Ortadoğu coğrafyasında devlet merkezli çözüm arayışları iliklerimize kadar işlemiş hastalıklı bir ruh halini yansıtır. Devleti yönettiğini sananlar da, kafasının bir yerinde onu ele geçirme hevesi taşıyanlar da bu psikolojiyi söylemlerine yansıtırlar. Başbakan’ın onuncu yılına yaklaşan iktidarının hedefleri arasında “dindar gençlik yetiştirme” arzusu bunun yansımasıdır. Bu dindar gençlik başını örttüğünde yada din algısının gereği olarak iktidara muhalefet eden çalışmalar içine girdiğinde nasıl bir muamele göreceğini bu yazıda tartışma konusu yapmayacağım.
Kapitalist modernleşme modelinin muhafazakar soslarla yeniden meşrulaşması sadece Türkiye için değil Ortadoğu için de bir tecrübe üretiyor. Yaygın İslam anlayışının yada daha genel bir tanımlama ile dine dayalı inanç sistematiklerinin sosyal hayattaki yozlaşmaya, yabancılaşma, kokuşmaya çözüm üretebilme potansiyeli yeniden ele alınması gerekirken hiçbir sorun yokmuş gibi tutum geliştirmek ilginç bir davranış tercihidir.
İnançların insanlar için bir anlam ifade ettiği, devletlerin yada diğer tüzel kişiliklerin ne bu dünyada ne de inanlar için öbür dünyada Allah’ın muhatabı olmayacağını ispatlamaya ihtiyaç yoktur sanıyorum.
Devletler halka hizmet ettiği ölçüde itibar sahibi olacak ve kendine ait özel bir meşruiyete, onura yada itibara sahip olmayan mekanizmalardır. İdeoloji, ezilenlerin çıkarları, sınıf kavramlarını, dondurmadan ve daraltmadan ele aldığınızda da buna yakın bir perspektife ulaşırsınız.
Onur insana, hadi biraz daha geniş ifade edelim doğadaki tüm canlılara ait bir değerdir. Devletlerin onuru, halkların ona yüklediği anlamdan öteye geçmez.
Muhaliflerin ve hele inandıkları toplumsal kavgalar uğruna bedel ödeyenlerin devletten alacağı hiçbir itibar yoktur. Devletin daha önce haksız yere cezalandırdığı muhaliflere özür borcu olduğu doğrudur. Ama bunun iadei itibar gibi yollarla telafisi en hafif ifade ile o yola baş koymuş kahramanlara, adanmış kişilerin hatıralarına saygısızlıktır. Ne Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının, ne Said Nursi’nin, ne İskilipli Atıf Hoca’nın böyle bir ihtiyacı yoktur. Bu isimler bugün yaşasaydı nerede durur ve nasıl bir mücadele içinde olurlardı, herkes kendisine sormalıdır. Said Nursi neden devlet eliyle gençleri dindarlaştırma gibi kolay yolları tercih etmedi ?
Kürecik’de füze kalkanı kuran bir iktidar, Deniz Gezmiş’e devlet nişanı verse ne ifade eder ?
Meşruiyet haktan ve halktan yana olmanın kendisindedir. Devlet tarafından tanınmak, muhatap alınmak,dinlenmek, toplumsal muhalefet dinamikleri tarafından bir meşruiyet ve akreditasyon vesilesi olarak görülmeye başlanmışsa ortada ciddi bir “iddia” sorunu var demektir.
Söylediklerinizle, yaptıklarınızla yada yapmanız gerektiği halde yapmadıklarınızla iddianızı sorgulatır duruma düştüğünüzde, şimdiye kadar ödediğiniz hatta bundan sonra ödeyeceğiniz bedeli de heder etmiş olursunuz.