Popüler sanat, diğer sanat akımlarının örneklerini kendisine malzeme edindiği gibi, diğer akımlar da popülerin bahçesinden meyve çalabiliyor.
Nazmi Özüçelik
Günlük hayatta yaşananları anlamaya çalışmamız, asıl anlamanın sonrasında atacağımız adımla ilgilidir. Anlamayı hayatlarının merkezi yaparak yaşayanlar, istedikleri bir kadere kendileri gider. İnancı hayatlarının merkezine alanlar ise kaderlerinin onlara gelmesini bekler. Sanat, bir insan emeği ürünü olarak, etrafımızda olup bitenleri anlamamıza yardımcı olur. Sanatçı, duyarlığıyla olayları ilk gören insandır; sentezini bize sanatıyla ulaştırır, olayların özünü toplumun üst bilincine çıkarıp bireye kavratır. Bireyin, olayları sanatın aracılığıyla anlaması için de bir dereceye kadar sanatı anlaması gerekir. Sanat, toplumları anlamada bir araçsa da, sanatın kendi içindeki tarz ve akımları takip etmemizdeki güçlük ortada. Modern sanatın doğuşundan bu yana, ki bu tarih insanlık için yeni sayılır, yirminin üzerinde geniş çapta incelenmiş sanat akımı sayabiliriz. Bunlardan, yalnız sanat çevrelerinin ilgisi içinde kalmayıp, toplumun hemen her kesimince benimseneni, Popüler Sanat’tır (Pop Art). Edward Lucie-Smith’in yarım asra yakın bir zaman önce kaleme aldığı Pop Art başlıklı yetkin derlemesi, bizi konu hakkında bilgilendiren önemli eserlerden biridir. Geçen yüzyılın ortalarında modern sanatın rahminde uzun süre kaldıktan sonra, Dadaizm ve Soyut Dışavurumculuk (Abstract Expressionism) gibi akımların ebeliğiyle Amerika’da doğan bu tarzın, on yaşına basıncaya dek, yaramazlığı tüm dünya ülkelerinde duyuldu. Doğduğu andan büyüyene kadar, ailenin büyükleri (eleştirmenler) tarafından devamlı azarlanan bu sanatın en bilinen ustası Andy Warhol’dur. Yazar makalesinde Popüler Sanatın getirdiği yenilikleri şöyle açıklar: “Warhol ve diğerlerinin bölünmüş tuvallerinde, günlük yaşam imgeleri ve popüler kültür ikonları yinelendikçe yinelenir ve sonunda izleyicinin algısında görsel niteliklerini ve tanımlarını kaybederler. İlk yıllarda bu tarzın Avrupa’da yeşeren karşı sanat akımının etkisinde ve sanata karşı olduğu ileri sürüldü. Ama, bazı sanatçılar ve halk öyle düşünmedi. “Popüler sanatın ortaya çıkışıyla, sanatta ilk kez toplum kültürünün, folklorun sanata doğrudan yansıması oldu. Kitle kültürünün görsel değerleri ‘yüksek’ sanatlar olarak kabul edilen resim ve heykelin de konusu haline geldi. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra devletlerin ekonomilerinin ibreleri hızla kalkınmaya döndüğünde, elitlerin sanatı olarak görülen soyut sanatların saltanatı son buldu. O zamana dek soyut sanatta, tanınabilir bir eşya resimden kalkmıştı. Sanattaki bu gelişmelerin temelinde sanayi devrimi ve onu izleyen teknolojik ilerlemeler vardır.” Klasik müzik, geçmişte imparatorluk saraylarının altın simli perdelerinin kıvrımlarında dolaşır, seçkinlerin ruhunu okşarken; geçen yüzyıl ortasından itibaren ses aygıtlarının ucuzlayarak evlere girmesiyle, kitlelere ulaşarak popülerleşti. “Popüler tarzda yapıtlar veren sanatçıların asıl amacı, ortaya bir sanat eseri koymak değil, o eserin yardımıyla toplumsal yapımızın ve ilişkilerimizin anlaşılmasını sağlamaktır. Bu yanıyla sanat, toplumsal bir yaşam tarzından süzülerek yeniden topluma döner. Popüler sanatçılar, bilinçle her türlü ‘sınıf’laşmayı ve sınıflandırmayı karşılarına aldılar. Dünyanın seyircisi olmak yerine halkı, onun yönetici gücü olmaya davet ettiler. “Popüler sanat akımı sayesinde sanat popülerleşerek, müzelerin nemden titizlikle korunan ortamından çıkıp halkın arasına girdi. ‘Tek’ olan ve ayrıcalıklı insanlar tarafından sahip olunan ‘yüksek’ sanat ürünleri çoğaltılarak evlerimizin duvarlarında, bürolarımızda boy gösterdi. ‘Herkes her şeye layıktır anlayışı’ popüler sanatın prensibi oldu. Bu, aynı zamanda kitlelerin popüler sanatı bir kurtarıcı olarak görmesini sağladı.”Zamanımızda ise bilişim alanındaki teknik olanaklar popüler sanatı daha da yaygınlaştırdı. Çizgi roman ve onun edebiyatla birleşmesinden doğan grafik romanlar, dergiler, TV reklamları, diziler başta olmak üzere film, fotoğraf, müzik, edebiyat, resim ve heykel gibi sanat dalları artık popüler sanatın kaynağı ve konusudur. Şarkı sözleri ve popüler şiirin edebiyattan sayılmadığı günler geride kalmış; bazılarınca yadırganmış olsa da, yakın geçmişte bu alanda Nobel Edebiyat Ödülü de verilmiştir. Okuma alışkanlığı az olan bir toplum oluşumuz göz önüne alınacak olursa, popüler sanat tarzının kültürümüzdeki önemli rolü yadsınamaz. Bugün, belediyelerimizin park ve meydanlardaki banklara oturttukları nine, dede, torun heykellerinin aramıza katılması doğallıkla karşılanmakta; şairlerimizin, eskiden ‘yüksek’ sanat ürünü olarak nitelenen heykelleri parkların içinde dolaşmakta. Onlara dokunuyor, yanlarına oturarak birlikte fotoğraf çektiriyor, onları ‘herkesin’ malı yapıyoruz. “Böylece tipikliği, yüksek sanattaki biricikliğin yerine koyuyoruz.” Fotoğrafın, popüler bir sanat olarak kalmasıyla işlevinin daha fazla olacağına inanan sanatçılar, kararlılıkla fotoğraf sergilerini galerilerden çıkarıp kent meydanlarına taşıyor. Doğrusu, sanat akımları arasına bir sınır koymak pek de olası değil. Popüler sanat, diğer sanat akımlarının örneklerini kendisine malzeme edindiği gibi, diğer akımlar da popülerin bahçesinden meyve çalabiliyor. Zaman içindeki yolculuklarında, sanat kavramları da içerik değiştiriyor. Gene popüler sanatı merkeze alıp konuşursak: “Bir devirde Soyutu, Figüratifin sopasıyla kapı dışarı eden kendisi değilmiş gibi, yeri geldiğinde Soyutu keyfince kullanma hakkını kendinde görebiliyor.” Postmodernizmin içinden geçtiğimiz yakın tarihlerde, neyin ne içinde olduğu konusu iyice kafaları karıştırdı. Hele, postmodernizmin kendisinden önceki sanat kavramları ve pratiklerinin üzerinde yükseldiği hatırlanacak olursa bu daha iyi anlaşılır. Önceki ‘…izm’lerin hepsiyle iyi geçinen postmodern anlayış, uzun süredir varlığını sürdürebilmekte. Torba kanun tasarısı gibi içine her akımın konabildiği bir sanat tarzı söz konusu. Eskilere gönderme mi yapıyorsunuz, postmodernistsiniz. Sanat şablonlarını üst üste mi getiriyorsunuz, gene postmodernistsiniz. Bu durum, popüleri, postmodernin içinde görmeyi de mümkün kılıyor. Zamanımızda postmodernliğin, ‘post postmodernizm’le aşıldığını dile getirenler de var. Doğal olarak, günümüzde sanat adına olan-bitenler ilerde daha iyi değerlendirilebilecektir. Sanat, insanın kendisini, kültürünü ve tarihini anlamamıza yol açarken, bize düşen; görsel, duysal ve yazınsal sanatların, zamanla değişen kendine has dillerini öğrenmek için çaba harcamamız.