Bu memlekette yaşayan Türk, Kürt, Ermeni, Rum, Alman çocuklarına her sabah “Türk’üm, doğruyum, çalışkanım” dedirten “Andımız”ı incitici bir işgüzarlık olarak gördüğümü daha önce de yazdım. Ama Atatürk’ün Gençliğe Hitabesi kalksın mı, kalkmasın mı diye bir tartışma dönüyor, devlet erkanı tartışmayı destekliyor ve benim aklıma gelen tek bir şey oluyor: Atatürk’ün Gençliğe Hitabesi’nin sorunsuz olduğu söylenemez. Ama Kemalizmin bütün kurumlarıyla, bürokratik mirasıyla yüzleştik de geride bir “Gençliğe Hitabe” mi kaldı? Gençliğe Hitabe kötü, çevresi iyi mi?
Askeri vesayetin ve Ergenekon tipi faaliyetlerin sivil siyaseti bloke etme girişimleri için Atatürkçülüğü kullandıklarını bir anlığına unutarak bakalım ve soralım: Gençliğe Hitabe’deki hangi kavram ya da vurgu, Başbakan’ını sadece “Yedi düvele meydan okuyor yiğidim” nidalarıyla seven bu milleti gerçekten rahatsız ederdi?
En temel hattı nedir Atatürk’ün Gençliğe Hitabesi’nin? “İşgal tehdidine, ülkeni yakacak, yıkacak, çökertecek müdahalelere karşı uyanık olunuz” mesajı değil mi? Peki bu ülkede, devleti, ülkeyi müdafaa etme, parçalanmadan bölmeden tutma fikrini ucuzlatmış AKP’li, MHP’li, CHP’li kesim, grup gösterebilir misiniz? Hayır. Sadece hepsinin reçetesi farklıdır.
“Tehlike” addettikleri unsurlar farklıdır.
“Dahili ve harici” bedhahlar (düşmanlar) vurgusunun içi, iç düşman tahtına malzeme temin etmek isteyenler tarafından yıllarca “dindarlar” ve “Kürtler” olarak dolduruldu. Lakin EMASYA protokollerinin, “Kırmızı Kitap”ların imal edildiği bir diyarda iç düşman tanımını Gençliğe Hitabe’nin yaptığı iddia edilemez. Dahası ve acıklı olanı, “iç düşman” tarifinin bugün de terörist ve teröre destek verenler adı altında yeniden üretiliyor olması, milletin de gıkını çıkarmamasıdır.
Harici bedhahlara gelince… Bu ülkede gözünü bu coğrafyaya dikmiş olan savaş baronlarının yarattığı psikolojik baskıya dair önemli bir popüler kültür fantezisi olan “Metal Fırtına” adlı kitap birkaç milyon satalı daha birkaç yıl oldu. Hatırlarsınız, bu kitabı okuyan milletvekilleri bile söz konusu “distopya”dan ne kadar etkilendiklerini söylemekten çekinmiyorlardı.
Kurtlar Vadisi’nden hallice, abartılı bir harici bedhahlar romanıydı. Ayrıca anketlerden en sevilmeyen ülke, ABD çıkıyordu.
Ne tesadüf… Düşmanların bütün dünyada emsali görülmemiş bir galibiyetin mümessili olabilecekleri, cebren ve hile ile ülkeyi işgal ediyor ya da sömürüyor olabilecekleri ihtimaline de dikkat çekiliyor hitabede.
Emsali görülmemiş galibiyetin mümessili, Atatürk hayatta iken bir başkasıydı. Atatürk’ün ölümünden çok sonra, egemenliğini tehdit eden bağımsız yönetimleri engellemek için uzun süre birçok ülkede CIA aracılığıyla darbeler gerçekleştirmedi mi emsali görülmemiş galibiyetin mümessili? Sonra cebiri gitti ama hilesi kalmadı mı? National Endowment for Democracy’nin kurucusu Allen Weinstein, “Bugün bizim açıkça yaptıklarımız 25 yıl önce CIA tarafından gizlice yapılıyordu” demedi mi? Bütün dünya kardeş oldu, avantajlı devletin avantajsız olanı yönetme, kavrama ve kapsama arzuları bitti tükendi, tek sorun Gençliğe Hitabe mi?
Sömürüye bazen yerli iktidar sahiplerinin de katılabileceği, şahsi menfaatlerini millet menfaatlerinin önüne geçirebilecek yönetimlerle karşılaşabileceğimiz ve fakirliğe düşüp harap olabileceğimiz ihtimali de zikrediliyor. Ölçü “fakirlik”, “harap ve bitap düşmek” olarak konulmuş. Ki bugün bu teşhis orta sınıfın imkânlarının artmasına ya da azalmasına bakılarak yapılmakta. Orta sınıfın işleri yolundaysa, memleketin batmadığı ya da satılmadığı algısı perçinlenir. Tartışmalı da olsa, kolay kolay eskiyecek bir ölçü değil.
Hayır, ben şunu anlamıyorum…
Kemalizm ile yüzleşilecekse yığınla malzeme var, Kurtuluş Savaşı ile ilgili önemli detaylar, İstiklal Mahkemeleri, düşmanı denize mi döktük yoksa aslında İngilizler Yunanlıları sattı mı meselesi, Atatürk’ün yakın arkadaşlarının tasfiye gerekçeleri, hamasetten arınmış objektif bir Atatürk profili… Bunlar dururken kimi eğri, kimi doğru yerden de olsa millet algısıyla en az çelişen “Hitabe”nin tartışmaya açılması, yeni bir toplum mühendisliği midir, öylesine bir artistlik midir, artık siz karar verin.
Bu memlekette yaşayan Türk, Kürt,Ermeni, Rum, Alman çocuklarına her sabah “Türk’üm, doğruyum, çalışkanım” dedirten“Andımız”ı incitici bir işgüzarlık olarakgördüğümü daha önce de yazdım.
Ama Atatürk’ün Gençliğe Hitabesi kalksın mı,kalkmasın mı diye bir tartışma dönüyor,devlet erkanı tartışmayı destekliyor ve benimaklıma gelen tek bir şey oluyor: Atatürk’ün Gençliğe Hitabesi’nin sorunsuz olduğu söylenemez. Ama Kemalizmin bütünkurumlarıyla, bürokratik mirasıyla yüzleştik de geride bir “Gençliğe Hitabe” mi kaldı?
Gençliğe Hitabe kötü, çevresi iyi mi?
HT