ÖMÜR ŞAHİN KEYİF Washington @omurkeyif
Seçim öncesi Hillary Clinton’a desteğini açıklayan Washington Post gazetesi, Donald Trump’ın zaferi sonrası şu satırları yazdı: Trump’ın zaferi ülke olarak kim olduğumuz, politikacılardan ne istediğimiz, politik sistemimiz ve birbirimiz hakkında uzun zamandır yaptığımız varsayımların yanlış olduğunu gösterdi…
ABD aslında Donald Trump seçmeninin kim olduğunu ve ne istediğini, Trump’ın oy oranları Clinton’ı zorlar seviyelere geldiğinden beri konuşuyor. Clinton ise soruyu geçen hafta sormuştu: “Bırakın seçimi kazanmayı, oy oranları bize neden bu kadar yakın ki?”
Trump ekonomik sistemin mağduru olan kitlelerde karşılık buluyor. En fazla oy aldığı kesim ise ‘beyaz çalışan sınıf.’
»Kendini unutulmuş, etkisiz hisseden ve büyük şirketlerce reddedildiğini, görmezden gelindiğini düşünen ‘beyaz orta sınıf’, 20 yılı aşkın süredir içinde bulunduğu duruma ‘öfkeli’.
»Seçim Analisti John Zogby’e göre, ‘beyaz çalışan sınıf’ gelirlerinde ciddi oranda bir azalma yaşıyor. Şu anda yaşamak için çalışmak zorunda olan Amerikalıların yüzde 75’inin geliri artmıyor. Bu kişiler, yaptıkları her iş değişikliğinde, daha az ücrete razı gelmek zorunda kalıyor.
»Orta sınıf kendini kurbanlaştırılmış hissediyor. Hatta ne kadar çalışırsa çalışsın, sofrasına yemek koyamayan, çocuklarını daha iyi bir hayata sahip olmaları için üniversiteye yollayamayan bu sınıf, artık kendisini Amerikan değerlerinin yeniden üretildiği ‘orta sınıf’ın parçası hissetmiyor.
»Araştırmalar, Amerikalı genç nesilin ilk defa ailelerinden daha kötü ekonomik koşullara sahip olduğunu ortaya koyuyor. Ülkedeki işsizlik son 12 yılın en alt seviyesinde olsa da sabit işlerde değil geçici projelerde güvencesiz şekilde çalışan gençlerin geleceğe dair güvenleri azalıyor. Princeton Üniversitesi’nden Alan Blinder’a göre, bu gençler 30’larına gelene kadar üç, beş iş değiştiriyor. 40’a gelene kadar bu sayı 10’a çıkıyor.
Gençler için diğer bir seçenek ise ordu. Fiziksel sağlığı yerinde olan orta ve alt sınıf ailelerin çocuklarının orduya yönelme nedenleri arasında, yıllık ortalama 8-40 bin dolar arasında değişen üniversite harçlarını karşılayabilmek de var.
Ekonomik sistemin mağduru örgütsüz geniş kitleler, Trump’ın milliyetçi popülist söyleminde çıkış arıyor. Oysa, Trump’ın bugüne kadar sahiplendiği hiçbir söylemi ve partisinin değerleri ne ABD’de ‘bitik’ durumda olan kalabalık kitlelerin hayata dönmeleri ne de çalışan kesimlerin hakları için bulunulan noktadan bir adım ötesini vaat etmiyor. Örgütlü işçi kitleleri, sendikalar, Dakota’da petrol boru hatlarına direnen Amerikan yerlileri Trump’ı desteklemiyor.
‘Benim Amerikam’
John Zogby’e göre, Yaşanan öfkenin bir diğer nedeni ise kültürel ve demografik etkenler. İkinci Dünya Savaşı sonrası doğan nesil, ‘Benim Amerika’ma ne oldu’ diye soruyor. Bu neslin hafızasında yüzde 81’i beyaz olan bir Amerika var, diyor Zogby. Bugün ise bu oran yüzde 48. Kampanyası boyunca yabancı, siyah, göçmen, kadın düşmanlığını pompalayan ve Ku Klux Klan tarafından da desteklenen Trump, işte tam da bu bu beyaz üstünlüğünü savunan kesime göz kırpıyor. Kuvvetli dindar eğilimlere sahip ve muhafazakâr olan Trump seçmeninin sindiremediği konulardan biriyse, Barack Obama döneminde serbest hale gelen eşcinsel evliliği. Bu kesimin, Başkan adayının kadın olmasını da hazmedemediği söyleniyor.
Açırı sağcıların da desteğini alan Trump, dünyadaki üstünlüklerini kaybedip zayıfladıklarını düşünen seçmene, 1980 seçimlerinde Ronald Reagan’a zafer getiren ‘ABD’yi yeniden güçlü yapalım’ sloganıyla seslendi. Reagan’ın vaatleri de sloganı gibi tanıdık: ‘Kaybolmuş durumda olan Amerika’yı yeniden yoluna döndür, devleti halkın omzundan indir, ekonomiyi düzelt, Ruslar’ı yen.’
Çöken ağır sanayi
Özellikle II. Dünya Savaşı sonrası rekabetsizlik dolayısıyla hızlıca tırmanışa geçen Amerikan üretim sanayi, 1965 yılına gelindiğinde ekonomik büyüklüğün yüzde 53’ünü oluşturuyordu. Bu dönemde General Motor, Ford, Maytag gibi ağır sanayi markaları tüm dünyada aranan ve kaliteyle özdeşleştirilen markalar olmuşlardı. Ancak yıllar içinde endüstriyel kapasite gitgide azaldı; 1988’e gelindiğinde ekonominin yüzde 39’unu oluşturan üretim sanayi, 2004 yılında yüzde 9’a kadar geriledi. Bu durum özellikle enerji ve hammaddeye yakınlığı ve ulaştırma kolaylığı dolayısıyla Kuzey’de göl kenarında yer alan Michigan, Illinois, Ohio ve Pensilvanya gibi eyaletlerde yoğunlaşmıştı. İllinois dışında Trump’ın galip geldiği ve seçimi kazanmasında büyük rol oynayan bu eyaletler üretimin ülke dışına çıkmasıyla birlikte yavaş yavaş çöktü. Michigan’da Detroit, Illinois’de Rockford, Ohio’da Toledo ve Pensilvanya’da Erie bunlara örnek verilebilir. Trump’ın en güçlü söylemlerinden biri de üretimi yeniden ülke içine çekerek, sanayiyi büyütmek ve yeni işler yaratmak.
Şehirlerin hepsinde yaşlı fabrika binaları ayakta olsa da faaliyetler çoktan durmuş durumda. Detroit ise en kötü durumda olanlardan biri. Şehrin üçte biri satılık ve bomboş durumda. Geriye kalan kısmında da suç oranı ve çöken alt yapı şehrin sakinlerini göçe zorluyor.