İhsan Çaralan
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı, İBB Başkanı ve CHP’nin Cumhurbaşkanı Adayı Ekrem İmamoğlu dahil 105’i tutuklu 407 kişi hakkında hazırlanan iddianamenin tamamlanıp İstanbul 40. Ağır Ceza Mahkemesine gönderildiğini açıkladı.
Dört bine yakın sayfayı bulan bu iddianame elbette ki özellikle de muhalefet cephesi tarafından iğneden ipliğe önümüzdeki günlerde, hatta aylarda da çeşitli yönleriyle tartışılmaya devam edilecek.
10 yıl önce kurulmuş bir “suç örgütü” kurgusu
İddianamede “İmamoğlu suç örgütü” diyerek tarif edilen organizasyonun kuruluşu 2015 yılından başlatılıyor. Bu “suç örgütü”nün önce İstanbul’da belediyeleri ve İBB’yi ele geçirmek arkasından da CHP’yi ele geçirmeyi sonra da cumhurbaşkanı olarak cumhurbaşkanlığını ele geçirmeyi amaçladığı iddia ediliyor. Bu amaca varmak için gerekli paranın da ele geçirilen belediyeler üstünden rüşvet, irtikap ve öteki yasa dışı yollarla sağlandığı iddia ediliyor!
Nitekim İstanbul Başsavcılığına bağlı savcılar bir “suç örgütü şeması” bile çizmiş!
Bu kurguya ve “gizli tanıklar ve “etkin pişmanlık”tan yararlanmak isteyen “itirafçılar” dışında bir dayanağı olmayan iddianameye ilk tepki, beklendiği gibi CHP’den geldi.
İddianamenin açıklanmasından hemen sonra yapılan CHP MYK toplantısının ardından düzenlenen basın açıklamasında CHP Sözcüsü Deniz Yücel, iddianamenin hukuki değil, tamamen siyasi saiklerle hazırlandığını belirterek; “Bu metin, meşru ve demokratik siyaseti hedef alan bir darbe muhtırasıdır” değerlendirmesini yaptı. CHP Genel Başkanı Özgür Özel ve öteki CHP sözcüleri de “darbe muhtırası” ifadesini kullandılar.
Tek amaç: Siyaset sistemini rejimin sürgit devamı için dizayn etmek!
İddianame 15 gizli tanık ve 76 “itiraf”çının söyledikleri üstüne kurulmuş. Ama savcılığın gizli tanık ve “itiraf”çıların söylediklerini somut kanıtlara dayandırmak için bir araştırmaya ihtiyaç duymadan bu iddianameyi hazırladığı anlaşılmaktadır.
“İmamoğlu suç örgütü İddianamesi” olarak kurgulanmış olan İddianame’nin bir tek amacının ve bu amacı gerçekleştirmek için de iki özelliğe sahip olduğu anlaşılıyor.
İddianamedeki asıl amaç; Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ne geçilmesinden beri rejimin sürgit devam edebilmesi için, “bir sürekli iktidar partisi ve çok sayıda halk indinde iktidar partisi olamayacak kadar küçültülmüş, görünüşte rejime “meşruiyet” sağlayan “makbul muhalefet”, “yerli ve milli muhalefet”, “majestelerinin muhalefeti” denilen muhalefet partileri gurubundan ibaret bir siyasi sistem oluşturmak”tır.
Tartıştığımız iddianamenin amacı da böyle bir siyasi sistemin oluşturulması için siyaset alanını CHP üstünden dizayn etmektir!
Çünkü 2024 yerel seçimi ve sonraki gelişmeler açıkça göstermektedir ki CHP bugün siyasi yelpazedeki birinci partidir ve normal koşullarda yapılacak ilk seçimi kazanmaya da en büyük adayıdır. Ekrem İmamoğlu da CHP’nin adayı olarak cumhurbaşkanlığını kazanabilecek en önemli adaydır.
Bu yüzden de tek adam rejiminin sürdürülebilmesi için CHP’nin hırpalanıp sindirilmesi, halk indinde iktidar partisi olamaz algısının sürekli ve başat algı haline getirilmesi için siyasetin iktidarın amacına uygun olarak “yerli ve milli makbul muhalefet” çizgisine çekilmesidir.
İmamoğlu’nun bir suç örgütü kurduğu gösterilmeye çalışılmıştır!
Bu amacı gerçekleştirmek için iddianamede iki özellik öne çıkarılmış görünmektedir.
İddianamenin birinci özelliği İBB Başkanı ve CHP’nin Cumhurbaşkanı Adayı Ekrem İmamoğlu’nun 2015 yılında “suç örgütü” kurduğu bu örgütün bugün de sayısız suçlar işlemeye devam ettiğini gizli tanıklar ve “itirafçı”ların söyledikleri üstünden kanıtlamaya çalışmak olduğu görülmektedir.
Bu amaçla bir örgüt şeması çıkarılmış, en başa İmamoğlu konup 8 aydır tutuklu çalışma arkadaşları belediye yöneticileri ve bürokratları hiyerarşik biçimde tasarlanmış “suç örgütü şeması”na yerleştirilmişlerdir. Ama ilginç olan, 2015’ten bu yana İmamoğlu’nun yakınında bulunan isimlerin yanı sıra, yalnızca birkaç hafta önce ortaya çıkan ve İBB ya da CHP ile herhangi bir bağı bulunmayan, karanlık ilişkileriyle bilinen Hüseyin Gün’ün de şemaya eklenmesidir. Savcılık, Gün’ü İmamoğlu’nun en yakın danışmanı Necati Özkan ve TELE 1 Genel Yayın Yönetmeni Merdan Yanardağ’ın yanına yerleştirerek ‘suç örgütünün casusluk ayağı’ olarak göstermiştir.
Dahası ülkemizin tanımış gazetecilerden Soner Yalçın, Şaban Sevinç, Aslı Aydıntaşbaş, Ruşen Çakır, Yavuz Oğan da bir hafta önce “Suç örgütünün fonladığı gazeteciler”, örgütün medya ayağı olarak ilan edilmişlerdir.
Yani savcılığın tasarladığı “İmamoğlu suç örgütü davası” öyle bir iddianameyle dava açılıp yargılanıp suçlu-suçsuz ayırımı yaparak bitirilecek bir dava değildir. Tersine bu dava her gün yeni operasyonlar, yeni gizli tanıklar, yeni itirafçılarla yeni ek iddianamelerle istendiği kadar uzatılıp ihtiyaç olursa yıllarca sürdürülebilecek biçimde tasarlanmış bir davadır!
Hukukçular: Savcılığın Yargıtay başvurusu CHP’nin kapatılması isteğidir!
İddianamenin ikinci özelliği ise İstanbul Başsavcılığının Yargıtay Başsavcılığına, CHP hakkında Anayasa’nın 68. ve 69. maddeleri ile Siyasi Partiler Kanunu’nun 101. ve devamı maddeleri uyarınca “bildirim” göndermesidir. Bu maddeler Anayasa ve Siyasi Partiler Yasası’ndaki “Siyasi partinin temelli olarak kapatılması” ile ilgili düzenlemeler. Bu yüzden de Savcılığın “bildirim” dediği Yargıtay Başsavcılığına yaptığı başvuruyu sadece CHP değil tanınmış hukukçular ve muhalefet “Başsavcılık CHP’nin kapatılmasını istiyor” diye değerlendirdiler.
Böylece “suç örgütü” iddiasıyla yapılan operasyonlar, cezalandırmalar, baskılar bütün öteki yollarla CHP’nin gerektiği kadar sindirilmesi sağlanamazsa CHP’nin kapatılmasının sürekli olarak gündemde tutulmasının, olmadı kapatılmasının da sıcak siyasi gündemin konusu olarak gündemde tutulması amaçlanmıştır.
Peki bu girişimden, yarın hemen Yargıtay Başsavcılığının CHP’nin kapatılması için AYM’ye başvuracağı ve “CHP’nin temelli olarak kapatılacağı” söylenebilir mi?
Elbette hayır! Tersine bu iddianame üstünden girişilen ve CHP’nin kapatılması için “bildirim” CHP’ye açılan “mutlak butlan davası”nda Özgür Özel’in de ifade ettiği gibi pratik olarak “süreç amaçlı” bir girişimdir. Çünkü asıl yapılmak istenen CHP’yi siyaset alanından tümden silmek değil kendi canının derdine düşürerek kendisine yönelik saldırıları püskürtmekle uğraşan, iktidarın politikalarına karşı mücadele edemez hale getirilmiş “Ankara merkezli” bir çizgiye çekmektir. Ki burada CHP için bir kapatma davası açılsa bile davanın uzatılarak kapatma tehdidinin CHP’nin başı üstünde bir “Demokles Kılıcı” gibi sallandıran bir yöntem izlenmesi daha büyük bir olasılıktır.
Nitekim HDP’nin kapatılması davası yıllardır AYM’nin masasında böyle bekletilmektedir!
Sorun sadece CHP’nin değil tüm halkın demokrasi ve özgürlük mücadelesi sorunudur!
Bu iddianame, İmamoğlu ve onun CHP’yi ele geçirme varsayımı üstünden CHP’nin iktidar seçeneği olmaktan çıkarılmasını hedef alıyorsa da aslında tüm muhalefetin etkisizleştirilip, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın çeşitli defalar ifade ettiği gibi “Muhalefeti yerli ve milli muhalefet yapma” amacı doğrultusunda tüm muhalefeti tek adam sisteminin bir uzantısına dönüştürmeye yönelik bir iddianamedir.
Dahası böylece muhalefet dizayn edilirken aynı zamanda halkın “seçme ve seçilme hakkı” başta olmak üzere ülkemizin 200 yıllık demokratikleşme mücadelesinin kazanımlarının ortadan kaldırılmasının yolunun açılması sağlanmış olacaktır.
Bu yüzden de sorun CHP’nin savunulması değil halkın seçme seçilme hakkından ifade özgürlüğüne, en temel hakların savunulması sorunudur. Mücadele de böyle tüm halkın mücadelesi olarak görülüp buna göre bir tutum almayı gerektirmektedir.



