Tüm zamanlarda, en fazla ihtiyaç duyulan evrensel değer, elbette barıştır. Gelecek nesillere umutlar ve güzel bir dünya bırakabilmek; insan yaşamını tüm değerlerin üzerinde tutabilmekle gerçekleşir ancak. Yaşam hakkını kutsayarak, ölümcül şartları ortadan kaldırmak, barışa saygı duymak ve onu sahiplenmek insani bir görevdir.
Kutsal bildiğimiz ‘Barış’ı desteklemek amacıyla Kürt toplumundan her çeşit düşünceye yer verdiğimiz “Barışını Arayan Kürtler” yazı dizisini sizlerle paylaşıyor; barışa ve demokratik çözümlere katkı sunabilmeyi temenni ediyoruz.
“Barışını Arayan Kürtler” yazı dizisinde; Kürt toplumunun kanaat önderlerinin, mevcut Kürt meselesinin tarihi sürecine ve günümüz şartlarının meseleye nasıl bir yol çizebileceğine dair fikirlerine yer verilmiştir.
Adnan Fırat
Azadi İnisiyatifi Sözcüsü
Kürt sorununu nasıl tanımlarsınız?
“Nasıl ki Filistin sorunu için Filistin sorunu diyor ve doğrusunu yapıyorsak bu durum için de Kürdistan sorunu diyerek doğrusunu yapmalıyız”
Biz inisiyatif olarak meseleyi “Kürdistan Sorunu” olarak tanımlanmasını uygun görüyoruz. Çünkü, altını da çizerek ifade edilmesi gereken bu tanıtlama “Kürt sorunu” olarak adlandırılan vakıaya en uygun yaklaşımdır. Nasıl ki Filistin sorunu için Filistin sorunu diyor ve doğrusunu yapıyorsak bu durum için de Kürdistan sorunu diyerek doğrusunu yapmalıyız. Kürt sorunu olarak tanıtlanan şey, egemenin gözünde ve dilinde görülüp tanıtlanmıştır. Kürtlerin yaşadığı mağduriyetler ve içerisine girmiş oldukları uzun erimli özgürlük mücadelesinin temelinde bir ülke sorunu, bu ülkede kendini yönetebilme sorunu vardır. Diğer tüm unsurlar bunun birer türevidir.
-MİT-İmralı sürecini, mevcut görüşmeleri nasıl değerlendiriyorsunuz?
”Her zaman için görüşmeden, diyalogdan, sivil siyasetten yana tercihler kullanılmalıdır.”
Genelde “tarihi” bir süreç olarak vasıflandırma eğilimi var ama doğrusu biraz da neticeleri üzerinden böyle bir vasıflandırma işi yapılmalıydı. Çünkü şimdilik ortada bir şey yok ve ama gayet tabii ki sonuçlar biraz belirginleşir, hangi temeller üzerinden görüşmelerin yürütüldüğü tüm çıplaklığı ile ortaya çıkarsa o zaman sürecin karakterine dair daha sağlıklı ve ciddi analizler yapma olanağı ortaya çıkar.
Gerçek şu ki şimdilik belirsiz bir atmosfer var. Nereye evrileceğini kestirmek biraz güç. Fakat tabii ki her zaman için görüşmeden, diyalogdan, sivil siyasetten yana tercihler kullanılmalıdır. Zaten şiddeti öteden beri dayatan ve de şiddet ile Kürdistan’da egemenliğini devam ettiren devlettir. Devlet şiddetin neredeyse kaynağıdır. Dolayısıyla şiddeti kullanma üzerinden eleştirilmesi gereken birinci merci devlettir. Ama eğer devlet, mevcut sorunu şiddeti minimize ederek ele alma ve görüşme eğiliminde ise zaten Kürt siyasetinin hiçbir cenahının buna olumsuz bakabileceği tahmin edilmez. Zaten dikkat ederseniz görüşmeye başlayan devlettir. Yoksa Kürt siyaseti zaten öteden beri diyalog ve görüşmeden yana tavrını beyan etmiş idi. Ama ne oldu da bu görüşme süreci başladı? Başbakanın, yıllardır geliştirdiği dayatmacı, şiddeti öngörücü, uzlaşmacı olmayan dilini ve siyasetini neden kısa bir süre içerisinde terk edip şimdi “tarihi” denen bir müzakere atılımı giriştiği merak konusu.
-PKK, Kürt sorununun neresinde sizce?
PKK Kuzey Kürdistan Kürt siyasetinin en önemli örgütlü gücüdür. PKK Kürdistan davasının imkanları ile büyüdü ve bugünlere geldi. Üzerinde durduğu muazzam imkanı ne ölçüde değerlendirir, sonuçlandırır, nereye vardırır kestirmek biraz güç. Belki de telafisi mümkün olmayacak bir biçimde heba eder. PKK’nin Kürt toplumu için yüksek bir imkana sahip olması ne kadar ciddi bir meseleyse bu imkanın berheva edilmesi riski de o kadar büyüktür. PKK’nin Kürdistan meselesinde durduğu yer ile, o yere yönelik geliştirdiği ilişki her zaman uyanık zihinler için dikkat konusudur ve olmalıdır.
-Mevcut konjonktürde silahlardan arındırılmış, barış temelli bir ‘Kürt Baharı’ olabilir mi?
“Kuzey Kürdistan’lı Kürtlerin Türkiye cumhuriyeti ile sorunu ile tahrir meydanındaki Mısır’lıların Mısır devleti ile sorunu eşdeğer değildir”
“Bahar” kavramsalı, Arap baharına gönderme yaptığı için yanlıştır. Çünkü Kürtlerin hem krizi hem de bu kriz ile yüzyılardır kurduğu ilişki, Arapların krizi ile kıyas kabul etmiyor. Tahrir meydanına akan yüzbinlerin elinde Mısır bayrakları vardı. Bunu, mevcut farka sembolik bir atıf olsun diye ifade ediyorum. Kuzey Kürdistan’lı Kürtlerin Türkiye cumhuriyeti ile sorunu ile tahrir meydanındaki Mısır’lıların Mısır devleti ile sorunu eşdeğer değildir. Şüphesiz özgürlük söylemi açısından ortak paydalar da vardır ve fakat onları ortaya çıkaran siyaset aklı farklıdır. Birinde ülke sorunu varken diğerinde rejim sorunu var, bu kadar basit.
“Silahtan arındırılmış Kürt baharı” ifadesini analiz edersek esasen bu sorunun enteresan bir kurgu üzerinde oluştuğu çıkar ortaya. Dünyada tüm egemenlikler “silahtan arınmayı” kabul ediyorsa Kürt siyaseti de etsin, kimse silaha aşık değil. Ve fakat silah ve şiddet düşmanlığını, Kürtlerin elindeki kaloşnikoflar patlayınca hatırlayan ultra-liberal ve yer yer muhafazakar söylemin yalanına da kanmamak lazım. Kürdistan’daki varlığını elindeki silah ile koruyan Türkiye Cumhuriyeti devletinin tüm imkanlarından faydalanıp silah düşmanlığını sadece Kürtler için söyleve dönüştürenler yanlış yapıyor.
Bunları PKK bağlamında ifade etmiyorum. PKK olsa da olmasa da var olan objektif şartlardan, dünyanın değişmeyen döngüsünden bahsediyorum. Silahı, onu kullananlar bırakır veya bırakmaz. Dolayısıyla bu, PKK’nin bileceği bir meseledir. Fakat nihai kertede savaşsız ve silahsız yaşamak, savaşsız ve silahsız biçimde sorunları çözmek, savaşsız ve silahsız biçimde sonuca kavuşmak herkesin tercihi ve arzusu olmalıdır. Ama dediğim gibi buna, öncelikle egemenler karar verir.
-Sizce Kürt meselesi nasıl çözülür?
Kürdistan meselesi, Kürtlerin üzerinde yaşamakta oldukları topraklarda; hüküm sahibi olmaları ile çözülür
Nuşirevan ELÇİ
Hukukçu, Şırnak Baro Başkanı
Kürt sorununu nasıl tanımlarsınız?
”Kürtler bakan, başbakan olabilirler ama Kürt olamazlar”
Kürt sorunu Kürtlerin kültürel, siyasal, sosyal temel hak ve özgürlüklerinin ihlali sorunudur. Kürtlerin tarihsel süreçte yok sayılmaları, inkâr edilmeleri, asimilasyona tabi tutulmaları, bunlar yeterli olmayınca katliamlara, faili meçhullere, zorunlu göçe maruz bırakılmalarıdır Kürt sorunu. İnkar ve asimilasyonun boyutları zamana göre farklılıklar arz etse de, Kürtlerin temel hak ve özgürlükleri tanınmış eşit yurttaşlar olarak kabul gördüklerini söylemek bugün dahi mümkün değildir. Bazı kavramlar sadece sözle tanımlanamaz. “Eşit yurttaşlık” talebine verilen “Kürtler bakan, başbakan bile olabiliyor bu ülkede” cevabı bunun en temel göstergesidir. Kürtler bakan, başbakan olabilirler ama Kürt olamazlar. Kürt kalırlarsa da onları o makamlarda uzun süre tutmazlar. Eşit yurttaşlık hukuki bir tanımdır ve “kendini yönetme hakkı”nı da içermektedir. Kürt sorunu, Kürtlerin adına ister özerklik, ister federasyon, ister güçlü yerel yönetim deyin kendi kendilerini yönetememe sorunudur.
MİT-İmralı sürecini, mevcut görüşmeleri nasıl değerlendiriyorsunuz?
“Büyümek ve yükselmek isteyen bir ülke kendi içindeki halkı ile savaş sürdüremez.”
Ülkede adı dillendirilmeyen düşük yoğunluklu bir savaş yaşanmakta, hemen her gün gencecik insanlarımız hayatını kaybetmektedir. Deyim yerindeyse ülke yoksul Kürt ve Türk gençlerin mezarlığı haline gelmiştir. Bu kanı durduracak her tür önlemi almak, her tür görüşmeyi yapmak devlet olmanın sonucudur. Dünyayı yeniden keşfetmiyoruz. Önümüzde bu şekilde sorunlar yaşamış, müzakere ile sorunlarını çözmüş ülkeler var. İngiltere IRA ile 15 yıl boyunca müzakere yürüttü. İspanya- Eta görüşmeleri yıllarca sürdü. Ülkesinin ve vatandaşlarının geleceğini düşünen, büyümek ve yükselmek isteyen bir ülke kendi içindeki halkı ile savaş sürdüremez. Hele Türkiye gibi Ortadoğu’nun hamiliğine soyunan bir ülkenin kendi Kürtleri ile barışmadan başka ülkelere demokrasi havariliği yapması dış dünyada ciddiye alınacak bir durum değildir. Mit- İmralı görüşmelerini de bu emvalde değerlendirmek gerekmektedir. Ak Parti hükümeti çok ciddi bir halk desteği ile iktidardadır. Halk bu desteği Kürt sorununu çözeceği inancıyla vermiştir. Kabul edelim ya da etmeyelim bugün Kürtlerin en önemli temsilcisi PKK ve Abdullah Öcalan’dır. Kaldı ki amaç silahların susması ise devletin muhatabı da PKK ve Abdullah Öcalan’dır. Bu durumda süreci ve görüşmeleri desteklemek, önünü açmak, yardımcı olmak kendisine demokrat diyen, kanın durmasını isteyen her vatandaşın boynunun borcudur. Daha önce de paylaşmıştım. Görüşmelerin her ayrıntısının kamuoyuyla paylaşılmasının sürece zarar vereceğine inanıyorum. Elbette Kürtlerin de Türklerin de gelişmeler konusunda bilgilendirilmesi gerekmektedir. Ancak son dönemde gazetelere yansıyan tutanaklara gösterilen tepkiden de anlaşılacağı gibi, kamuoyu her ayrıntıya hazır değildir. Asli konularda tıkanma yaşandığı taktirde toplumun görüşüne başvurulmalı ve gerekirse referanduma gidilmelidir.
PKK, Kürt sorununun neresinde sizce?
“PKK Kürt sorununun sebebi değil, sonucudur”
PKK Kürt sorununun sebebi değil, sonucudur. PKK’den önce de 27 Kürt isyanı olmuştur. Ancak Türkiye Cumhuriyetinin kuruluşundan itibaren devlet politikası değişmemiş, Kürt inkârı devam etmiştir. Kürtlerin en basit talepleri dahi “bölücülük” olarak adlandırılmıştır. Kürtler hiçbir zaman silahı çözüm olarak görmemişler, kendilerine başka yol bırakılmayınca, tüm siyasi ve legal alanlar Kürtlere kapatılınca ele silah almışlardır. Bugün silahı elinde tutan PKK olmasına rağmen, en üst yetkililerinin ağzından “silahın çözüm olamayacağını” deklere etmektedir.
Mevcut konjonktürde silahlardan arındırılmış, barış temelli bir ‘Kürt Baharı’ olabilir mi?
“Gelecek günler hem Kürtlerin hem de Türkiye’nin baharı olacaktır.”
Barış temelli bir Kürt baharı elbette mümkündür. Kürtlerin de yaşadığı Ortadoğu’da siyaset çok kaygan bir zeminde yapılmaktadır. Siyaseti sadece Ortadoğu halkları belirlememektedir. Siyaset gündemini belirleyen, yöneten güçlerin fazlalığı Kürtler gibi bu bölgedeki halkların kendi kaderlerini tayin edebilme olasılıklarını da çoğu zaman olumsuz etkilemektedir. Siyasi zeminin kayganlığından kaynaklı olarak hem Kürtlerin hem de diğer halkların siyaseten hata yapma şansları bulunmamaktadır. Dengeler her an değişebilmekte, lehe ve aleyhe dönebilmektedir. Bu hususta da Kürtler kadar Türkiye’nin tavrı ve yaklaşımı da önem arz etmektedir. Keza Türkiye’nin hem kendi Kürtlerine hem de komşu ülkelerdeki Kürtlere yaklaşımı, politikası Kürtler ve Türkiye’nin geleceği açısından son derece mühimdir. Türkiye Kürtlerle ortaklaşarak Ortadoğu politikasını belirleyen bir güç konumuna gelebilecektir. Irak Kürdistan Federe Yönetiminin kuruluşu öncesinde Türkiye halkında yaratılan Kürtlerin bölüneceği korkusu aradan geçen yıllarda boşa çıkmıştır. Bu dönemde Irak Kürtlerine karşı alınan tavır Türkiye Kürtlerini de kırmıştır. Irak Kürdistan Federe yönetimi Saddam dönemi ile kıyaslandığında Türkiye’yi hem ekonomik hem de siyasal anlamda daha güçlü hale getirmiştir. O gün yapılan hatalardan bugün kurulan dostane ilişkiler ile dönülmüştür. Bugün Suriye’de aynı sancılar yaşanmakta ve Türkiye aynı Irak Kürdistan Federe yönetiminin kuruluş aşamasında olduğu gibi net tavrını belirleyememektedir. Suriye’deki Kürtlerin siyasal kazanımlar elde etmeleri durumunda bu husus tıpkı Irak’ta olduğu gibi Türkiye’nin lehine bir gelişme olacaktır. Ancak bunun için de Türkiye’nin Suriye Kürtlerinin kazanımları önünde engel olur görüntüsünden kurtulması gerekmektedir. Irak Kürtleri ile kurulan dostluğa kadar kaybedilen zaman Suriye Kürtlerinde de kaybedilmemelidir. Türkiye ve Kürtler doğru siyaseti uygularlarsa gelecek günler hem Kürtlerin hem de Türkiye’nin baharı olacaktır.
Sizce Kürt meselesi nasıl çözülür?
“Toplumun büyük çoğunluğu, ülkücü çevreler dahil çözümü arzulamaktadır.”
Öncelikle müzakere sürecinde tarafların samimi ve cesur olmaları, süreci iyi yönetmeleri gerekmektedir. Taraflar arasında yüz yıldır yaratılmış bir güvensizlik olduğu gözetilmelidir. Bu güvensizlikten dolayı çözümü istemeyen çevrelerin provokasyonlarından da daha kolay etkilenilmektedir. İktidar partisinin Meclisteki sayısal üstünlüğü, temsil oranı, Sayın Başbakanın güçlü lider konumunun çözüme olumlu etki yapacağına inanmaktayım. Ancak Sayın Başbakanın çevresinde ülkücü gelenekten gelen ve seçim bölgesi de milliyetçi olduğundan tekrar seçilme kaygısı taşıyan milletvekilleri ile tek parti anlayışıyla şekillenmiş bir kısım teknokrat ve bürokratlar ve milliyetçilik duyguları ön planda olan danışmanlar bulunmaktadır. Başbakanın sorunu çözmeye olan inancının bu şahıslarca olumsuz etkilendiğini gözlemlemekteyiz. Toplumun büyük çoğunluğu, ülkücü çevreler dahil çözümü arzulamaktadır. Silahla sorunun çözülemeyeceğini toplum kabul etmiştir.
Çatışma dönemlerinde çıkarılan TCK ve Terörle Mücadele kanunundaki Kürt sorununun tartışılmasını engelleyen yasa maddeleri kaldırılmalı, ifade özgürlüğü koşulsuz sağlanmalıdır. Kürt sorununun her yönüyle tartışılacağı bir ortam yaratılmalıdır. Silaha ve şiddete başvurulmadığı sürece ayrılmayı savunanların d, hi ceza tehdidi ile karşılaşmaması gerekmektedir. Fikirler özgürce tartışılmaya başlandığı zaman, Kürtler taleplerini ortaya koyabilecek gerçek bir müzakere ortamı yaratılabilecektir. Bundan sonra tarafların anlaştıkları ve anlaşmadıkları hususlar kamuoyu ile paylaşılır ve gerekirse referanduma gidilir. Elbette bu süreçte anayasa çalışmalarının da tamamlanması ve tüm vatandaşların eşit ve adil biçimde temsil edildiği, Kürtlerin taleplerinin güvenceye kavuşturulduğu bir anayasa yapılması gerekmektedir.
Başbakanın “PKK silahlarını teslim etsin, yurtdışına çekilsin” şeklindeki beyanının gerçekliği yansıtmadığı kanaatindeyim. PKK denilen 3-5 kişi değil. Büyük bir çoğunluğunun aileleri burada yaşıyor. Barışın sağlanması durumunda geçmişte yapılanların üzerine sünger çekilip 76 milyon insanın etnik ve dini inancı ne olursa olsun gönüllü beraberliğin sağlanması, toplumda eksikliğini gördüğümüz empati ve sempatinin tesisi gerekiyor.
Son olarak şunu söylemek istiyorum, başlatılan ve yarıda kesilen her süreç, halkları birbirine karşı kışkırtmaktan başka işe yaramadı. Bu sebeple bugün devam eden görüşmeleri önemsiyor ve destekliyoruz. Çünkü bu da sekteye uğrarsa onarılamaz bir hayal kırıklığı yaratacaktır. Baharın barışla gelecek yeni umutlara gebe olması dileğiyle…
(Hazırlayan: Behmen Doğu, Fatma Sancak, Züleyha Kahraman / Hür Bakış)