Taksim Yayalaştırma Projesi ve Topçu Kışlası Projesi kapsamında Gezi Parkı’nda bulunan ağaçların kesimi ile başlayan Gezi direnişi, dört yılı geride bıraktı. ‘Karolsun bağzı şeyler’ diyen duvar yazılarıyla bir direniş sembolü haline gelen Gezi direnişi, kazanımlarıyla, kayıplarıyla dünya tarihine de adını direnişle yazmayı başardı. ‘Kırmızılı Kadın’ gibi sembolleşmiş isimleri de yer alan Gezi direnişinde, onlarca polis saldırılarında insan bedenlerinin bazı uzuvlarını yitirirken, Berkin Elvan, Ali İsmail Korkmaz gibi gencecik isimler yaşamını yitirdi.
Orantısız polis şiddetinin yoğun yaşandığı süreçte, AKP’nin Taksim’i dönüştürme projesine karşı farklı ideolojilere sahip olan binlerce kişinin yer aldığı Gezi direnişi, kendisinden sonraki yıllarda da yarattığı ruhu yeşertmeye çalıştı. Dört yılı değerlendiren direnişin önemli isimlerinden Taksim Dayanışması Sözcüsü Mimar Mücella Yapıcı, “Gezi niçin hafızalara bu denli kazındı? Yakın tarih için Gezi direnişi neden önemli?” gibi soruları gazete Şûjin’e yanıtladı.
‘Gezi onurlu bir direniş öyküsüdür’
Gezi direnişinin Türkiye toplumsal tarihine kazınmasını değerlendiren Mücella, hafızalara kazınan en önemli şeyin farklı renklerin bir arada olması olarak yorumladı. “Gezi’yi düşündüğümüzde Türkiye’nin toplumsal tarihine son derece onurlu direniş öykülerini bıraktı” diyen Mücella, Türkiye toplumunun her kesiminden insanın kendi yaşamına, emeğine dair hayatlarında belki de ilk kez kamusal bir alanın korunması için direniş sergilediğini ve bunun değerli bir anlam taşıdığını belirtti.
‘Toplumsal tarihin hafızasına yazıldı, silinmeyecek’
Orantısız polis şiddetine karşı direnişçilerin barıştan yana tutumlarının olduğunu hatırlatan Mücella, “Bütün bu direniş halinin arkasında uygulanan şiddete karşı, o itiraz sesleri yükseltilerek, bu hareket bu kadar şiddete rağmen barışı ve kardeşliği savunan bir yerden bir araya geldi. Türkiye’nin çok sayıda ilinde bu direnişin sergilenmesi kolay kolay toplumun hafızasından silinmeyecek ve toplumsal tarihimizde de böyle olacak ve silinmeyecek. Ben sadece Türkiye için değil, dünyanın toplumsal tarihinde de çok onurlu bir yer tutacağına inanıyorum. Bir de bu toplumun tarihini direnişlerle doludur” dedi.
‘AKP Gezi’yi kriminalize etmeye çalışıyor’
Aradan geçen dört yıla rağmen toplu bir muhalefetin hemen arkasında yeni bir ‘Gezi ruhu’ aranmasını da değerlendiren Mücella, son olarak Kanun Hükmünden Kararnamelerle (KHK) işlerinden edilen ve açlık greviyle diren Nuriye Gülmen ve Semih Özakça’nın tutuklanmasına da dikkat çekti. Suçlandıkları ‘Gezi’ vurgusunu hakkında Mücella, şöyle devam etti:
“Toplumsal olaylar geriye dönüldüğünde ne hafızalardan silinir ne de aynen cereyan ederler. Hepsi o anın dinamiğine bağlıdır. İktidar tarafından bu kadar ‘Gezi ruhu’ aranması, hem bir toplanma halinin olmaması nedeniyle Gezi’yi bitmiş gibi gösteren bir hayal kırıklığı, ‘Hadi canım sen de Gezi oldu da ne oldu’ hali yaratma derdi, hem de Gezi’yi kriminalize yaratma hali. AKP bir taşla iki kuş vurmak istiyor sürekli. Bir konuyu ortaya atarak Gezi’ye atıfta bulunuyor ve direnişi kriminalize etmek istiyor.”
‘Şiddeti azmettiricilerin de yargılanması talebimizdir’
Gezi direnişini her yıl bir yıl dönümü şeklinde anmadıklarını belirten Mücella, “Ben Gezi’yi başı sonu belli olmayan bir süreç olarak görüyorum” dedi. Taksim Dayanışması olarak taleplerinin olduklarını aktaran Mücella, “Parkta bulunan ağaçların sökülmesiyle başlayan ve parka toplu kışlası inşası yapılmasına karşı kurulmuş ve şu anda 218 bileşeni olan daha da büyüyen bir dayanışmamız var. Bu dayanışma bir takım talepleri var; polis şiddetinin bitmesi, gaz bombalarının yasaklanması, meydanların özgür bırakılması, şiddete, ölümlere ya da yaralanmalara neden olan sorunların ve azmettiricilerin yargılanması gibi taleplerimiz var” dedi.
Taleplerinin yerine getirilmediğini de söyleyen Mücella, açılan davalarının bazılarının cezasızlıkla sonuçlandığı aktardı.
‘Geldiğimiz noktada anıtı bile gözaltına alıyorlar’
’Meydanları özgürleştirmek’ taleplerinin olmasına rağmen bu talebin aksine meydanların yarı açık cezaevine dönüştüğünü anlatan Mücella, hükümetin meydanları istediğinde açtığını istemediğindeyse kapalı tuttuğunu hatırlattı. Mücella, “Hatta geldiğimiz noktada anıtlar bile gözaltına alınıyor; Yüksel Caddesi’nde İnsan Hakları Anıtı gibi. Onun için henüz daha direnişimiz bitmedi, taleplerimiz yerine getirilmedi. Demek ki bu talepleri biz bir gün seçerek kendimize tekrar duyuruyoruz. İkincisi çok ciddi kayıplarımız var. Kazançlarımız var, birbirimizi kazandık, Gezi’yi kazandık, çok güzel bir tarih kazandık ama kayıplarımız var” diye konuştu.
‘Yaşamını yitirenler anısına bir araya geliyoruz’
Mücella son olarak, “Biz hala taleplerimizin arkasındayız. Yaşamını yitirenlerin anısına hiçbir şeyi unutmadık. Ve onlara mesajımız; daha güzel, daha barışçıl, doğadan yana, insandan, iyilikten yana bir dünya için 31 Mayıs’ta bir araya geliyoruz” dedi.