Herhangi bir iktidarın kendisine itiraz edenlere, eleştiri yöneltenlere tahammül sınırının
az veya çok olması nihayetinde, onun demokratik anlayışının ölçüsüne dair bir sorundur. Keşke, Türkiye’nin tek sorunu tahammülü az bir iktidar partisine sahip olması olsaydı.
az veya çok olması nihayetinde, onun demokratik anlayışının ölçüsüne dair bir sorundur. Keşke, Türkiye’nin tek sorunu tahammülü az bir iktidar partisine sahip olması olsaydı.
Nihayetinde tüm iktidarlar biraz böyledir derdik, sesimizi kısmaya çalışanlara karşı bir şekilde mücadele ederdik.
Oysa, halihazırda, siyasal tartışmanın alanını daraltmak, farklı sesleri sindirmek için, elinden geleni yapan, ağzını açıp gözünü yumanların en gayretlileri arasında, kendilerine ‘demokrat aydın’ diyen, gözü kararmış bir kesim var. Ne söyleseniz, ‘Ergenekoncu’, ‘darbeci’ diyorlardı. Tam da artık, iktidar karşısında muhalefet fazlasıyla farklılaşmaya başladığı noktada, bu yaftalama ve kara propaganda iyice anlamsız hale gelmişken, kendilerini biraz olsun sorgularlar diye ummak isterdim.
Ne gezer! Kendi kerametlerine ve dogmalarına o kadar inanmış, buna karşın değerlendirmelerinin fos çıkmasından o kadar öfkelenmiş haldeler ki, bir araya gelmesi imkânsız herkesi, her şeyi aynı kaba koymakta hiç tereddüt etmiyorlar. İktidarın politikalarına ve son olarak Anayasa değişikliği paketine karşı çıkan herkes, aralarındaki tüm farklara rağmen ‘Ergenekoncu’ yaftasından kendini kurtaramıyor. Bu kervana kattıkları son siyasi çevre, BDP!
Sen misin Anayasa paketine destek vermeyen! Artık AKP’li olmayan Kürtler, münhasıran BDP’liler de, ‘Ergenekoncu’! İşte o kadar! Düne kadar, belli bir toplumsal tabana sahip oldukları, o nedenle mutlaka demokratikleşme süreci içinde yer almaları gerektiği savunulan partinin, şimdi silahlı örgütün uzantısı olduğunun altı çiziliyor, milletvekilleri ‘kişiliksizlik’ hakaretine maruz kalıyor.
Bu partinin, silahlı Kürt siyasal hareketiyle aynı toplumsal tabana sahip olduğunu bugün mü öğrendiniz?
Zaten Kürt meselesinin en çetrefil yanı bu değil mi? Bu çetrefil mesele kolayca çözülebilir olmuş olsaydı, meselenin halli, AKP’nin açılımı veya Anayasa paketini mi beklerdi?
Siyasi analiz adı altında, AKP karşısında olanları, ikide bir PKK ile aynı cümle içinde geçirmenin gerisinde, siyasi tartışmayı ‘terörle mücadele’ mantığı içine sokmaya çalışanların yaptığının tıpkısı olduğu pis pis sırıtmıyor mu sanıyorsunuz?
Hem bunu en gayretli şekilde yapan birinin, ‘silahlı mücadele’ ile ne zamandan beri sorunu var. Gençliğini bir yana bırakalım, zamanında, kanlı İran İslam Devrimi’nin baş savunucu değil miydi? Daha düne kadar, Irak’a ABD silahlı müdahalesiyle demokrasi geleceğine inanmıyor muydu? Silahlı siyasal mücadele ile hesaplaşmak gerçekten çok önemli, ama bırakın, bunu lafının değeri olanlar yapsın da bir anlamı olsun.
Ömrü boyunca, hep kendi kerametine inanan, siyaseti okuma konusunda hep çıkmaz sokaklara dalıp, kimi darbeci, kimi kır gerillası, sonra koyu kapitalizm savunucusu, sonra kimi 28 Şubatçı, kimi işgal yanlısı olan birtakım insanların şahsi hesaplaşmaları kendilerini ilgilendirir. Ancak bu adamlardan alınacak demokrasi dersinin sonunun ne olacağını tahmin etmek güç değil. Tüm olan biteni, Ergenekon/AKP veya statüko/değişim çerçevesinde okumak, en azından Türkiye’de olanları, anlamamızı engelliyor. Kör bir laf yarıştırma, dalaşma sarmalına mahkûm olmak, siyasetin demokratik zemine çekilmesi açısından büyük zaman kaybı oluyor.
Türkiye’de daha fazla demokrasi isteyenlere sesleniyorum; bırakın bu adamlarla yol arkadaşlığını!
Bunlar, son olarak, Türkiye’de bir iç savaşın yaşandığı değerlendirmelerini, durumun vehametine uyanarak, bundan kaygılanarak değil, savaş hazırlığı olarak okuyor. Belli ki, bu savaşın, ‘kansız’ geçmesini ‘temenni’ etmek dışında kaygıları yok. Büyük bir soğukkanlılıkla, ‘doğru tarafta’ yer alanlarla, ‘yanlış tarafta’ yer alanların kayıp/kazanç bilançosunu tutmaya girişmişler.
Borazanlığını yaptıkları Irak işgali sonrasında ölen, sefil olan milyonlarca Iraklının vicdanlarını kıpırdatmadığı bu savaş çığırtkanları, kanlı veya kansız bir ‘iç savaşın’ heveslisi olabilir. Bu ülke, en demokrat geçinenlerin demokrasi mücadelesini boks maçına benzettiği bir yer.
Oysa bu gidişin önünde durmaz, elimizden geleni yapmazsak, bırakın savaşı, kanlı veya kansız her türlü çatışma ve çekişmenin faturasını hepimiz ödeyeceğiz.
Bunun tek istisnası, vicdan ve sorumluluk gibi meseleleri olmayanlar olacak. Ruhsal yapıları, narsisist dünyalarını her koşulda yeniden kurup, yeni analizlere girişmeye müsait olanlar, her şeyi içlerine sindirebilirler. Kendiniz yoklayın, böyle biri değilseniz, kendinizden başkaları için de kaygı duyacak bir yapıdaysanız, sahiden daha demokratik bir siyaset, daha fazla toplumsal barış istiyorsanız, bırakın, bu narsisist savaş çığırtkanları ile yol arkadaşlığını!
Radikal