Şamanizm, uygulayıcısı olarak görülen şamanın, trans gibi değişmiş bir bilinç durumu yardımıyla ruhlar dünyasıyla irtibat kurabildiğine inanılan bir inanç sistemidir.[1] Ruhlar dünyasıyla olan bu irtibatın ana amacı, ruhlar veya manevi enerjileri fiziksel dünyaya yönlendirerek onlardan şifa, kehanet veya başka türlü bir yardım almaktır.
Şamanizm, her din veya inançta olduğu gibi zaman ve mekana bağlı olarak çeşitli kültürlerden etkilenmiştir. Bu yüzden tek ve müstakil bir Şamanizm tanımına bağlı kalmak hatalı olacaktır; ancak istisnaların her zaman olabileceğini göz önünde bulundurarak şöyle bir genelleme yapabiliriz: Şamanizm olgusunun merkezinde, ruhlar ve katmanlar (dünyalar) arasındaki aracı rolü bulunan bir şamanın olduğu bir inanç sistemidir. Özellikle eski dönemlerde yaşamış insanlarının dünya ve evren algısının bu rolde katkısı büyüktür.
“Şamanik” olarak kategorize edilen inançlar ve uygulamalar, antropologlar, arkeologlar, tarihçiler, teologlar/ilahiyatçılar, filozoflar ve psikologlar dahil olmak üzere çeşitli disiplinlerden bilim insanlarının ilgisini çekmiştir. Konuyla ilgili yüzlerce kitap ve akademik makale üretilmiştir; öyle ki sırf Şamanizm çalışmalarına ayrılmış hakemli bir akademik dergi bile bulunmaktadır.
20. yüzyılda, hippiler ve Yeni Çağ gibi karşı-kültürel hareketlere dahil olan Yerli-olmayan Batılılar, çeşitli Yerli dinleri hakkındaki fikirlerinden etkilenen, “neoşamanizm” veya “neoşamanik hareket” olarak adlandırılan modern sihir içerikli bir inanç sistemi yaratmıştır.[2] Bu hareketler, birçok “neopagan” pratiğinin gelişimini etkilemiştir. Aynı zamanda, Şamanizm kültürüne ait olmayan kişilerin, asırlık kültürlerin törenlerini uygulamaya veya temsil etmeye çalışmaları sonucunda bir ters tepme ve kültür hırsızlığı suçlamaları gündeme gelmiştir.[3]
Şamanizm’e yönelik bu hayranlık ve ilginin sebeplerini anlayabilmek için, Şamanizm’i daha yakından tanımamız gerekmektedir. Bu yazıda Şamanizm’e ve Şamanizm’in merkezinde yer alan Şaman (veya Kam) kavramına daha yakından bakacağız.
Başlamadan vurgulamak isteriz ki bu yazı, Şaman ve Şamanizm’i bütün teferruatıyla ele almamaktadır. Burada söylediklerimiz konunun ayrıntısına girildiğinde bazı açılardan eksik kalacaktır. Ancak bizim buradaki amacımız da şamanlığı ve Şamanizm’i her yönüyle tetkik edip derinlemesine incelemek değildir. Amacımız, okuyucuya şaman ve Şamanizm hakkında temel bilgileri ve kavramları verebilmek, çeşitli araştırmacıların Şamanizm hakkında ne gibi konuları tartıştığından, şaman ayinlerinin nasıl ve niçin gerçekleştiğinden ve bu ayinler kaydedilirken ne gibi problemler olduğundan haberdar edebilmektir. Ayrıca ümidimiz, bugün bilimsel (ve dini) anlamda bir “safsata”, “kafir inancı” veya “sahtekarlık” olarak görülse de bir zaman yaşamış (ve günümüzde halen yaşayan bazı) insanların “gerçeği” olan Şamanizm’i ve bu inancın merkezindeki şamanı daha yakından tanıtabilmektir.
Şamanizm’in Kökenleri
Öncelikle şunu belirtmeliyiz ki bilim insanları, Şamanizm’in kökeni konusunda henüz bir fikir birliğine varmış değildir.[4] Şamanizm, özellikle Sibirya dini fenomeni olsa da sadece merkezi Kuzey Asya ile sınırlı olmayan ayrılmaz bir şekilde iyelik (sahiplik) fenomeniyle ilişkili olan bir inançtır.[5] Bu inancın merkezinde, bu yazıda detaylıca ele alacağımız “Şaman” veya “Kam” vardır. İyelik veya sahiplik fenomeni ise, kısaca, görünen ve bazen görünmeyen dünyanın her bölgesinin bir sahibinin veya koruyucu ruhunun olduğunu ifade eder.
Şamanizm’in net bir şekilde ortaya çıktığı dönem olarak Erken Tunç Çağı gösterilmektedir. Bunun dayanağı ise, yazılı kaynak bulunmadığı için Sibirya kaya resimlerinde şamanlara ait ilk gerçek tasvirlerin bu dönemde ortaya çıkması ifade edilmektedir.[6]
Ancak barizdir ki “İnsanlar neden hasta olur?”, “Hastalıklardan kurtulmanın yolları nelerdir?”, “Öldükten sonra ne olacak?”, “Bu sene kuraklık olacak mı?” tarzında sorular, sadece modern dünya ile ortaya çıkmış sorular değildir. Geçmişteki insanlar da kendilerine ve etrafındakilere bu tarz sorular sormuş ve kendilerince birtakım cevaplar vermişlerdir. Sadece bu insanlar için soruları şu şekilde arttırabiliriz:
- Tanrılar, kurbanlarımızı kabul etti mi?
- Yıldızlar, düşman kabileyle savaş yapmamızı öneriyor mu?
- İyi ruhların yardımını nasıl alabiliriz?
Aslında kimi toplumlar bu tarz soruların bazılarını modern dünyada da kendilerine soruyorlar. Ancak günümüz dünyasında bilimin geldiği konum neticesiyle yukarıdaki sorulara daha isabetli cevaplar verebiliyoruz.
Peki acaba geçmiş insanların bu sorulara cevapları nelerdi? Burada soruya Şamanizm perspektifinden cevap vermiş toplulukları ele alacağız. Ancak bunu yapabilmek için coğrafi anlamda da bir kısıtlama yapmamız elzemdir. Konunun bağlamına göre farklı coğrafyalardaki kabilelerden örnekler verilebilmesine karşın, biz bu yazıda daha çok Sibirya ve Orta Asya üzerinde durduk.
Şaman ve Kam Kelimelerinin Kökenleri
Şaman sözcüğünün yazılı geçmişinin en azından Ortaçağ’a kadar uzandığı tahmin edilmektedir. Bu tahminin dayanak noktası ise, MS. 6. yüzyılda kaleme alınmış olan Çin’in Wei sülalesi tarihinde, Hindistan hakkında bilgi verilirken bir Budist rahip için şamen sıfatının kullanılmasıdır. Bundan başka ünlü İslam bilgini Biruni (ö. 1061 [?]), miladi 1000 yılında kaleme aldığı El-Asar’il Bakiye an’il Kuruni’i Haliye (Geçmiş Yüzyıllarda Kalan İşler) isimli eserinde şöyle yazmıştır:[6]
Şeriatlar meydana gelmeden ve Budasif ortaya çıkmadan evvel yeryüzünün doğusunda yaşayan insanlar şamaniyyun idiler.
Tunguz-Mançu dillerinde çıldırmış gibi görünen kişi anlamına gelen samaan kelimesi ilk defa 18. yüzyılda Rusların Sibirya’ya yolladığı görevlilerin kayıtlarında “din adamı” olarak geçmektedir. Aynı kelime, Çar I. Petro’nun Sibirya üzerinden Çin’e gönderdiği Rus büyükelçiliği heyetinde bulunan Adam Brandt ve İzbrand İdes tarafından Avrupa’ya taşınıp literatüre girmiştir.[7] Güney Asya halkları arasında “sihirbaz” ve “büyücü” gibi anlamları olan “şaman” kelimesi neredeyse sadece yukarıda belirtilen halklar tarafından kullanılır. Mançular, sama derken Tunguzlar ise şaman, saman kelimelerini tercih eder.[8]
Türk dillerinde şaman kelimesi dışında bu anlamda kullanılan bir kelime daha vardır: Kam. Rusların 16. yüzyılda Sibirya Türkleri ile kurdukları bağlantının ardından bu kelime kamlat “kamlama” ve kamlanie “şaman ayini” biçimleriyle Türkçeden Rusçaya geçmiştir.[7]
Kaşgarlı Mahmud “kam” kelimesini “kâhin” kelimesiyle tercüme eder.[9] Kaşgarlının çağdaşı olan Yusuf Has Hacib ise, Kutadgu Bilig isimli eserinde kamları, otacılar (tabipler) ile bir tutmuş; kamların insan topluluğu için faydalı adamlar olduğuna işaret etmiştir:[10]
Gerek hekim, tabip tut, gerek kam tut; eceli gelene ilaç fayda vermez.
Görüldüğü üzere “şaman” ve “kam” kelimelerinin farklılığı içerikten ziyade coğrafi ve dönemsel farklılıktan kaynaklanmaktadır. Bu da anlaşılabilir bir durumdur. Bu kelimeleri anlamlandırma çabası içerisinde olan bilginler ve/veya tarihçiler, doğal olarak kendi zamanlarının kavramlarına (sihirbaz, büyücü, kahin, otacı vs.) sığınmışlardır.
Şaman (Kam) Kimdir?
Şaman, Şamanizm’e bağlı kavimlerde ruhlarla insanlar arasında aracı rolü oynayan bir nevi din adamıdır.[11] Aracılık, bilinçli bir şekilde gerçekleştirilen kendinden geçme haliyle (trans) gerçekleşmektedir. Bu trans (vecd, cezbe) tekniği, şamanların etrafındakilere karşı inandırıcılığını sağlamakta ve böylece şaman, farklı dünyalar arasında yaptığı seyahati izleyicilere hissettirmektedir.[12]
Bazı araştırmacılar trans ile esrime arasında bir ayrım yaparlar. Buna göre “trans” sözcüğü, taşkın hareketler ya da bir aşırılık için kullanılırken “esrime”, durgunluk, uyuşukluk ya da baygınlık hali ile ilişkilendirilmiştir. Bu tanıma göre trans ve esrime, farklı dünyalara açılmayı ifade eden çeşitli tarzlar arasında biri etken diğeri edilgen iki tarzdır.[13] Ancak bazı topluluklar bu iki kelimeyi birbirlerinin yerine kullanmaktadır. Bu da her iki kelimenin kalın çizgilerle birbirinden ayrılamadığını gösterir.
J. Campbell’e göre şaman, kişisel psikolojik krizlerin bir sonucu olarak kendi gücüne varmış bir kişidir.[14] Kam ise, genellikle “kâhin, sahir” demektir. Ayrıca “tabip, alim, filozof” manalarına da gelir. Eski Türkçe metinlerde bazen “putperest rahip, sihirbaz” manasında kullanıldığı da olmuştur.[7]
Meşhur dinler tarihçisi M. Eliade, Asya topluluklarının dini hayatının daha ziyade şaman etrafında merkezileştiğini kaydetmesine karşın şamanın bütün dini faaliyetlerin icracısı konumunda olmadığını, birçok yerde tanrılara kurban sunan kişilerin şamandan farklı kişiler olduğunu hatta aile reislerinin bile bu işi yapabildiklerini, her sihirbazın şaman olarak sayılamayacağını, her şifa verici kimsenin de şaman olamayacağını belirtir ve şamanlığı trans (“ekstase”) tekniği olarak vasıflandırır. Eliade’ye göre şaman, her şeyden evvel, kendine has usulleri sayesinde ulaştığı trans hali içinde ruhunun göklere yükselmek, yeraltına inmek üzere bedeninden ayrıldığını hisseden bir trans ustasıdır.[15]
Şamanlık dininin rahibi (bazı araştırmacılara göre Şamanizm bir din değil, inançtır; aşağıda bu konu ile ilgili bilgi verilecektir), insanlarla ruhlar arasında aracı olan şamandır. Türk halkları arasında bu aracı, “kam” olarak da adlandırılır. Kam veya Şaman tanrılara kurban sunar; evi, ölülerin ruhlarından temizler, rica ve şükran dualarının yapılışını yönetir, ayrıca o bir doktor, falcı ve havanın durumunu önceden haber veren bir kimsedir. Bütün bunlardan dolayı güçlü şamanlar halk arasında korku ile büyük bir saygı görür.[11] Gerçek Kam’ın en büyük vasfı trans haline gelebilmesidir.[10] Eliade’ye göre gerçek ve/veya güçlü şamanlar, istedikleri zaman trans haline geçebilmekte ve bu trans halini kontrol edebilmektelerdir.[16]
Şamanizm ve/veya animistik inançların yaygın olduğu toplumlara göre insanlar, en çok yer-su tanrılarına yakın bulunmaktaydılar (Şamanizm ve Animizm arasındaki temel fark, Şamanizm’de tanrı, onun özelinde ise Gök-Tanrı motifi bulunurken Animizm’de bu motif ya yoktur ya da fark edilemeyecek kadar siliktir; bu yüzden bazı araştırmacılar Şamanizm’i, Animizm’in gelişmiş bir modeli olarak görme eğilimdedirler). Bu da tanrıların iyiliğinden doğrudan doğruya yararlanabilmeyi olanaklı kılıyordu. Bu yüzden insanlar onlara doğrudan kurban sunmayı tercih etmişlerdi.
Ancak zayıf olan bazı insanlar en yüksekte bulunan tanrılara veya karanlığın ruhlarına doğrudan kurban sunma işlemini gerçekleştiremezdi. O, bunun için bir aracıya gereksinim duymaktaydı. Bu aracılar, insanların ölmüş olan atalarıydı. Fakat aynı şekilde herkes bu atalardan gerektiği şekilde yardım isteyemezdi. Yardım isteme gücü Şamanlarda bulunmaktaydı ve bu güç babadan oğula olacak şekilde intikal etmekteydi.[11]
Şamanlığın kalıtımsal olarak bir başkasına intikal ettiği görüşünün yanında bazen de çeşitli ruhlar şaman olacak kişiyi seçebilmekteydi. Bu seçim, şaman adayına bir hastalık yoluyla bildirilmekteydi. Bu hastalık ise genelde şaman hastalığı olarak adlandırılmaktaydı.
Peter Freuchen, Şamanizm’e hastalık ve açlık gibi çeşitli felaketlerinde sebep olabileceğini ifade eder. Bu tarz olaylarda trans benzeri durumlar yaygın olarak hem şamanın kendisi hem de grubun diğer üyeleri tarafından deneyimlenir.[17] Bir şaman olduğunu iddia eden Şaman Semyonev, bu konuda şöyle söyler:[14]
Şarkı söylemeye başladığımda hastalığım büyük ölçüde ortadan kayboluyor.
Yukarıdaki ifadelerden anlaşıldığı kadarıyla isteyen herkes şaman olamamakta ya da etrafındakiler tarafından şaman olarak kabul görememektedir. Aşağıda şamanların genel karakteristik özelliklerinden bahsedeceğiz, ancak konu bağlamı itibariyle şunu söyleyebiliriz: Şaman olacak kişi de diğer insanlarda olmayan birtakım farklılıklar aranmakta hatta bu farklılıklar onun doğumu ile başlamaktadır.[12]
Şamanın (Kamın) Görevleri Nelerdir?
1884’te Hakas topraklarında bulunan Dmitri Klements isimli arkeoloğa rehberlik yapan yerli bir Hakas vardır. Bu ikili arasında geçen sohbet, şamanın görevlerinden bir tanesinin belki de en önemlisinin ne olduğunu açıklayabilir. Hakaslı rehber, Tayganın, dağların ve hatta içinde yaşadıkları yurtların dahi insanları hastalandıran kötü ruhlarla dolu olduklarını ve şamanlar olmadan bunlar karşısında çaresiz kalacaklarını belirtmiştir.[7]
Şamanlara genellikle ruhlarla temasa geçilmek suretiyle halledilebilecek zor meselelerde başvurulur. Burada ya şamanın ruhu trans hali ile bedeninden ayrılarak başka dünyaya gider, ya da ruhlar şamanın içine girerek ona ilham eder ve bu durumda, trans halindeki şamanın ağzından konuşurlar. Wilhelm Radloff’a göre, Kam’ın doğum (zor doğum değilse), evlenme, defin gibi merasimlerde hiçbir vazifesi yoktur. Sibirya kavimleri şamanlardan şu işler için yardım isterler:[7]
- Bir sene kadar ölümlülerin dünyasında dolaştığına inanılan ölü ruhunu öteki dünyaya göndermek için (ruh güdücülüğü/kılavuzluğu veya “psikopompoz”),
- Herhangi bir sebepten ötürü yersiz yurtsuz kalan ruhu, tahtadan yapılmış bir tasvire yerleştirmek için,
- Avda şanssızlığı gidermek için,
- Ağır hastalıkları tedavi etmek için,
- Kurban edilen hayvanın ruhunu tanrıya ulaştırmak için,
- Çeşitli nedenlerle fal baktırmak için.
Bu maddelerden açıklanması gerektiğini düşündüklerimizi aşağıda ayrı ayrı başlıklar altında inceledik.
Ruh Kılavuzluğu (Psikopompoz)
Yukarıda sayılan görevlerden birinci maddeye özel bir paragraf açmamız gerekmektedir; çünkü şamana ve Şamanizm’e ait olan neredeyse her şey ruhlarla bir şekilde bağlantılıdır. En başta şunu belirtelim ki ölülerin ruhlarının öbür dünyaya geçirilmesi, şamanların en önemli vazifelerindendir. Bu görevin ayakları yere basar şekilde anlaşılabilmesi için Şamanizm’de yer alan kut, süne, üzüt gibi kavramlara kısa bir şekilde değinmemiz gerekmektedir.
Kırkı Çıkmak: Kut, Süne ve Üzüt ile Şaman İlişkisi
Kut, yaşamı tetikleyen Tanrı tarafından verilmiş bir yaşam gücünü ifade eder.[6] Yani insan kaynaklı olmayan ancak insanda bulunan bir güçtür.[18] Süne ve üzüt ise birlikte değerlendirilmesi gerekir. Bir insan öldüğünde onda bulunan kut, yaşam enerjisini yitirerek süneye dönüşür. Bu süne 40 gün boyunca yeryüzünde dolaşır. 40. günün sonunda süne için özel bir ayin düzenlenir.
İşte bu noktada şaman devreye girer. Şamanın nezaretinde kurban kesilir ve kesilen kurbandan insanlara ölü yemeği verilir. Tüm bu organizasyonun amacı, sünenin yeryüzünü terk etmesidir. Çünkü insan öldükten sonra bazı durumlarda ruhu yeryüzünü terk etmek istemez. Ruh yeryüzünde dolaşabilir ve insanlara zarar verebilir. 40. gün sonunda yapılan törenden sonra ölü ruhu olan süne yeryüzünü terk eder. Süne yeryüzünü terk ettikten sonra artık gerçek bir ölü olur ve “üzüt”e dönüşür. Üzütler ise, bazen bir hayalet edasıyla mezarlardan çıkabilir ve insanlara kötülükler yapabilir. Bu gibi durumlarda şamanlardan yardım istenir.[6]
Yukarıda bahsedilen 40. günde tören yapılıp ölü aşı dağıtılma hadisesi, günümüzde de çeşitli değişikliklere uğrayarak devam etmektedir. Bu devamlılık ölünün kırkının çıkması tabiriyle açıklanır ve bir miktar İslamileşerek mevlit olarak adlandırılan, şaman törenlerini andıran çeşitli organizasyonlara dönüşür.
İyilikle, koruyuculukla ve merhametle özdeşleşmiş olan tanrı Ülgen’e sunulan kurbanlarda şamanların önemli bir vazifesi vardır. Evlenen her genç tanrı Ülgen’e attan bir kurban sunar. Bu sunulan kurbanın merasimi ilkbaharda yapılır ve şaman bu merasimde başroldedir. Kötülük tanrısı olarak kabul edilen Erlik han için ise durum biraz daha farklıdır. Bu tanrı için herhangi bir hayvan kurban edilebilir. Şayet hayvan bulunamazsa rakı ve şarap ile saçı saçmak (kansız kurban vermek) tercih edilen bir uygulamadır.[19]
Falcılık
Bu sayılanların haricinde şamanların falcılık yaptığı da bilinmektedir. Özellikle kürek kemiği ile bakılan fal, en yaygın olanıdır. Fal konusuyla alakalı olduğu düşünülen Neolitik Çağa ait bazı yanmış kemikler bulunmuştur. Ancak bu veriler tartışmaya müsait olup, kesinlik ifade etmemektedir.
Kürek kemiği falı şu şekilde bakılır: Kemiğin bir yüzüne ateş tutulunca, kemiğin diğer yüzünde ince çatlaklar oluşur. Şamanlar bu çatlaklara bakarak gelecekten haber verirler.[6] Bir başka fal bakma yöntemini ise Herodotos şu şekilde anlatır:[20]
Skythlerde pek çok falcı vardır, bunlar ileride olacak şeyleri söğüt değneklerine bakarak haber verirler. Şöyle: Bu değneklerden büyük demetler getirirler, yere koyup dağıtırlar, sonra değnekleri birer birer ayırarak gelecekte olacak şeyleri söylerler; konuşurken değnekleri toplar, bir demet haline getirirler.
Bir başka fal bakma yöntemi ise oklar vasıtasıyla olmaktadır. Örneğin sürüden kaybolan bir hayvanın hangi tarafta aranacağı, şamanın ok falının sonucuna göre değişebilmektedir. Bazen okun yerini şamanın tokmağı almaktadır. Havaya fırlatılan bir tokmağın düşüş şekli ve yönü şamana tahmin yapabilmesi için olanak sağlamaktadır.[12]
Kısaca şamanın kehanet yeteneğini şu amaçlarla kullandığını söyleyebiliriz:
- Av hayvanlarının azaldıkları dönemde onların nerelere saklandıklarını ya da avlanmak için en elverişli mevsimin hangisi olduğunu haber vermek.
- Bir ölünün ruhunun nerede saklandığını ya da bir canlının ruhunun kimler tarafından kaçırıldığını öğrenmek.
- Kayıp ya da çalınmış hayvanların ve eşyaların yerlerini öğrenmek.
- Gelecek mevsimin kurak geçip geçmeyeceğini veya doğal bir afet olup olmayacağını öğrenmek.
Anlaşıldığı kadarıyla şamanlar, toplum tarafından hayati derecede önemli olan bazı konularda ön tahminlerde bulunarak onların merakını gidermekte ve ileriye dönük yapılan planlarda söz sahibi olmaktadır.
Şamanlar, pozitif olarak kabul gören ruhlarla iletişim kurduğu gibi kötü olarak algılanan ruhlarla da iletişim kurmaktaydılar. Özellikle bu ruhlarla ölüm, hastalıklar ve doğal afetler gibi durumlarda iletişime geçmekteydiler. Kurbanlar yoluyla onları sakinleştirerek insan yaşamının devamını sağlama uğraşındaydılar.[7]
Ruhbanlık Kurumu Olarak Şamanlık
Bütün bu söylenenlere ek olarak, Sibirya bölgesini merkez noktası seçip bu noktadan güneye doğru indiğimiz de şamanların nadiren de olsa bazı durumlarda bir nevi kurumsallaştığını ve kimi özellikleriyle ruhbanlık sınıfını andırdığını görebiliyoruz. Ancak bu durum bir istisnaymış gibi görünmektedir. Özellikle coğrafya ve iklimin artı ürün üretmeye uygun olmasının neticesinde küçük çaplı da olsa kimi toplulukların devletleşmeye doğru gitmesi, Şamanizm’in kurumsallaşmasının en önemli etkilerinden bir tanesidir.
Örneğin M.S. 4. yüzyıldan itibaren günümüz Moğolistan’ı ve Çin’in kuzey bölgelerine yerleşmiş olan Kitanlar da mevcut olan şamanlar, yılın ilk günü bir tören gerçekleştirirler. Ayrıca bu şamanlardan sorumlu bir “baş şaman” vardır. Bu baş şaman Kitan imparatorunun özel törenlerine de katılmakta ve töreni bir nevi yönetmektedir. Bu durumun Kitan devletinde bir rahiplik kurumu ortaya çıkartmış olabileceği düşünülmüştür. Bu kurumun ana görevleri ise gök, yer ve savaş tanrılarına ibadet etmek ve onların yardımını sağlamaktır.[21]
Bir diğer örneğimiz ise Cengiz Han zamanındaki Köktchü ya da Kökçü olarak adlandırılan bir şamandır. Timuçin’in, Cengiz Han unvanını aldığı meşhur 1206 yılında yapılan kurultayda Kökçü, Ezeli ve Ebedi Mavi Göğün Timuçin’i cihanşümul bir kağan olarak takdis ettiğini kurultayda toplananlara bildirmiştir. Bu semavi tasdik, onun itiraz edilmeksizin kağan olarak seçilmesinde büyük bir rol oynamıştır.[22] Bir görüşe göre şaman Kökçü, kağanlık tahtının arkasında kendisini etkili bir güç olarak konumlandırma çabasındaydı. Hatta Cengiz Han bir zaman sonra, kendisinin tahta çıkmasına yardımcı olan böyle bir gücün varlığından rahatsızlık duymaya başlamıştı.[23]
Kuzey bölgelere nispeten daha net devletleşme ve kurumsallaşma belirtileri gösteren Güney bölgelerdeki oluşumların, toplum üzerinde etkisi olan şamanlık kurumunu kendi lehine kullanma isteği gayet doğal karşılanmalıdır. Bu olguyu farklı coğrafyalardaki farklı devletlerde de görebilmekteyiz. Ancak şamanlığın kurumsallığı bağlamında coğrafyanın ve artı ürünün etkisini her zaman göz önünde bulundurmalıyız.
Ak ve Kara Şamanlar
Ak kamlar, halk arasında çok saygı görmelerine karşın kara şamanlar kadar iş görmezler. Halk, ayin için daha ziyade kara kamlara müracaat eder.[10] W. Schmidt’e göre merkezi Asya’nın orijinal Şamanizm formu kara şamanlar tarafından sunulmuştur. O, transa geçerek ölüler diyarına yolculuk yapabilir. Ancak ak şaman, bu transı başaramaz. Başka bir görüşe göre ise, Ak ve Kara şamanlar arasında genelde ve özelde bir ayrım yoktur.[5]
Kimi Sibirya toplumlarında Şamanların ak ve kara olarak ayrımı net olmasa da Buryatlar gibi bazı toplumlarda bir ayrım olduğu görülür. Bu topluluğa göre iyilikle ilişkili ak şamanlar sagani bö, kötülükle ilişkili kara şamanlar ise karain bö adlarıyla anılır. Ak şamanlar ak, kara şamanlar ise mavi elbise giyerler. Bu ayrımın iyi-kötü savaşını işleyen farklı toplulukların mitolojik anlatılarından (özellikle İran mitolojisinden) etkilenilmesinin bir sonucu olarak düşünülür.[6]
İnsanın muzdarip olduğu hastalıklar genellikle kötü ruhların musallat olmasıyla ilişkilendirildiği için insanlar, çoğunlukla bu hastalığın tedavisi için yeraltı dünyasına inebilen ve esir edilmiş olan ruhu kurtarabilen kara şamanları tercih etmiş olabilirler. Ancak günümüz de kara şaman tabiri halk nezdinde hoş karşılanmamaktadır.
Şamanların Karakteristik Özellikleri
Bu başlık altında anlatacağımız konular, her fırsatta belirtmeyi kendimize borç bildiğimiz gibi, dünyanın dört bir yerinde bulunan şamanları kapsamamaktadır. Coğrafi bir sınırlama yapmamız gerekirse, Orta Asya ve Sibirya bölgelerini hedef aldığımızı ama buna rağmen bu görece dar coğrafyada bile istisnaların her zaman olabileceğini göz önünde bulundurmalıyız.
Her şeyden evvel, şamanların kolay bir şekilde trans haline geçebilmesi gerekmektedir. Şamanlar, toplumdan nispeten daha izole olarak yaşayan insanlar arasından çıkar. Bu izolasyon onları doğaya ve doğadaki varlıklara daha da yaklaştırmış olabilir. Bazı araştırmacılar şamanlık belirtilerinin bilhassa ergenliğe geçiş evresinde başladığını bildirmektedir. Gerçek üstü varlıklar görme, sık yaşanan baş dönme ve bayılma gibi olaylar, ruhsal ve bedensel acılara maruz kalma, sinirli olma, yemeden içmeden kesilme, insanlarla aynı ortamda bulunamama, ruhlarla ve öteki alemlerden varlıklarla konuşma, sürekli düşünceli bir halde olma gibi davranışlar şaman olacak kişide gözlenen kimi belirtilerdir.[24]
Anlaşıldığı kadarıyla şaman adayında bazı psikopatolojik özellikler görülebilmektedir. Ancak Yaşar Çoruhlu’ya göre bunu “kutup isterisi” olarak tanımlamak hatalıdır. Bazı Türk topluluklarında kendinden geçmeyi kolaylaştıran hastalıklar olduğu söylenir. Mesela, Yakutlarda şamanlığa yeteneği olduğu görülen kimselerde kolaylıkla trans haline geçmeye yardımcı olan hastalığa “menerik” adı verilmektedir. Dünya üzerinde bazı şamanlar trans haline geçebilmek için çeşitli bitkiler kullanmaktadırlar. Çoruhluya göre Altaylar, bu bitkilere ihtiyaç duymazlar.[24]
Ancak bazı araştırmacılar Sibirya şamanlarının yaptıkları ayinler esnasında trans haline geçebilmek için Amanita muscaria olarak adlandırılan ve halüsinasyonlara neden olan mantarlar yediklerini söylemişlerdir. Altaylar’daki Pazırık II Kurganı’nda kömürleşmiş kenevir tohumları ele geçirilmiştir. Ayrıca bu tohumların yakıldığı tütsü kapları da bulunmuştur.[6]
Trans haline geçebilmek için şamanların çeşitli uyaranlar almasını M. Eliade Şamanizm’in yozlaşması olarak yorumlamıştır. Ancak bazı şaman topluluklarına göre, madde kullanımı öteki dünyanın kapılarını aralar ve ruhlarla ilişkileri hazır hale getirir. Aslında kullanılan maddeler, şamanın normal algı sistemini bozarak kopukluk ve gevşeme duyguları yaratır. Madde ile uyarılan şaman, doğaüstü varlıklarla karşılaşacağına, çeşitli yolculuklara çıkacağına ve mitsel büyük dönüşümler yaşayacağına emin olur.[13]
Aşağıda, Abdülkadir İnan’dan bir ayin örneğinin özetini verdik. O ayinde şamanın pipo kullanması dikkat çekici bir durumdur.
Şaman’ın Yardımcı Ruhları
Kimi durumlarda ruhlarla iletişime geçme zorunda kalan şamanın bu iletişimi daha kolay hale getiren yardımcı ruhları veya güç hayvanları (erkleri) vardır. Özellikle ayin esnasında şaman tarafından ses, hareket ve mimiklerle yapılan hayvan taklitleri, takılan maskeler, giyilen kostümler hep bir amaca yöneliktir. O amaç ise, yardımcı ruhları Liminal eşikler arası yapılan yolculuklarda kendisine eşlik ettirme çabasıdır.[6]
Yakutlar arasında aşırı bir şekilde ağlayıp, yerinde duramayan şamanlara rastlanmıştır. Aynı zamanda bu şamanlar ayı, aslan, kedi ve köpek gibi çeşitli hayvanların seslerini taklit ederler. Aynı şekilde Altay bölgesinde bazı şamanlar bir kaz gibi sesler çıkartıp onun uçuşunu taklit ederler. Bazıları ise, bir at gibi kişner ve tekme atar.[21]
Yardımcı ruhlar çoğu kez, hayvan olarak tasavvur edilmesine karşın ölmüş olan ata ruhları, orman ruhları, ateş ve ocak ruhları da yardımcı ruh görevini üstlenebilmekteydi. Şamanlar, bahsedilen bu yardımcı ruhların varlığını, onların yaptıkları hareketleri ve çıkardıkları sesleri taklit ederek anlatmaya çalışırlardı. Ayrıca şaman kostümü üzerine yerleştirilen birçok nesne bahsedilen yardımcı ruhlarla ilişkilidir. Bu nesnelere örnek olarak ayı pençesi, kartal tüyü, kürk ve deri sayılabilir. Şamanlar hayvanlarla, ruhlarla kısaca doğaüstü varlıklarla konuşmak için gizli ve kimsenin anlayamadığı bir dil kullanırlar. Bu dil çoğunlukla, yardıma çağırdığı hayvanın doğal sesinden ibarettir.[6]
Şamanın Ruhsal Yolculuğu
Şamanların dünya yaratılışı, tanrılar, ruhlar hakkındaki inanışları gibi ibadet, ayin ve törenleri de kesin olarak bir düzene tabi değildir. Kamların ayin sırasında okuduklarını bilhassa trans halinde söylediklerini tespit etmek oldukça güçtür. Şamanlar ayinden sonra da ne söylediklerini tekrarlayamazlar. Bu yüzden etnografyacılar ve folklorcular tarafından tespit edilen şaman dua ve ilahileri çok kusurludur ve tespit edildiği coğrafya ile sınırlıdır. Bazı cümlelerinden mana çıkarmak ise, oldukça zordur.[10]
Şamanların en temel görevlerinden bir tanesi yukarıda bahsettiğimiz gibi ruh kılavuzluğu yapmaktır. Şaman bu vazifesinde kurban edilen hayvanın ruhunu Gök-Tanrı’ya ulaştırmaya ve insanların kötü ruhlar tarafından çalınan ruhlarını da geri getirmeye çalışır.[6]
Wilhelm Radloff’un şamanın ruh kılavuzluğuna örnek olarak aktardığı kurban ayini özetle şu şekildedir:
İlk önce Tanrı Ülgen’e sunulması için açık renkte (donda) bir hayvan kurbanlık olarak seçilir. Kurbanlık olarak seçilen hayvanın hemcinslerinden bir farklılığı (vücudunun çeşitli yerlerinde beneklerinin olması veya nispeten garip davranışları sergilemesi gibi) olması gerekmektedir. Şaman, kayın ağacı yakınında ateş yakılmış bir alana gelir. Yanında getirdiği davulu vasıtasıyla ruhlardan yardımcılar çağırmakla ayine başlar:
Buraya gel ey genç bulut,
Kürek kemiğime basarak,
Tüm Reklamları Kapat
Halk ve adamlar, kürek,
Kemiğimi ezerek siz de geliniz,
Semanın oğlu,
Tang-sarı,
Tüm Reklamları Kapat
Ey Ülgön’ün oğlu Kergiday,
Sen benim görmek için gözüm,
Tutmak için elim,
Kaçmak için ayağım,
Tüm Reklamları Kapat
Sendelersem tuyağımsın,
Sağ elim orbu ile vurur,
Gel sen benim sağıma!
Bu çağırmanın ardından kam değişik ve derin bir sesle a kam ay! (Ey kam, işte ben buradayım) diyerek davet edilen ruhun cevabını kendi ağzıyla söyler. Bunun ardından davulu biraz dışarı doğru eğerek ruhun davula alındığını göstermek amacıyla kolunu sallayıp bir hareket yapar. Şaman daha sonra kendisine yakın bir yerde kaz niyetiyle içerisine ot doldurulup bezle sarılı bir nesnenin üzerine oturur. Şaman bu temsili kaza oturduktan sonra kollarını açarak sanki gökyüzünde uçuyormuş gibi bir hareket yapar. Bu esnada şaman, kazla konuşur:
Şaman: Altın bir dizgin yerleştiriniz!
Kaz: Ungay gak gak!
Şaman: Altın kementi tutunuz!
Kaz: Ungay gak gak!
Tüm Reklamları Kapat
Şaman: Bir aylık uzaklığa bakınız!
Kaz: Ungay gak gak!
Şaman: Ak süt gölüne bakınız!
Kaz: Ungay gak gak!
Şaman: Bir günlük uzaklığa bakınız!
Kaz: Ungay gak gak!
Şaman: Sürö dağına bakınız!
Kaz: Ungay gak gak!
Tüm Reklamları Kapat
Şaman: Sürö dağından kendisine yemek almasın,
Ak süt gölünden kendisine içecek almasın!
Kaz: Ungay gak gak, ungay gak,
Kaygay gak gak, kaygay gak!
Şaman, kaz üzerinde kendisinden kaçan kurbanlık hayvanın ruhunu takip eder. Ruh yerden giderse, şaman kazı bırakıp koşmaya başlar. Etrafında bulunan izleyicilerle birlikte şaman bu ruhu ağıla girene kadar kovalar. Şaman ağıla giren hayvanın ruhunu kayın ağacından hazır bulunan bir değnek ile yakalar. Bu esnada boynuna ip geçirilmiş bir hayvanın sesini çıkarır, ileri-geri tepinir ve bütün hareketleriyle yakalanmış bir hayvanın durumuna öykünür. Eğer buraya kadar herhangi bir terslik olmamışsa şaman, hayvanın ruhunu ruh bekçisi olarak adlandırılan ve ayin esnasında yanında bulunan yardımcısına verir. Daha sonra şamana uzatılan ardıç dalıyla o, hayvanın ruhunu tütsüleyerek ağır ağır şunları okur:
Alas, alas, ey kula!
Ülgön Kan’ın kurbanlığı!
Ak Ülgön’ün kurbanlığı!
Alas, alas, alas!
Şaman bu aşamada binek olarak kullandığı kazı bırakır ve onun yükseklere uçtuğunu göstermek için davulunu şiddetli bir şekilde çalmaya başlar. Şaman, kurbanlık hayvanın ruhunu zapt ettikten sonra etrafındakilerle birlikte asıl kurbanlık hayvanı kesmek üzere hayvanı ıssız bir yere götürür. Kurbanlık hayvan işkence yapılarak öldürülür. Hayvanın parçalanma işine büyük bir ehemmiyet verilir. Kemikler kırılmadan et çıkartılır ve bazı organları içerisine hiçbir şey katılmadan büyük bir kazanda pişirilir. Etler etraftakilere dağıtılır.[11]
Kadim Türkler de kemiğe ayrı bir önem verilir. Özellikle bazı Türk toplulukları, düşmanları tarafından mezardan çıkartılıp kemikleri kırılmasın diye ölen atalarının mezarlarını bilerek gizli tutarlar. Kemiğe verilen önemin sebebi ise, bedenin bu dünyadaki durumu nasılsa öbür dünyada da aynı şekilde olacağına dair olan öteki dünya inancıdır.
En nihayetinde şaman, Ülgen’den kurbanın kabul görüp görmediğini, havanın nasıl olacağını, ekinlerin durumunu, başka kurban bekleyip beklemediğini sorar ve öğrenir. Ülgen ile konuştuktan sonra şaman, ciddi bir şekilde kendinden geçer ve büsbütün yorularak yere yuvarlanır. Son kez davuluna dokunarak a-a-a! i-i-i-i! diye sesler çıkartır ve hiç kıpırdamadan sakin bir şekilde oturur. Daha sonra çevresindekilerle Esan-salam! Esan- salam! diyerek selamlaşır.[11] Genellikle törenler burada anlattığımızdan daha uzun ve daha bol dualı bir şekilde geçer. Bazı törenler ise günlerce sürmektedir.
Şamanların hareketinde, diğer dinlerin rahiplerinde olduğu gibi, gerçek ile şiir bir arada var olmuştur. Şaman, içinden kendi temsilinin gerçek olduğuna inanmış olabilir. O şüphesiz gerçek bir kendinden geçiş halindedir. Hayal görür gibi deliliğe yakın bir durum, onu tamamen bilinçsiz bir duruma getirebilir.[11]
Yukarıda bahsedildiği gibi şamanların görevlerinden bir tanesi de şifacılık etmektir yani büyü vasıtasıyla hastaları iyileştirmektir. Abdülkadir İnan’ın naklettiği hasta bir kişiye yapılan şaman ayini ise, özetle şu şekildedir:[10]
Ayin başlamak üzere iken şamanda garip bir değişiklik olur. Onu hıçkırık tutar, yüz adalelerinde durmadan hareket gözlemlenir. Gözleri ayin esnasında yanmakta olan ateşe, bir nokta üzerine dikilir. Şaman, ayin cübbesini giyer. Eline piposunu verirler. Yavaş yavaş dumanını yutar. Hıçkırığı sıklaşır ve gözleri kapanır. Dünyanın dört yanına secde eder. Ağzına aldığı suyu etrafa püskürtür. Şaman başını eğip sessiz ve hareketsiz bir şekilde durur. Davul ile ilahiler okumaya başlar ve bir müddet sonra sesi kesilir. Daha sonra şamanın mırıltıları işitilir. Birkaç dakikalık derin bir sessizlikten sonra şaman trans haline gelmiştir. Birdenbire düzgün ilahiler okuyup davul çalmaya başlar. Birtakım koruyucu ruhları yardıma çağırır. Bu ruhların gelmesiyle şaman korkudan bayılır ve düşer. Şamanın düşmesiyle etrafta bulunanlar ilahi okumaya başlarlar. Şaman birden ayılır ve neşeli bir şekilde sıçramaya ve dans etmeye başlar. Dans esnasında şamanın ağzından köpükler gelir. Bu esnada şaman, hastanın yanına gelir ve ellerini hasta üzerinde (bilhassa yüz bölgesinde) gezdirir. Böylece hastaya musallat olan kötü ruhları aramaya başlar. Eğer kötü ruhlardan bir tanesini bulursa dans etmeye başlar. Şaman bu danslar esnasında çok uzak yerlere seyahat ettiğini göstermeye çalışır.
Şamanist Anlayışa Göre Hastalıkların Nedenleri
Şamanist teoriye göre hastalık, ya bir varlığın (ruhun) bedene girmesiyle ya da ruhun bedenden ayrılıp ruhlar aleminde esir kalmasıyla ilgilidir.[14] Altay Şamanizmi’nde hastalığın, kötülük ruhları körmeslerin ısırıkları yüzünden olduğu düşünülür.[6]
Şaman ayinlerinin önemli bir kısmı insanın ruhunun bir şekilde kaçırılıp yeraltı dünyasına çekilmesi ve oradan kurtarılması ile ilişkilidir. Bu tarz durumlarda şamanın amacı, yeraltı dünyasının efendisi olan Erlik Han’ı kızdırmadan yeraltı dünyasına gidip esir alınmış olan o ruhu kurtarmaktır.
İnsanların yaşadığı dünyada onlara yardım eden iyi ruhlar olduğu gibi aynı dünyada insanların kötülüğü için çalışan kötü ruhlarda vardır. Esir olan insanın ruhunun kurtarılması, iyi ruhlarla ve şamanın yardımcı hayvanıyla birlikte kötü ruhlara karşı yapılan bir nevi mücadeledir.
Şamanizm’in Ne Gibi Sorunları Vardır?
Şamanizm hakkında eski Türk yazıtlarının suskun kalıyor olması, bizi arkeolojik delillere ve yabancı gözlemcilerin aktardıklarını kaynak olarak kullanmaya itmektedir. Bu eksiklik Şamanizm değerlendirilirken dikkat edilmesi gereken önemli bir husustur.[18] Aynı şekilde yazılı kaynakların yeterli olmaması da var olan eksikliği daha da hissttermektedir.
Gözlemcilerin veya seyyahların aktardıkları bilgiler de bazı durumlarda kaynak olarak değerlendirilme açısından zayıf olabilmektedir. Örneğin, bir şaman ayinini bizzat tecrübe etmiş olan bir seyyahın ayin zamanı ile tecrübelerini anlattığı veya yazıya döktüğü zaman arasındaki fark, seyyahın bazı ayrıntıları unutmasına neden olabilmektedir. Bazen de ideolojik, dini ve siyasi sebepler yüzünden kimi seyyahların, gözlemlerine kasti olarak ekleme-çıkartma yapabilmeleri olasıdır. Bir başka önemli sorun ise, gözlemcilerin kendilerine tamamen yabancı bir dilde duydukları sözleri doğru bir şekilde anlayamayıp yanlış veya eksik bir şekilde kayıt ve tercüme etmeleridir. Bu sorun şaman duaları gibi sözlü anlatıların coğrafi olarak farklılık arz etmesiyle derinleşmektedir.[24] Bu sorunu daha da derinleştiren bir başka etmen ise, şamanların tören esnasında kendi yardımcı ruhlarıyla konuştukları ve bir nevi gizli dil olarak adlandırabileceğimiz çeşitli hayvanların seslerini taklit etmeleridir.
Şamanizm’in bir din mi yoksa bir inanç mı olduğu düşüncesi, araştırmacılar arasında tartışılan bir konudur. İnanç olduğunu savunanlar, bir düşüncenin din olarak tanımlanması için belirli ibadet yerinin olması, kutsal kitabının olması, günah-sevap kavramlarının olması ve öbür dünya inancının (cennet-cehennem) olması gibi kriterlerini öne sürmekte ve Şamanizm’in bu kriterleri karşılamadığını ifade etmektedir. Bazı araştırmacılar ise, Şamanizm’in bir din olduğunu ancak çeşitli sebeplerden dolayı henüz bu dinin kural ve kaidelerini tam olarak keşfedemediğimizi savunmaktalardır. Buna ek olarak, Şamanizm’in halihazırda din kriterlerini karşıladığını düşünenler de vardır.
Son görüşü savunanlar kabaca şunları söyler: Şamanizm’in ibadet yeri olarak oboo ya da doğanın kendisi, kutsal kitap olarak Irk Bitig tarzı fal kitapları, cehennem tasviri olarak tamu gösterilebilir. Ancak bu söylenenlerin doğruluğunu kabul etsek bile bu tabirlerin ne zaman, nerede ve eğer alınmışsa hangi kültür veya kültürlerden alındığını açıklamamız gerekmektedir. Bu konuyla ilgili bazı açıklama girişimleri olmasına karşın bizim görebildiğimiz kadarıyla ilim alemini tatmin eden bir açıklama olmamıştır.
Sonuç
Farklı topluluklar tarafından farklı isimler ve sıfatlar altında değerlendirilen şamanlar ve bu şamanların merkezinde yer alan Şamanizm, insanın yaşadığı görünür ve bazı durumlarda görünmez dünyayı çevreleyen ruhlarla iletişim kurabilme ihtiyacından dolayı geliştirilmiş gibi gözükmektedir. Bu ihtiyaç insanın doğaya hükmedemediği zamanlarda ve durumlarda kendisini daha şiddetli bir şekilde hissettirebilmektedir. Örneğin, yıldırım çarpmasına engel olamayıp neden çarptığını merak eden insanın doğa güçlerine sahip bir varlık hayal edip onun memnun edebilmek için çeşitli ritüeller sergilemesi bizce normal karşılanmalıdır.
Şamanların çeşitli görevleri olmasına karşın genellikle, insanların korktuğu ve iletişime geçemediği ruhlarla aracı rolü üstlenmesi en temel vazifesi gibi gözükmektedir. Bu işlem için çeşitli hazırlıklar yapılmakta ve doğru zaman ve mekan belirlenmektedir. Gerçekten şamanlar ayin esnasında bir trans halindeler mi yoksa etrafındaki insanları aldatmaya mı çalışıyorlar, belki bunu hiçbir zaman kesin olarak bilemeyeceğiz. Ancak bize göre burada önemli olan trans halinin gerçek olup olmamasından ziyade etrafındakiler tarafından inanılıp inanılmamasıdır.
Bilhassa şaman ayinleri W. Radloff, Abdülkadir İnan, Anohin ve Direnkova gibi Türkologların saha araştırmalarının sonuçları olduğu için, bu ayinlerde okunan dualar ve/veya şaman tarafından yapılan davranışlar, belirli bir coğrafyaya ve zamana münhasır kalmaktadır. Özellikle yukarıda bahsedilen şamanların doğaüstü varlıklar ile konuşmak için kullandıkları gizli ve anlaşılmaz bir dil, farklı araştırmacılar tarafından farklı şekillerde kaydedilebilmektedir. Bu yüzden ayinlerde kaydedilen dualar bir örneklik teşkil edebilmesine karşın bütün şaman ayinlerinde aynı şekilde olduğunu varsaymak bize göre yersiz ve yanlıştır.
Şamanizm’in din mi inanç mı olduğu konusu bir müddet daha tartışılacak gibi görülmektedir. Ama bize göre ister müstakil bir din olarak, isterse de farklı uygulamalar içeren bir inanç olarak değerlendirilsin, insanların hayatlarına bir şekilde müdahil olabilmesi, onu incelememiz için yeterli bir sebeptir.
- ^ M. Singh. (2017). The Cultural Evolution Of Shamanism. Behavioral and Brain Sciences, sf: e66. doi: 10.1017/S0140525X17001893. | Arşiv Bağlantısı
- ^ Gredig. (2009). Finding New Cosmologies: Shamans In Contemporary Europe. ISBN: 9783643800275. Yayınevi: LIT Verlag.
- ^ A. B. Kehoe. (2001). Shamans And Religion: An Anthropological Exploration In Critical Thinking. ISBN: 9781577661627. Yayınevi: Waveland Press.
- ^ M. Hoppál. (2016). Şamanlar Ve Semboller – Kaya Resmi Ve Göstergebilim. Yayınevi: Yapı Kredi Yayınları. sf: 50.
- ^ a b M. Eliade. (2012). Recent Works On Shamanism A Review Article. History Of Religions, sf: 152-186. | Arşiv Bağlantısı
- ^ a b c d e f g h i j k S. Çirkin. (2022). Güney Sibirya Arkeolojisi Ve Şamanizm. Yayınevi: Yapı Kredi Yayınları. sf: 416.
- ^ a b c d e N. O. Davletov. (2021). Hakas Türklerinde Şamanizm Ve Ölüm. ISBN: 9786254081804. Yayınevi: Ötüken Yayınları. sf: 37.
- S. Buluç. (1979). İslam Ansiklopedisi C.11. Yayınevi: Milli Eğitim Basımevi. sf: 310.
- ^ A. B. Ercilasun, et al. (2014). Divanu Lugati’i Türk. Yayınevi: Türk Dil Kurumu Yayınları. sf: 680.
- ^ a b c d e A. İnan. (1972). Tarihte Ve Bugün Şamanizm – Materyaller Ve Araştırmalar. Yayınevi: Türk Tarih Kurumu. sf: 1114-116.
- ^ a b c d e f W. Radloff. (2008). Türklük Ve Şamanlık. ISBN: 9789757651666. Yayınevi: Örgün Yayınevi. sf: 39-49.
- ^ a b c M. Hoppál. (2012). Avrasya’da Şamanlar. ISBN: 9789750823305. Yayınevi: Yapı Kredi Yayınları. sf: 223.
- ^ a b M. Perrin. (2001). Şamanizm. Yayınevi: İletişim Yayınları. sf: 56.
- ^ a b c J. Campbell. (1960). The Masks Of God: Primitive Mythology. Yayınevi: Secker&Worburg. sf: 265.
- ^ A. İnan. (1980). Eski Türk Dini Tarihi. Yayınevi: Kültür Bakanlığı Yayınları. sf: 24.
- ^ M. Eliade. (1989). Shamanism: Archaic Techniques Of Ecstasy. Yayınevi: Arkana. sf: 29.
- ^ L. Dick. (2014). “Pibloktoq”(Arctic Hysteria): A Construction Of European-İnuit Relation?. Arctic Antropology, sf: 1-42. | Arşiv Bağlantısı
- ^ a b J. Roux. (2012). Eski Türk Mitolojisi. ISBN: 9789944795340. Yayınevi: Bilgesu Yayıncılık. sf: 90.
- ^ A. İnan. (2020). Makaleler Ve Incelemeler Cilt 1. Yayınevi: Türk Tarih Kurumu. sf: 390-1.
- ^ Herodotos. (2021). Tarih. Yayınevi: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları. sf: 321.
- ^ a b J. Baldick. (2000). Animal And Shaman. Yayınevi: I.B. Tauris Publishers. sf: 88.
- ^ R. Grousset. (2011). Stepler İmparatorluğu: Attila, Cengiz Han, Timur. ISBN: 9789751624086. Yayınevi: Türk Tarih Kurumu. sf: 226.
- ^ D. Morgan. (2007). The Mongols. Yayınevi: Wiley-Blackwell. sf: 43.
- ^ a b c Y. Çoruhlu. (2020). Türk Mitolojisinin Ana Hatları. Yayınevi: Ötüken Neşriyat A.Ş.. sf: 125.
- K. Gürcan. (2018). Kutsal Şaman Elbiseleri. ISBN: 9786051556666. Yayınevi: Ötüken Neşriyat. sf: 98.
- A. İnan. (2015). Tarihte Ve Bugün Şamanizm. Yayınevi: Türk Tarih Kurumu. sf: 94.
- Y. D. Prokofyeva. (2014). Sibirya Halklarının Şaman Kostümleri. ISBN: Türk Kültürünü Araşt. sf: 15.