Feray Aytekin Aydoğan
“Günde on saat, haftada 6 gün çalışıyorum. Asgari ücretin yarısını alıyor, hepsini aileme veriyorum. Geleceğime dair hiçbir hayalim yok.”
MESEM’ li, okuldan koparılan çocuk yaşta işçileştirilen bir çocuğun cümleleri.
Yeni bir yıl, yeni bir başlangıç en çok çocuklar için büyük bir umut. Ancak gençlerden çocuklara bir umutsuzluk hali yaygınlaşıyor memleketin her tarafında. Önce gençlikleri çalındı şimdi ise çocuklukları çalınıyor.
Kamusal eğitimin ne kadar yaşamsal olduğunu bir kez daha en acı haliyle yaşadık yılın son günlerinde. MESEM kapsamında çalıştırılan Ömer 21 Aralık’ta klima tesisatını döşemek için götürüldüğü sitenin ikinci katından zemine düşerek hayatını kaybetti. Her biri biricik olan çocuklarımızı kaybediyoruz durmaksızın. Çocukların yaşam hikayelerini değil ölüm hikayelerini konuşuyor, yazıyoruz.
Son 22 yılda ne zaman bir müfredat hazırlansa öğretim programının ana unsuru “piyasanın ihtiyaçları için eğitim” vurgusu oldu. Son müfredat ile de kamusal, laik eğitime son darbe için hazırlık yapıyorlar.
MODERN DÜNYANIN TOPLAMA KAMPLARI
Kamusal eğitimin temel ilkeleri eşit, ulaşılabilir, kapsayıcı, parasız ve nitelikli olması. Yüz binlerce lira akıtılan özel okulda okuyan bir çocukla kentin en yoksul mahallesindeki bir okulda eğitim alan bir çocuğun eşit şartlara sahip olduğunu kim söyleyebilir? Yıllardır kamu okullarına ayrılması gereken bütçeyi özel okul patronlarına aktardılar. Bu da yetmiyor onlara. Özel okullara teşvik kapsamını genişleteceklerini, %20’ye çıkartmayı hedeflediklerini açıklıyorlar. Özel okullardaki hafta sonu kurslarını ücretsiz yapacaklarını, halkın vergilerini özel okullara aktarmaya devam edeceklerini ilan ediyorlar. Çocuklar için “modern dünyanın” çocuk işçi toplama kampları haline getirilen organize sanayi bölgelerine kurulan özel meslek liseleri için teşvikleri yüzde yüze varan oranda artırıyorlar.
Kamu okullarında da eşitsizliği en derin haliyle yaşıyor çocuklar. Kamu okullarını kayıt parası, katkı payı, aidat ve onlarca isim altında paralı hale getirdiler. Bir şehrin merkezindeki bir okulla yoksul bir mahallesindeki okulun olanakları arasında devasa bir fark oluşmuş durumda. Bir okulda depreme dayanıklı sıralar, akıllı tahtalar, konferans, spor salonları, bilgisayar sınıfları yoksul mahallenin okulunda ahşap sıralar, kara tahtalar, 50 kişilik sınıflar…
ENESLERİ, ZERENLERİ BİR BİR KAYBETTİK
Kamusal eğitimin temel ilkesi laik, bilimsel olması. Kapatılan binlerce köy okulundaki çocukları, geleceklerini değiştirmek için tek umut olan ilkokul, ortaokul, liseleri, üniversiteleri okumak isteyen çocukları, gençleri, şehirlerdeki kamu yurtlarını da kapatarak, yurtsuz bırakarak yoksulluktan, çaresizlikten tarikat yurtlarına mecbur bıraktılar. Halka ait olan kamu arazilerini, binaları, yurtları, halkın bütçesini tarikatlara aktardılar. O tarikatlar zenginleştikçe, büyüdükçe biz Karamanları, Aladağları, Kulpları, Taşkentleri yaşadık. Enes Karaları, Zerenleri kaybettik.
Müfredatları, anonim şirket gibi yönetilen memleketin şirketleşmiş okullarında sermayenin, tarikatların, yeni rejimin “yerli ve milli” ilan ettikleri ihtiyacı için bir nesil yetiştirmenin temel aracı oldu. Çocukların, gençlerin yaşamlarının en güzel yıllarını onları yarıştırarak, rekabet ettirerek çaldılar. Sınav sistemini, belirledikleri dilime giremeyerek akademik liselere yerleşemeyen çocuklar için ya rejimlerinin yaşaması için imam hatipleştirmek, ya da patronlar için ucuz hatta bedava iş gücü olsunlar diye meslek liselileştirmek, MESEMlilleştirmek, istedikleri okullara yerleşemeyen öğrencileri özel okullara zorunlu bırakmak üzerine inşa ettiler.
Okul öncesi için eğitimin adı da 4-6 yaş Kuran kursları oldu. 5 yaşta okulöncesi eğitim hâlâ zorunlu eğitim kapsamında değil ve okul öncesi eğitim kamu okullarında ücretli. Memleketin yarısından fazlasının asgari ücretle yaşamaya çalıştığı bir ülkede ya gelirinin büyük bir kısmını okul öncesi özel öğretim kurumlarına, kreşlere ayıracaksın ya da okul öncesinin ücretsiz olduğu tek yer olan ayrıca öğrenci başına protokoller eliyle ücret verilen 4-6 yaş Kuran kurslarına göndereceksin dediler. Yoksulluktan kaynaklı okul öncesinde de emekçilerin çocuklarını 4-6 yaş Kuran kurslarına, tarikatlara mecbur bıraktılar.
Son günlerde en güncel başlıklardan biri olan protokoller ise sadece şirketleşmiş tarikatlarla değil, TOBB’dan MÜSİAD’ a tüm sermaye kesimleri ile de imzalanıyor. Eğitim tarikat, sermaye kıskacında. Onlar ne isterlerse veriyorlar. Defalarca da açıkladılar. Ne istedilerse verdik diye…
2024’ün ilk günlerinde artık kamusal eğitimi,eğitime erişimi değil okullardan kitlesel kopuşu konuşuyoruz. İki milyonu aşkın öğrenci açık ortaokul ve liselerde. Okulda olması gereken ve sayıları yarım milyona ulaşan çocukların nerede olduğunu, neler yaşadığını bilmiyoruz. Sayıları bir buçuk milyona yaklaşan ve bu sayının her geçen gün arttığı okullarından koparılan öğrenciler için çocuk işçiliğin yeni adı MESEMler oldu.
Deprem bölgesinde okul çağındaki öğrenci sayısı dört milyonun üzerinde. Deprem sonrası nüfusun büyük çoğunluğunun köylerde yaşadığı, köylerden okullarına ulaşabilmeleri için çocuklara ücretsiz servis koşullarının, burs olanaklarının sağlanmadığı ve yoksulluğun en büyük boyutuyla yaşandığı deprem bölgesindeki çocuklar okul terki riski ile baş başa bırakıldı.
Her şey algıdan ibaret. Açıkladıkları okullaşma verilerinde okula kayıt durumunu temel alıyorlar. Çocuğun okula kayıt olması, tek başına ne okula devam ettiğini ne nitelikli eğitim hakkının gerçekleştiğini gösterir. Devamsızlıkları, eğitim öğretim yılı içersindeki okul terklerini açıklamıyorlar. Haftada yalnızca bir gün okula giden –ki o bir günde de okula gitmediklerini çocuklar kendileri açıklıyor- MESEMlerdeki çocukları da verilerde okula gidiyor gösteriyorlar.
8 Eylül 2023 yönetmeliği ile sınıf tekrarı riski olan öğrenciler için önleme ve yönlendirme komisyonu için “9. sınıfta başarısızlık nedeniyle sınıf tekrarına kalan öğrencilerden veli isteği ile mesleki eğitim merkezlerine –MESEM- kayıtlarının yapılmasını talep edenleri yönlendirir.” diyerek çocuk işçiliğinin artırılmasına son hızla devam edeceklerini açıklıyorlar.
Çocukların en yoğun çalıştırıldığı alanların başında mevsimlik tarım işçiliği geliyor. Bir milli eğitim bakanının domates karşılığında –çünkü onlara göre eğitim alınıp satılabilir bir meta- kitap verdiği tarlalardaki çocuklar, traktör, kamyonet kasalarında çalıştırılmak için yola çıkarılıp hayatını kaybeden çocuklar artık memleketin gerçeği.
YAŞAMAMIŞLAR GİBİ…
Sayılarını bilmediğimiz sürece hiç yaşamamışlar gibi görünmez kılınan çocuklar.
Milli Eğitim Bakanlığı son yönetmeliklerden biri ile tarım işçisi olarak çalıştırılan çocukları istatistiksel olarak tamamen görünmez hale getiriyor. MEB temel sorumluluğu olan çocukların okula erişim yükümlülüğünden vazgeçtiğini Ekim 2023 yönetmeliğinin “Mevsimlik tarım işçileri ile göçer ve yarı göçer aileler, çalışmak üzere gidecekleri yerleri çocuklarının kayıtlı olduğu okullarına bildirmekle, çocuklarını gittikleri yerlerdeki okullara kaydettirmekle ve çocuklarının okula devamını sağlamakla yükümlüdürler.” maddesi ile çocukların okula gidip gitmeme kararını ailelerine bıraktığını açıklıyor.
Okullara kayıt da olmadıkları durumda okullarını terk etmek zorunda kalmamış, istatistiklerde de yoklarsa zaten hiç yaşamamış olacaklar.
Kamusal eğitim meselesi sınıfın, emekçilerin, halkın çocuklarının meselesi. Sınıfsal bir mesele. Kamusal eğitim mücadelesi ise her dönemden daha güncel ve yaşamsal bir mücadele başlığı.
Ücretsiz okul yemeği mücadelesinden, tarikat, sermaye yurtlarının, okullarının, üniversitelerinin kamulaştırılması mücadelesine, protokollere, eğitimin paralılaştırılmasına karşı verilecek mücadeleye kadar her okulun, mahallenin bir mücadele alanı olacağı her adım bu memleketin çocukları için umut olacak.
“Başka bir yol yok
Yol yürüyerek yapılır
Ve geriye baktığında gördüğün
Sadece senin açtığın yoldur”