismar olarak kabul edilmeyip adli sisteme gönderilmemesi durumu söz konusu. Şu bilinmeli fiziksel bulgu bulamayabilirsiniz ama bu istismar olmadığı anlamına gelmiyor. Bize gelen vakaların yüzde 80’inde fiziksel bulgu yok ama çok ağır ruhsal travma bulgularına rastlayabiliyoruz. Yani çocuğa pek çok anlamda cinsel istismarda bulunulabilir ama fiziksel bulgu bırakılmayabilir. Sadece tecavüz bulgusuna bakarak cinsel istismardır kararı verilmemeli. Ruhsal değerlendirmeyi göz önüne almadan karar verilirse, destek amaçlı gelen çocukların duygusu kırılacaktır ve sistemin içine girmemek için suskunlaşacaktır. Bizi üzen, vaka sayısındaki artıştan çok, yasada yapılan değişiklik sonrası adli sisteme giren vaka sayısındaki düşüş.
Sözünü ettiğiniz değişikliği biraz açar mısınız? Daha önce nasıldı, şimdi nasıl? Uygulamada ne gibi zorluklar yaşanıyor?
Yasadaki değişiklikten önce, yaşanan istismardan dolayı çocuk ruhsal yönden etkilenmişse cezalar ağır ama ruhsal yönden etkilenme hafifse basit cezalar verilirdi. Bu yasa maddesine biz, cinsel istismarda kişi çok ağır travma yaşamamış olsa dahi olayın kişide mutlaka iz bırakacağını söyleyerek itiraz ediyorduk. Yasada değişiklik yapıldı. Ama bu kez de ruhsal değerlendirme tümden ortadan kaldırıldı. Yerine failin yakınlık derecesine göre ağırlaştırıcı ceza kondu. Çocukların daha sonra izlenmesi ile ilgili uygulamalar getirildi. Böyle bir yapılanma var ama çocukların izlenmesi yeterli düzeyde yerine getirilmiyor.
Vakıf ve tüzel kişiliklerin ilkokul kademesindeki çocuklar için yurt açması yasak. Buna rağmen Ensar Vakfının yurtlarının varlığı, herkes tarafından biliniyor. Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz? Denetim mekanizması işlemiyor mu, nasıl olmalı?
Bir defa her şeyin ötesinde kendini koruyamayacak, ifade edemeyecek durumda olan çocuklar mümkünse aile tarafından korunmalıdır ve birincil koruyucu ailedir. Tabii ki cinsel istismar aile içinde de yaşanıyor, aile de her zaman koruyucu olmayabilir. Çocuğun ruh sağlığı açısından herhangi bir yatılı kurumda kalabilmesi için en az 11 yaşında olması gerekir. Bu yaştan küçük çocuklar eğer aileleri bakamayacak durumdaysa devlet koruması altında tutulabilir. Tüm bu kurumlar, devlete bağlı olsun ya da olmasın devlet tarafından denetlenmelidir. Çocuk Hakları Sözleşmesi’ni imzaladıysak, buna uymamız gerekir. Çocuğun ilk sorumluluğu anne babaya aitse ikinci sorumluluk devletindir. Tabii ki devlet koruması altındaki kurumlarda da bu olaylar çıkıyor, bunun için çok iyi bir denetleme mekanizması gerekiyor. Buralarda çalışacak personelin eğitimden geçmesi gerekir. Yurt dışında bu kurumlarda çalışanların geçmişleri sıkı bir denetimden geçiyor, Ensar Vakfında ise daha önce böyle bir suç işleyen kişinin burada eğitim vermeye devam ettiğini görüyoruz.
SÜREÇ İYİ YÖNETİLEMEDİ
Karaman’daki istismarın ortaya çıkmasının ardından yaşananlar üzerinden bakarsak, bu tür durumlarda yapılması temel olarak nasıl tutum alınması gerekir?
Medya, kurum yöneticileri, bakanlıklar böyle bir olayda ortak tutum almalılar. Karaman’daki olay için 40 çocuk dendi, ama 10 çocuk davaya dahil oldu, diğer 30 çocuk kaygıları nedeniyle şikayet etmedi. Bu 10 çocuk yardım alacak, ama hayatı boyunca ailesinin göç etmek zorunda kaldığını unutmayacak. Bu süreç iyi yönetilmedi. Asıl zarar gören çocuklar oldu.
Bu olaylar tabii ki konuşulacak, haber yapılacak ama çocuklar işaret edilmeyecek. Babası tarafından cinsel istismara uğrayan 11 yaşında bir erkek çocuk bize geldiğinde ‘Eğer ben gazeteye haber olacaksam hiçbir şekilde babamdan şikayetçi olmayacağım ve aynı şekilde babamın da resmi çıkmamalı; babamın resmi çıktığı anda herkes ben olduğumu da bilecek’ demişti. Biz çocuğa bu teminatı vererek dosyayı inceledik. Eğer çocuklar açısından bakmak istiyorsak, tüm bunlara dikkat etmemiz gerekiyor. Sorumluluk sahibi herkesin bu talebe duyarlılık göstermesi gerekiyor.
TOPLUMUN VE MEDYANIN SORMASI GEREKEN SORULAR VAR
Aile Bakanı Sema Ramazanoğlu, ‘Medya bunları haber yapmasın, çocuklar ve aileler rencide oluyor’ şeklinde bir açıklama yaptı. Medyanın bu tür haberlere odaklanması bir sorun mudur?
Ben medyanın haber değeri olarak gördüğü olguların değişmesi gerektiğini ve haberin veriliş biçiminin önemli olduğunu düşünüyorum. Medya bir şey patlak verdiğinde değil, toplumun farkındalığını artıracak haberler yapmalı. Olay bazında değil, geneli tartışmalıdır. Bir çocuk mağdur olduğunda ne yapılmalı? Aileler ne yapmalı? Risk faktörleri nelerdir? Medyanın amacı bunu gündemde tutmak olmalı. Bizler de politikacılara “Çocuklar için yasalarda neleri topladınız, ne yaptınız?” diye sormalıyız. Denetim mekanizmalarınız neler, kurumlarınız nasıl denetleniyor? Ne kadar uzman çalıştırıyorsunuz? Çocukların başvurabileceği bir telefon hattı kurdunuz mu?..
Çocuk Psikiyatristleri Derneği olarak AB kaynaklı bir proje hazırladık. Mağdur çocukların ulaşabileceği bir telefon hattı projesiydi. Projenin süresi ve kaynak bitince, bakanlık burayı devraldı. Ben Bakana şunları sormak isterim; Devraldıktan sonra bu sistemi ne kadar geliştirdiniz? Ne kadar bütçe ayrıldı? Bu telefonun ucunda işinin ehli uzmanlar oturuyor mu? Hemen devreye girecek bir mekanizmanız var mı? Adalet Bakanlığınız, savcı ve hakimler için eğitimler koydular mı?
Tüm bunlar medyanın araştırması gereken, üzerinde durması gereken meseleler.
CİNSEL İSTİSMARLA PEDOFİLİ AYNI ŞEY DEĞİLDİR
“Çocuk istismarı dediğimiz zaman biz sadece cinsel istismarı ele almıyoruz. Bunun içinde cinsel istismar, fiziksel istismar, duygusal istismar da var. Bir çocuğu duygusal olarak yıpratırsanız da istismar edersiniz. Çocuğu dövmek, yaralamak ya da sarsmak fiziksel istismardır. Cinsel istismar da çocuk istismarının bir diğer alt başlığıdır. Cinsel istismar denince akla sadece tecavüz gelmemeli, çocuğun cinsel anlamda dokunulmaması gereken alanlarına dokunmak da bir istismardır. Kısacası çocuğun bir erişkin tarafından cinsel anlamda kullanılmasıdır. Pedofili ise cinsel anlamda çocuklarla tatmin olan kişidir. İkisi bu anlamda baktığınızda eşleşmez.”
CİNSEL İSTİSMAR HER KESİMDE YAŞANABİLİR
“Cinsel istismar sadece bir kesime ait bir olay değil, her sosyokültürel yapıda, ekonomik düzeyde, her türlü aile yapısında yaşanabilir. Risk arttırıcı faktörler vardır tabi ki; parçalanmış aile, baskı ortamının çok olduğu aileler, madde bağımlısı aileler… Ama hiç konduramadığınız, asla olmaz dediğiniz yerlerde de patlak verebilir.”
AÇIK OLMAZSANIZ ADALET DUYGUSU ZEDELENİR
“Şeffaf olmak; yaptırım koyduğunuzu hissettirmek, örtbas etmek yerine bu soruşturmayı yürüttüğünüze dair güvence vermeniz gerekir. Açık olmadığınızda, bilgiyi saklar gibi göründüğünüzde, bunu hangi niyetle yaparsanız yapın, toplumun adalet duygusunu zedelersiniz. Mağdur kendisine yapılan kötülüğün bedelinin ödenmediğini görürse, bir kere daha mağdur edilir. Hem mağdur hem toplum devletin her halükarda bu bedeli ödeteceğine
inanmak ister.”