Sığınamayanlar kitabının yazarı Ercüment Akdeniz ‘Suriyeli Sığınmacılara Yönelik Algı ve Tutumlar’ raporunu Evrensel’e değerlendirdi.
Ercüment AKDENİZ
Önceki gün Ankara’da yayınlanan “Suriyeli Sığınmacılara Yönelik Algı ve Tutumlar” raporu, sığınmacılara bakışta memleketin ne kadar tehlikeli bir noktaya geldiğini gösteriyor.
Algı dediğimiz şey; diyalektik değil eğer maddi bağlantılarından kopuk ele alınırsa yanıltıcı sonuçlar verir. Dolayısıyla bu değerli araştırmanın sonuçlarını, neden-sonuç ilişkisi bağlamında değerlendirmekte fayda var.
Araştırmaya göre vatandaşların yüzde 76’sı Suriyelilere sempati duymuyor. Yüzde 49’u çok acıyor, yüzde 18 korkuyor, yüzde 14’ü tiksiniyor, yüzde 12’si ise nefret ediyor. Bütün bu rakamları üst üste koyduğumuzda; neo-Osmanlıcı “Ensarlık” söyleminin sığınmacılara dair acı gerçeklerin üzerini örtmeye yetmediğini görüyoruz. Hem Suriye’deki iç savaş hem de AB ile girilen pazarlık masasında, sığınmacıları sadece bir koz olarak gören egemen kafanın “toplumsal algı”ya yansıması başka nasıl olabilirdi ki? Bizzat Cumhurbaşkanı tarafından “Bana bak, daha ileri giderseniz bu kapılar açılır” diyerek AB’nin tehdit edildiği bir atmosferde ‘toplumsal algı’ verileri başka nasıl tecelli edebilirdi ki?
Tıpkı algı gibi ırkçılık da genetik bir süreğenlik olmadığına göre; araştırmadaki şu verileri de benzer bir neden-sonuç ilişkisi içinde ele almak gerekiyor:
Araştırmada katılımcıların yüzde 54’ü Suriyelilere karşı “toplumsal gösterilere” (siz buna ırkçı gösteriler deyin) katılmayı yerinde bulurken. yüzde 55’i de Suriyelilerin savaş bitmeden geri gönderilmeleri gerektiğini söylüyor. Suriyelilerin kamplara kapatılmasını savunanların oranı ise yüzde 76!
Bir dilim ekmeğe muktaç sığınmacıları Türkiyeli işçilere göstererek sınırsız sömürünün ve amansız rekabetin önünü açanlar ortaya çıkan bu tablonun baş müsebbipleridir. Yoksa masum duygulara sahip halk kitleleri, kendiliğinden, böylesi geri bir noktaya erişemezlerdi/erişemezler. Mazlum Suriyelileri “kaymaklı bir rant kapısı” olarak gören emlak tüccarlarını ve bilimum “kelle simsarları”nı da elbette bu müsebbipler listesinin altına eklemek gerek.
Ve elbette hülkümet ve sermayenin borazanlığını yapan medya tekellerini de atlamamak gerek. Ki zaten açıklanan araştırmanın en önemli verilerinden biri de bu başlığa ait. Bizzat Yeni Şafak, Sözcü, Sabah ve Hürriyet gazetelerinin adı verilerek sunulan örnekler, mülteci haberleri üzerinden toplumsal algının nasıl kötü yönlendirildiği ve nasıl manüple edildiğini gayet ne özetliyor. Muhalefeti milliyetçilik ve ırkçılık üzerinden dizayn etmeye çalışan Sözcü’nün attığı o kan donduran manşetleri de bir kez daha hatırlatmak lazım. Sonuç olarak raporla ortaya çıkan tablo, işçiler ve halklar arasında düşmanlığı körükleyen politikaların nerelere vardığını bir kez daha test ederek önümüze seriyor. Özetle, Suriyelilere bakışta vardığımız yer tehlikeli bir yerdir ve sendikalar, emek örgütleri, aydınlar, demokrasi güçleri bu araştırmalardan kendi paylarına da sonuçlar çıkarmalıdır.