Mucize algımız tamamen sahip olduğumuz beceri dağarcığı ile ilişkili.
Yarattığımız süper kahramanlar genellikle uçabilen, duvarların arkasını görebilen, hiç yorulmayan karakterler oluyorlar.
Çünkü bizim türümüz uçamıyor, ışığın geçemediği yüzeylerin arkasını göremiyor ve eylemlerini sürdürebilmek için besin ve solunum yoluyla enerji elde etmeye mecbur.
Örneğin yüzeylerden havalanabilen ve havada süzülebilen bir canlı türü için uçmak süper güç değildir.
Bir guguk kuşu için Süpermen bizim için olduğu kadar mucizevi değildir.
Bir goril için Batman’in kuvveti o kadar da şaşırtıcı ve “Vay Be!” tepkisi vereceği düzeyde olmayabilir.
Mucize ve olağanüstü tanımlarımızı o anda sahip olmadığımız özellikler oluşturur.
Bir bonobo maymuna insanların sahip olduğu konuşma kabiliyeti mucizevi gelebilir.
Sahip olduğumuz özellikler ile bazı canlılara göre oldukça mucizevi bazı canlılara göre gayet sıradan bazı canlılara göre de eksiğiz.
Gerçi işin aslı canlı evriminin “yerden gökyüzüne ulaşmak”, “yürümekten uçmaya terfi etmek” gibi bir nihai hedefi yoktur.
Bir canlı sahip olduğu özellikler seti ile hayatta kalmaya devam edebiliyorsa hayatta kalmaya devam edebiliyor demektir.
Bu da onu en az diğer hayatta kalabilen canlılar kadar “yeterli” kılar.
Doğa için “uçmak” “yürümekten” daha havalı veya gelişmiş bir beceri değildir.
Çünkü bunun daha yüzmesi var, sürünmesi var… var da var.
Canlılar çevrelerini sarmalayan ortamın fiziksel haline göre çeşitli hareket desenleri gerçekleştiriyorlar, bu kadar.
İşin daha da can alıcı kısmı aslında şu:
Uçmak – bizim tanımımız ile fiziksel hali gaz olan ortamlar içerisinde katı yüzeylere tutunmadan ilerleyebilmek – yürümenin “ötesinde”, yürümenin bir “üst modeli” değildir.
Yürümek oynadığınız oyunun ilk seviyesi, uçmak da o ilk seviyeyi başarıyla tamamlayınca kazandığınız ikinci seviye bir nitelik değildir.
İnsan türü olarak uçmaya bu kadar özeniyor olmamızın bazı sebepleri mevcut:
- Katı yüzeyden temasınızı kestiğiniz zaman sizin ve çevrenizdekilerin algısı ile “yukarı” doğru mesafe katetmiş oluyorsunuz. Bu da görü alanınızın tarayabileceği toplam alanın fazlalaşmasını ve rakiplerinize karşı üstünlük kurmanızı sağlıyor. Rakipleriniz size karşı savunmasız kalıyor. Konumsal avantaj.
- Uçabiliyorsanız içinde hareket edebileceğiniz yeni bir harita var demektir. Bu da sizden daha ufak ve dar bir haritada sıkışmış rakiplerinize göre size çok büyük bir otorite sağlar.
Aslında yaşamlarımız boyunca arzuladığımız, özendiğimiz, peşinde koştuğumuz her şey birbirimize üstünlük kurmak ve kazanmak ile bağlantılı.
Fakat bu evrimin kendisinin kazanç ve kayıp üzerine inşa edilmiş, “belirli bir amacı olan bilinçli bir yazılım” olduğu anlamına gelmez.
Evrimin bir amacı yoktur.
“Canlıların birbirlerine üstünlük kurma çabaları” olarak nitelendirdiğimiz içgüdüleri ve davranış kalıpları esasında hayatta kalmayı arzulamalarından kaynaklanan şuurlu uğraşılar değillerdir.
https://evrimagaci.org/blog/hayatta-kalmak-istemek-seklinde-bir-durtu-yoktur-16302
Yukarıda sunulan sebeplerin hiçbiri uçmanın yürümekten veya sürünmekten daha “nitelikli” veya “üstün” bir yeti olduğunu ispatlamaz.
Zira unutmamalısınız ki evrende başka bir “şey” ile etkileşime geçmek istiyorsanız o “şey”in bulunduğu ortam ile de etkileşime geçebiliyor olmalısınız.
Uçan canlıların çok büyük bir çoğunluğu aynı zamanda yürüyebiliyorlar da, katı yüzeyler ile etkileşime geçebiliyorlar. Zaten uçabilen bir çok canlı yaşamlarını sürdürebilmek için mutlaka bir noktada katı bir yüzey ile temasa geçebilmek zorundadır. (Konmak)
Fakat bir kartal birçok deniz canlısı için bir tehdit arz etmeyecektir. (Eğer söz konusu deniz canlıları sığ sularda veya yüzeye aşırı yakın yaşayan, ufak boyutlu türler değiller ise)
Veyahut 70 milyon yıl öncesinde kanatlı bir dinozor toprak diplerinde veya mağaralarda yaşayan kemirgenler için de tehlike oluşturmuyordu.
Doğada sıradan ve mucizevi olaylar şeklinde iki ayrı alt kategori yoktur.
Sadece bir şeyler vardır.
O bir şeyler farklı bakış açıları tarafından farklı farklı algılanır.