Röportaj: Adem Demir
Görev yaptığı üniversitenin yer aldığı kenti terk etmek zorunda kalan ilahiyatçı Prof. Dr. Mehmet Azimli, “Küfür, hakaret ve ölüm tehditleri devam ediyor” dedi ve yaşadıklarını anlattı.
Hepsi benzer saldırılara uğradı. Geçmişte yazdıkları veya söyledikleri nedeniyle birilerinin hedefi oldular.
Mustafa Öztürk dayanamadı ve ülkeyi terk ederek yurtdışına yerleşti.
Türkiye’ye veda ederken “Artık gidelim. Yerli ve milli tımarhanede herkese ruh sağlığı dilerim. Doktora tez danışmanlıklarımı Cübbeli ile Sakarya’daki tacizci Nurullah’a devrettim. İlahiyat işleri artık onlara teslim” ifadesini kullandı.
Dr. Cihad Kısa’nın 6 yıl önceki bir konuşmasının bazı bölümleri yansıtılarak Hazreti Meryem ve Hazreti İsa’ya iftira attığı iddia edildi. Üniversitesi soruşturma başlattı. Kısa, sessizliğe gömüldü. Onun yerine İlahiyat Fakültesi yönetimi kısa bir açıklama yapmakla yetindi.
Sanatçı Sezen Aksu ise 5 yıl önce okuduğu bir şarkıdan dolayı linç edilmek istendi.
Evinin önünde bir grup tarafından protesto edilen Aksu, “dili kopartılmakla” tehdit edildi.
Benzer saldırıların son hedefi ise Prof. Dr. Mehmet Azimli oldu. Azimli, ölüm tehditleri nedeniyle şehir değiştirmek zorunda kaldı.
Azimli, 14 yıl önce kaleme aldığı bir kitabında yer alan bazı bölümleri 2011 yılındaki 5. baskısında çıkarmasına rağmen saldırılardan kurtulamadı.
Şimdi görev yaptığı üniversitesinin bulunduğu kente bile gidemiyor Prof. Dr. Azimli.
Gelenekçiler, aydınları hedef alıyor
Bunları yapanların aynı çevreler olduğu dikkatlerden kaçmıyor. “Gelenekçi” görüşleriyle bilinen kamuoyunda Cübbeli Ahmet olarak tanınan Ahmet Mahmut Ünlü ve İhsan Şenocak gibi “cemaat” mensubu kişiler tarafından “Henüz kovulmadı, işine son verilmedi, görevden alınmadı” türü kampanyalarla insanlar hedef tahtasına oturtulup sindirilmek isteniyor.
Sezen Aksu, sinmedi. Bir şiirle meydan okudu. Mustafa Öztürk, sözünü sakınmadı. Mehmet Azimli de ölüm tehditlerine rağmen susmayacağını ifade etti. Ama o da meslektaşı Prof. Dr. Mustafa Öztürk gibi Türkiye’yi terk edebilir.
Diyeceklerini orada söyleyebilir ve kitap çalışmalarına da orada devam edebilir. Bütün bunlar hakkında açılan soruşturmanın neticesine ve yurtdışında gelen tekliflere bağlı.
Azimli, yaşadıklarını ve bundan sonra yoluna nasıl devam edeceği konusunda Independent Türkçe’ye konuştu.
“Küfür, hakaret ve ölüm tehditleri devam ediyor”
Size yönelik saldırılar şu anda ne aşamada?
Gerek Instagram gerekse diğer sosyal medya platformları ve özelde ulaşıp saldırılarını sürdürüyorlar. Küfür, hakaret, ölüm tehditleri devam ediyor. İslam’ı bedevice öğrenmiş bazı kişiler, yazdıklarımı hiç okumadan kendilerince sonuç çıkarıyor. “Saldırdığınız adamın yazdıklarını okudunuz mu?” diye soruyorum “hiç okumadım” diyorlar. “Madem ki okumadın neden böyle yapıyorsun?” denildiğinde ise “Söyledikleri internette var. Değerlere hakaret edildiğini söylüyorlar” açıklamasında bulunuyorlar. Böyleleriyle nasıl mücadele edilecek, ne, nasıl anlatılacak?
“O bölümleri 2011’deki 5. baskıdan çıkardık”
Olay epey önce yazdığınız bir kitabın bazı bölümlerinden kaynaklanıyor. Basına yansıdığı kadarıyla da o bölümleri daha sonraki baskılarda çıkarmışsınız. Ne olduğunu izah eder misiniz?
Kitabım 14 yıl önce 2008 de basıldı. Dördüncü baskıdan sonra beşinci baskıda bir değişiklik yaptık. Aslında ilk baskısında da bir suç yoktu. Arkadaşlar, ‘Okuyuculardan farklı anlayan olabilir, değiştirmek isabetli olur. Senin kastını biliyoruz ama yanlış anlamaların önüne geçmek için istersen o birkaç cümleyi çıkar’ dediler. Ben de ‘olur’ dedim ve 2011 yılındaki baskıda o bölümü çıkardık.
“FETÖ’cüler itibar suikastı yaptı, bunlar ölüm tehdidinde bulundu”
Kim veya kimler bu saldırıyı başlattı?
2011 ve sonraki baskılarda o bölümü çıkardım. İlk saldırıyı 2014’te FETÖ’cüler yaptı. FETÖ’cüler de aynı 1-2-3 ve 4’üncü baskılardaki içeriği ve son baskının kapağını kullanarak saldırmışlardı. Şimdiki saldırganlar da aynı yöntemi kullandı. Ama geçmişte FETÖ’cülerin yaptığı saldırılarda ölüm tehdidi yoktu. FETÖ’cüler itibar suikastı yaptı. Sonra giriştikleri darbe girişimiyle diskalifiye oldular. Şimdikiler de FETÖ’cülerle aynı materyalleri, ayı cümle ve aynı paragrafları kullanarak saldırdılar. Bu durumu zaruri açıklamamda dile getirdim. O açıklamayı ilkokul çocuğuna okutsan kesinlikle anlar. Ama bunlar anlamak istemiyor. Çünkü dertleri anlamak değil.
“Cemaatlerin devletle ilişkisini sağlıklı bulmadığımı söylediğim için saldırıya hedef oldum”
Sizi neden hedef aldıklarını düşünüyorsunuz?
Bu cemaatlerin devletle girdikleri kurumsal ilişkilerin üzerinde duruyorum. Bu ilişkinin yanlış olduğunu savunuyorum. O yüzden onlar da intikam aldıklarını düşünerek saldırıyorlar.
Bunu yapan bir ekip var mı? Sizin gibi akademisyenleri takip edip, not tutup sonra fişleyip devre dışı bırakma amacı güden birileri mi var?
Sezen Aksu, Prof. Dr. Mustafa Öztürk, Dr. Cihat Kısa, Sedef Kabaş ve bana yönelik girişimlerin hep aynı ekip tarafından organize edildiği ifade ediliyor. Geçmişte söylenmiş bir şarkının sözleri veya bir yazı ya da bir konuşmanın belli bölümleri çıkartılıyor ve sanki bugün söylenmiş gibi yansıtılarak insanlar, saldırıların hedefi haline getiriliyor. Böyle bir düşünce ifade ediliyor. Ancak ne kadar doğru bilemiyorum. İçişleri Bakanlığı’nca oluşturulmuş “Toplum Sağlığı Ekibi” denilen bir grubun bu tür şeyleri hazırladığı ifade ediliyor. Bunlar, gündemi değiştirmek için hazırlık yapıyor. Hatta şu örneği verdiler: Elazığ’da Enes Kara intihar edince Sezen Aksu’yu öne sürdüler. Süleymaniye’de İlim Yayma Cemiyeti’nin binası yükselince beni öne attılar. Bunlar birileri bana anlattı. Yani bir ekibin bu tür işler için çalıştığı iddiası var. Bu ekibe daha çok Cübbeli Ahmet’in grubunun dahil katıldığını görüyoruz. İlk başlarda AK Parti’den birileri de dahil oldu. Mesela Hilal Kaplan, Yusuf Kaplan ve bazı troller katıldı. İş aleyhe dönmeye başlayınca saldırı başlatma olayları durdu. AK Parti’den Yasin Aktay, ‘Sırada kim var?’ başlıklı bir yazı kaleme aldı. Fakat daha sonra Yasin Aktay bir yazı kaleme aldı. Sanki şimdi durdurulmuş gibi
“İlahiyatları Pakistan ve Afganistan’daki medrese usulüne döndürmek istiyorlar”
Peki gerçekten sırada birileri var mı?
Evet, sırada birileri var. Gündem değiştirmek için saldıracakları birilerini bulurlar. Şunu düşünüyorum tabii ki. Bu beni bağlayan bir düşünce. Bu cemaatler, ilahiyat camiasını dizayn etmek istiyor. İlahiyatlardaki tarih, felsefe, sosyoloji sanat ve kültürü kaldırıp Pakistan ve Afganistan’daki medrese usulüne döndürmek istiyorlar. Bunu sağlamak için 2013’ten beri uğraşıyorlar. İslami ilimler kurarak alternatifler üretmeye çalıştılar. Bir ölçüde başardılar ama amaçlarına tam ulaşamadılar.
“Orta Çağ anlayışını hakim kılmayı amaçlıyorlar”
Sizin gibi olanlarla bunun ilgisi nedir?
Ben bunu yüksek sesle dile getiren birisiyim. Bunu her yerde ve herkese sürekli söylüyorum. Çünkü bu çalışma çok yoğun devam ediyor. Bizleri bunun önünde engel görüyorlar. Nitekim, Cübbeli benim aleyhimde yaptığı açıklamada “İlahiyatlar bu tür hocalardan temizlensin” dedi. Benzer görüşleri sık sık dile getiriyorlar. “Bunlar niye atılmıyor? Tarih ve felsefede şurada burada oyalansınlar” diyorlar. Ama bütün dert ilahiyatlardaki aydın ve entelektüel olan bilimsel çalışmaların yapan insanları ortadan kaldırmaktır. Bunun yerine ilahiyatları medrese usulü yobaz bağnaz Orta Çağ anlayışıyla ve yine o düşünceye paralel yazılmış kitapları okutturmaktır.
“İLİTAM denilen acayip ve garip bir şey var”
İlahiyatlarda “mektepli” – “alaylı” ya da “medrese çıkışlı”, “ilahiyat mezunu” ayrımı var mı? Sizlere yönelik girişimler, bu kavganın bir parçası mı?
Bu ayrımı oluşturdular. 2010’lardan sonra İslami ilimler kuruldu. Şu anda kurulan ilahiyat sayısı 130’a ulaşmış vaziyette. Buralara daha çok Diyanet’ten ve İlahiyat Fakültesi İlahiyat Tamamlama programlarında (İLİTAM) insanlar getirildi. İLİTAM denilen acayip ve garip bir şey var. Şöyle anlatayım: Bir kişi imam-hatibe gitmiyor. Dışarıdan okuyor. İlahiyatta okumuyor, dışarıdan diploma alıyor. Yüksek lisansını da yapıyorsa ilahiyatta hoca oluyor. Yani hiç örgün eğitime katılmamış. Bu savaş bazı ilahiyatlarda sürüyor. Tabii bu yöntemle ilahiyatlar dönüştürülmek isteniyor. Ben buna kuvvetle karşı çıktım. “Farklı Okumalar” isimli bir kitabım var. Orada bütün bunları yazdım. Kesinlikle doğru olmadığını dile getirdim. Bazı hocalar çıkıp çok tuhaf açıklamalar yapıyorlar. Mesela Ezher Üniversitesi mezunu olduğu ifade edilen Ayasofya’nın eski imamı Mehmet Boynukalın. Bunların yaptığı açıklamalar ilahiyat hocalarına yakışan açıklamalar değildir. İlahiyat hocalarına yakışan duruşu bu tür adamlar bozuyor tabii ki.
“Cemaatçiler istedi, Diyanet açıklama yaptı, YÖK soruşturma açtı”
Peki bunların ilahiyatlara hoca olmasını kim veya kimler istiyor?
Tabii ki cemaatler böyle olmasını istiyor. Zaten, daha aydın ve entelektüel bir bakışı istemiyorlar. Onun yerine işte o tuhaf açıklama ve duruşu istiyorlar. Bu konuda Cübbeli grubu önde gidiyor. Cemaatler benim için soruşturma açılmasını istedi. Bu amaçla YÖK’ü ayağa kaldırmak için telkinlerde bulundular. YÖK de ayağa kalktı. Niye kalktı çünkü cemaatler hakim. Benim durumumla ilgili Diyanet İşleri Başkanlığı bile bir açıklama yaptı. Bu açıklamada onların acziyet içinde olduğunu gösteriyor. Zira beni yazdıklarımı ve açıklamamı dahi okumadıklarını gösteriyor. Diyanet, Cübbeli türü adamları sevindirdi. Cübbeli çıkıp, “Diyanet. Bizim görüşümüz doğrultusunda açıklama yaptı” dedi.
Bu böyle olmamalıydı. Diyanet buna karışmamalıydı. YÖK, “Diyanet sana ne oluyor, sen kimsin ki benim kurumumdaki bir işleyişe müdahil oluyorsun. Akademik alan kendi içinde halleder” demeliydi. Fakat demedi. Beni birilerinin önüne attılar. Bugün ben yarın başkası olacak. Çok sorun değil ama ülke ve düşünce özgürlüğü adına kayıplar yaşanacak.
“Yurtdışından teklifler var”
Sizde bir kırgınlık oluşmuş galiba
Elbette oluştu. Çünkü, akademik disiplinlere aşarak bir şey yazmadım. İlk yazdığım kitaptaki ifadelerde de bir sorun olmadığını hala savunuyorum. ‘Belki ifade tarzı, birileri rahatsız edebilir diye ona dikkat edelim’ dedik. Hiçbir zaman bilimsel bir hata yapmadım. Kitaplarım piyasada pek çok insanın evinde var. Açıp baksınlar. Ne yazık ki bilimsel tavır yok.
Peki hocam ne yapacaksınız, okuluna dönecek misiniz? Ya da ne zaman dönmeyi düşünüyorsunuz?
Şu anda dönmeyeceğim. Zaten soruşturma devam ediyor. Bir de İstanbul’da çalışabilmek için bir görevlendirme aldım. Biraz uzak duracağım. Ondan sonra ne olur bilemiyorum. Değişik teklifler var. Yurtdışında da teklifler var. Ülkemden ayrılmak istemiyordum. Buradan memnundum ve ülkeme hizmet etmek istiyordum. 54 yaşındayım. 45 yıldır okuyup yazan birisiyim. Birikimimi ülkeme hizmette değerlendirmek istiyordum.
“Devlet can güvenliğimi sağlayamadı”
İkinci bir Mustafa Öztürk hadisesi yaşanabilir mi?
Yaşanabilir. Çünkü can güvenliğimi sağlayamadı devlet. “Ölüm tehditleri alıyorum” diye kaç kere konuştum ama bugüne kadar bir tane devlet yetkilisi -bana söylemesine gerek yok- ‘çıkıp da arkadaş bu ülkede can güvenliği biz koruyoruz. Kimse kimseyi tehdit edemez’ demedi. Adam açıkça adresi belli, tehditler savuruyor. ‘Ben falan yerde çalışan birisiyim’ diyor. Mesela çıkıp ‘Ben bunu öldüreceğim’ ama bir savcı çıkıp da ‘sen kim öldürüyorsun?’ diye hesap sormuyor. Bu da ister istemez insanı düşündürüyor. Kalıp, savaşmaya değer mi diye sorgulama oluyor.
Onlar da tam bunu istiyor olmuyorlar mı?
Evet kesinlikle bunu istiyorlar. Yani ben ve benim gibilerin gitmesini istiyorlar. Bizim gibiler gidecek ki yerimize kendi adamlarını yerleştirsinler.
Geçmişte ilahiyatta bazı ekoller oluyordu. Bu ekollerde yer alan hocaların görüş ve düşüncelerine çok saygı gösteriliyordu. Olaylara daha özgürlükçü bakar, her şeyi tartışırlardı. Şimdi o devir kapandı mı? Başka bir şey mi var artık? Özellikle ön plana çıkan hakikaten cemaat ve tarikatların adamları mı?
Bir şekilde bu yapıların yerleştirdiği adamlar, ön saflarda yer alıyor. O ekoller güzeldi. Keşke devam etseydi. Yani ihtilaf olacak, insanlar tartışacak. Ama şimdiki öyle değil. Tüm ilahiyatlardaki ekollerin temizlenmesi ve yerine kaba softa ham yobaz ‘benim bildiğim doğrudur, benim dışımdakileri herkesin söyledikleri yanlıştır dolayısıyla susturulmalıdır’ bir güruh buraları ele geçirmeye çalışıyor. Cemaatler yoluyla YÖK’e ve hükümete baskı yapıyor. Bir ara müfredatla oynadılar. Hala doymadılar. Bazı ilahiyatlarda istemediklerini görevden aldırdılar. Bunlar doymazlar. Kendi görüşlerini hakim kılmak için çalışacaklar. Ama bunlar zamanla kendi aralarında da kavga edecekler. İlahiyatı savaş alanına dönüştürecekler. Çünkü bir grubun düşündüğünü diğer grup paylaşmıyor. Devletin kurumları, bir cemaatin veya bir grubun isteklerine göre dizayn edilemez.