Kimilerine göre Sadrettin Sarıkaya’nın attığı adımla ortaya çıkan devlet krizinde abartılacak bir şey yok. Kırk yılın çirkin tortularını barındıran MİT, nihayet soylu bir biçimde hesap verecek ama bazı kişiler “başlarına MİT’çi kesildiğinden” bu kutlu faaliyet tamamına eremiyor gibi davranıyorlar. Aynı kişiler hükümetin açılım politikalarını sorgulamaya kadar giden bu girişim ile cemaat kelimesinin yan yana gelmesinden de rahatsız.
Beni ise hem cemaate yönelik tasfiyeci niyetler rahatsız ediyor, hem de cemaate yaslanılarak yapılan güç gösterileri.
Doğru, devlet, emniyetindeki ve yargısındaki simalara karşı bir ayrıştırma ve arındırma harekâtı içine girerse bu kısa zamanda cadı avına dönüşür, zulüm söz konusu olur, bu tutum tabana anlatılamaz ve ülke yönetilemez olur.
Öte yandan, aidiyet duygularımız havaya bakıp ıslık çalmamıza neden olmamalı. Hürmeti fazlasıyla hak eden anne babalarımıza kafa tutabiliyorsak, bize anlamlı bir dünyanın penceresini açmış olan manevi akrabalarımıza da dönüp “Bu işler nasıl işler?” diye sorabilmeliyiz. Bunu yapmaktan geri düştüğümüz anda, anlamlı bir topluluk olmaktan çıkar, anlamsız bir yığına dönüşürüz.
Bugün “cemaat” kavramı, elde kitap dolaşan, insanlığa hizmet için birçok fedakârlığa katlanan ihlaslı kitlelerden çok, belli bir ülke ve bölge tasavvuru, belli bir iç ve dış siyaset vizyonu için örgütlü ve ortak bir şekilde hareket eden belli bir baskı grubunu tanımlamak için kullanılıyor. Yeni Türkiye’nin oluşumundaki katkılarını anarken de, baskının dozunu kaçırdığı anlara ışık tutarken de, görmezden gelinemeyecek, rolü yadsınamayacak bir unsur. İsminin geçtiği her an yere yatıp ölü taklidi yapmak hem ciddiyetsizlik oluyor, hem de siyasi ve sosyolojik bir hakikati çarpıtmak…
Mesele yüzleşme olsaydı eğer, herhalde daha önceki dönemlerden başlanırdı bu hesaplaşma işine.
Mesele “MİT’in arınması” olsaydı eğer, Sadrettin Sarıkaya’nın, atacağı adımlar konusunda amirlerini bilgilendirmesi gerekmez miydi diye sormamız gerekiyor. İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı Çolakkadı’nın da, Adalet Bakanlığı’nın da atılan adımları basından öğrenmesi, işlendiği iddia edilen suçlarla orantılı büyüklükte değil.
“MİT’çiler Oslo görüşmesi için çağrılmadılar ki, sebep bazı MİT elemanlarının KCK üyesi gibi davranırken suç işlemeleridir, ne yani bu az bir şey midir?” deniliyor. Mesele Oslo görüşmesi değilse, neden KCK içindeyken suç işlediği iddia edilen MİT’çilerin bizzat kendileri çağrılmadı da, bilgisine başvurulmak suretiyle bile değil, “şüpheli” sıfatıyla Hakan Fidan, Emre Taner ve Afet Güneş çağrıldı o zaman?
Eğer amaç MİT’in arınması ise, bunun yöntemi fincancı katırlarının kulakları dibinde top patlatmak mıdır, filleri zücaciyeye sürmek midir?
“Generaller yargılanırken iyiydi de sıra MİT’e gelince mi kötü oldu?” diye soranlar var. Generalleri darbe yapmaya teşebbüs etmek, andıç yayınlamak gibi seçilmişlerin iradesini bloke etme girişimlerinden yargılıyoruz diye biliyorum. Oysa birkaç MİT görevlisini, hem de Kürt meselesinin halli için siyasi otoritenin verdiği kararlardan dolayı infaz etmeye çalışmak, yine yeniden seçilmişlerin iradesine darbe vurma görüntüsü veriyor.
Asıl mesele içeride büyük bir sosyal yapıya, dışarıda geniş bir networke sahip olan hareketin hem iç hem de dış siyasete nüfuz etme talebi. Bu noktada Ali Bulaç’ın, iktidarı kaynakları temellük etmekten vazgeçip “paylaşmaya” davet eden “Fitne” başlıklı yazısını hatırlatmak isterim.
Tabii artık gündemde şu sorular da var:
Suriye’yle ilgili meselede Türkiye’den daha farklı talepleri olan, İran’a olası bir saldırıda Türkiye’nin çekinik tutum sergilemesini garanti almaya çalışan ABD mahreçli çevreler ve İsrail, MİT’i istedikleri forma uygun hale getirmeye çalışıyor olabilirler mi?
Söz konusu güçler emniyet ve yargıdaki karar alma süreçlerine “hukuk devletinin gereği”, “şeffaflık”, “MİT’in aklanması” gibi ikna edici pembe kavramlar üzerinden sirayet ederek, onları kendi amaçları doğrultusunda manipüle ediyor olabilirler mi?
★
Fethullah Gülen yurda döndüğü an, bu sorular da cemaat hakkında üretilen diğer “mit”ler de kendiliğinden son bulur. Keşke dönebilse.
(HT)