Şarkılarda anlatılanlar, her ne kadar içinde kişisel olanı barındırsa da Canay Doğan’ın bize kendi kuşağının ruh halini aktardığını rahatlıkla söyleyebiliriz. Genç kuşak müzisyenlerin şarkılarındaki halet-i ruhiye daha büyük bir resmi koyuyor önümüze.
Deniz Durukan
Canay Doğan genç kuşak müzisyenlerden. 2021 yılından bu yana, ortak çalışmalara katıldığı gibi kendi solo şarkılarını da yaptı. Elektro pop, synth pop tarzında şarkılar yapan Canay Doğan, son iki yılda çıkardığı teklilerle epey dikkat çekti. Özellikle ilk şarkısından bugüne uzanan süreçte şarkılarını yorumlama biçiminde iyi bir yol kat etti, başka formları, söyleme biçimlerini deneyerek yelpazesini genişletme çabasına girdi.
Birkaç ay önce çıkardığı, Sababa 5’ le beraber yaptığı “Bigâne – Namdar” adlı single’da sözünü ettiğim o başka formlara kucak açmış, yorumculuğunu da yukarıya çıkarmış Canay Doğan. Kuşkusuz Canay Doğan’ın, Tel Aviv’li grup Sababa 5’le birlikteliğinin iyi bir buluşma olduğunu ve onun farklı kapıları açma arzusunu büyüttüğünü söylemek gerek. Sababa 5, farklı kültürleri müzikleriyle harmanlayan tanınmış bir grup.
Daha önce, Japon şarkıcı Yurika Hanashima ile yaptıkları Nasnusa adlı şarkı, elektro bağlama ve synth klavye kullanılarak, Türkiye’ye dair ritimlerle yapılan saykodelik bir çalışmaydı. Dolayısıyla, bu coğrafyaya dair duyguyu bilen, seven bir grup Sababa 5. Sözlerde ve vokal melodilerinde Canay Doğan’ın, müzikal alt yapıda Sababa 5’in imzası olan bu iki şarkıda, 1970’lerin saykodelik tavrının izlerini bulabileceğimiz gibi; “Bigâne” şarkısında funk ritimlerini görmek de mümkün. Müziğin yanı sıra Canay Doğan’ın yorumuyla da şahlanıyor şarkılar. Bu iki şarkıda, Canay Doğan’ın sesinin tınısının, karakterinin nasıl öne çıktığını da fark ediyoruz.
İstanbul Üniversitesi Devlet Konservatuarı’nda caz eğitimine devam eden Doğan’ın halk müziği geleneğini de yakından bilmesi, “Namdar” şarkısının yorumuna yansımış. Bunun yanı sıra şarkının hem söyleminde hem müziğinde melankolik bir atmosfer hâkim. Ki bu melankolik hal, genel olarak Canay Doğan’ın tüm şarkılarında rastlayabileceğimiz, daha doğrusu sesinin karakterinin bir parçası olarak değerlendirebileceğimiz bir özellik. Bu ruh hali, şarkıya adını veren “Bigâne”nin kelime anlamında da açığa çıkıyor. Farsça kökenli olan, eski Türkçede kayıtsızlık, ilgisizlik, yabancı gibi anlamlara gelen “Bigâne”, hayatın anlamsızlığını, soru ve cevapların beyhudeliğini anlatan bir şarkı. Şarkıda geçen “sanki herkes aynı soruda tıkanmış” sözleri, sorulan soruların nihayetsizliğine götürüyor sizi. Çünkü cevapların yanlış verildiği bir hayatın içinde aynı soruda takılı kalmak, bir sonraki seviyeye geçmenizi engelleyen önemli bir unsur. Buradan bakıldığında, Canay Doğan’ın “hüzün huy olmuş bende” demesi boşuna değil. Dolayısıyla, hayatın akışına kendini bırakması, her şeye yabancı ve kayıtsız kalması yanlış verilen cevapların sonucu.
“Namdar” şarkısı da bir hayal kırıklığı barındırıyor içinde. Namdar da Farsça kökenli bir kelime. İkili ilişkiler, arkadaşlıklar ve müzik camiasında yaşanan rekabet, ben merkezcilik gibi her türlü sahte ilişki biçimine karşı bir serzenişte bulunuyor. Yüklendiği ağrının sızısı da denilebilir buna.
BENDEKİ BU KOCA AĞRI SIRTIMA BAĞLI
Yine, “Bigâne” ve “Namdar” şarkılarından sonra çıkardığı, söz ve müziği kendisine ait olan “Darmadağın” şarkısında söylediği gibi: “bendeki bu koca ağrı sırtıma bağlı… /yürümez aslın tavrından farklı/ kendinden saklı”. “Sırt”, “ağrı”, “aslın”, “saklı” sözcükleri gerçek olanla sahte olanın karşılaştırılmasını içeriyor. Sırttaki ağrı gerçeğin saklanamayacağının simgesi. O ağrı küçük bir dağ olmuş, belki bir kambur. O yüzden de saklanamayacak kadar ortada.
Öyleyse, gerçek bizim kamburumuzdur, diyebilir miyiz? Bu, gerçekle kurduğumuz ilişkiye bağlı elbette. Eğer aslın tavrından farklı yürümüyorsa, kendine yalanlar söylemiyorsan, kamburunu da gerçeği de kabul edersin.
“Ama çok korktuğumuz bir son var. Korkmanın da sanki faydası var,” diyor Canay Doğan 2023 yılında çıkardığı “Eskisi Gibi Değilim” teklisinde. Korkmanın faydası, yapmaya karar verdiğimiz ancak sonucundan hoşnut olmayacağımız şeylerden bizi alıkoymasından kaynaklanıyor. Bu sözler, bu şekilde bir yorum yapmamıza elverişli. Ancak, buradaki “sanki” edatını, “sanıyorum, umuyorum” anlamıyla değil, “güya”nın çağrıştırdığı anlamla, aslında göründüğü gibi değil, diye okumak gerek. Çünkü şarkının hikâyesi, iç dünyasını açan öznenin, kendisine karşı verdiği mücadeleye, birbirine karşıt duygularla savaşmasına, parçalanmasına kapı aralıyor. Bu iniş çıkışlar, Canay Doğan’ın tüm şarkılarına yansıyor.
Bir albüm oluşturacak kadar teklisi olan Doğan’ın şarkılarına genel olarak baktığımızda, yalan, tuzak, iç bulantısı, suçlanma gibi konuların yoğunlukla işlendiğini, bu sayede bir iç hesaplaşmanın merkeze taşındığını söyleyebiliriz. İnsanın kendine kurduğu tuzaklar, bir başkasının kurduğu tuzaklardan daha tehlikeli olabilir. Canay Doğan biraz da bu gerçekliğe parmak basıyor. Kendine kurulan tuzak, hayattaki olayların akışına seyirci olmakla eşleşiyor şarkısında. Zaten kendinden emin olamamanın, hareket edememenin yarattığı kıstırılmışlık duygusu, kişinin kendisine tuzak kurmasından başka nedir ki?
Bu şarkılarda anlatılanlar, her ne kadar içinde kişisel olanı barındırsa da Canay Doğan’ın bize kendi kuşağının ruh halini aktardığını rahatlıkla söyleyebiliriz. Son dönem genç kuşak müzisyenlerin şarkılarındaki halet-i ruhiye daha büyük bir resmi koyuyor önümüze. Birbirlerinden farklı üslup, anlatım biçimleriyle şarkılarını yazıp yorumlasalar da ortak duygularda buluşuyorlar. Her şeyden vazgeçme ile doğrulup ayağa kalkma arasında kalmak aynı zamanda gerçek ile sahte arasında kalıp kalmamayı da kapsar. Bu da bizi çöl mü deniz mi ayrımına götürüyor. Canay Doğan, “Çöl” adlı şarkısında doğru cevabı veriyor: Çöllerden denizlere dönelim, diyor.
Yanlış cevapları eleyerek doğru soruları sormanın zamanı gelmedi mi sahi? Bugün değilse ne zaman?