Hüseyin Aygün
Mazhar Eymür 25 Eylül 1900 tarihinde Yunanistan Serfice’de doğar, babası Orduyu Hümayun Serfice 11. Alay 1. Tabur Kolağası Sıtkı Efendi’nin 1903 yılında vefat ederek Selanik’te Honaç camii civarında defnedilmesi üzerine annesi ile İstanbul’a yerleşir. Sonra Kuleli Askeri Lisesi’ne girer.
1919’da asteğmen, 1920’de de teğmen olmuştur. Çocuklarına, “ilk subay çıktığında, tüfeğin süngü takılmış boyunun kendisini geçtiğini” anlatır. Zor ve sıkıntılı bir gençlik çağı geçirir, ailesinin geçimini yüklenir. 24 Eylül 1921 ile 23 Ağustos 1923 yılları arasında İstiklal Harbi’ne iştirak eden Eymür, kırmızı şeritli “İstiklal Madalyası” alır.
1936’da Önyüzbaşı olan Mazhar Eymür, Dersim Harekâtı için İstanbul Haydarpaşa Garı’ndan ayrılırken arkadaşları ile toplu bir şekilde çekilen fotoğrafın arkasında “tarih 25 Mayıs 1938” yazar.
Yine “fotoğraf arkalarına göre”, “27 Mayıs 1938’de Elazığ’da Fırat Lokantası’nda”, “30 Mayıs 1938’de Elazığ’da Çadırlı Ordugâhta” ve “15 Temmuz 1938’de Pülür’de” yazmaktadır.
Bu bölgede çekilen diğer fotoğrafların arkasında: “Kodi Deresi”, “Kodi Deresinden Pülür’ün görünüşü”, “Hozat Mezarlığı”, “Ovacık Mezarlığı”, “Pülür çocukları”, “Yüzleri hep kapalı gezen Kürt kadın tipleri”, “dehalet eden bir kafile”, “Seyit Rıza’nın evi”, “Pülür”ün eski ağalarından Budala”, “Şam uşağı başlarından birkaç tip”, “Munzur suyundan geçerken” ve “meşhur Dajık Baba’” gibi notlar düşmüştür.
∗∗∗
Servis hayatı 1940 yılında Kırklareli’nde başlar. Daha sonra İstanbul Merkez Şefliği’nde görevlendirilir. 1943-1946 yılları arasında Erzurum’da görev yapar. 1946 yılında tekrar İstanbul’a döner. İstanbul Merkez Şefliğinin Teknik Bürosu’ndaki görevi iki sene sürer.
“Sert mizaçlı” ve “duygularını belli etmeyen” bir karakter olarak Mazhar Eymür’ün babasının nasıl öldüğü konusunda bir bilgiye ulaşamadım. Ancak bu tarihte Balkanlar kaynamaktadır. Tabur Kolağası olan Sıtkı Efendi’nin Balkanlar’da Rum, Sırp veya Bulgar çetelerince öldürülmüş olma ihtimali de var.
Mehmet Eymür, 12 Eylül’den sonra, MİT’in yasal olarak sorgu yetkisi olmadığı halde, bizzat onun girişimleriyle insanlar hapishanelerden alınmış, Gölbaşı’na götürülmüş, burada aylarca bizzat onun işkenceli sorgularından geçirilmiştir. İşkence kurbanları, Dündar Kılıç’tan Behçet Cantürk’e ve diğer ünlü kişilere uzanmaktadır.
∗∗∗
Torun Eymür, Arnavutköy’den Kızıldere’ye, Ziverbey Köşkü’nden 12 Eylül’e, sola ve sosyalistlere kan kusturan bir figür olmakla kalmamış; bu yakınlarda yargısız infazları ve işkenceleri gururla savunmaktan da geri durmamıştır. (T24 röportajı, Gökçer Tahincioğlu, 5.11.2021).
Peki, Eymür “babasının Dersim faaliyetleri” hakkında neden herhangi bir şey yazmamıştır? Babasının Ankara, İstanbul, SSCB ve “Demirperde ülkeleri” faaliyetleri, 27 Mayıs ve emeklilik dönemi hakkında -ondan dinledikleri dahil olmak üzere- önemli değerlendirmeler yapan, bilgiler veren Eymür’ün Dersim bahsinde hiçbir şey söylememesi nasıl yorumlanabilir?
Babasının, “devlete 50 yıl 10 ay hizmet ettiğini” söyleyen Mehmet Eymür, Dersim 1938 sayfasında neden susmuştur? Dersim’in Hozat ve Ovacık kasabalarında geçen 4 aylık mesai, neden Eymür’ün “hatıraları”nda yer almamaktadır?
Ankara’da Kavaklıdere’deki evlerinde yaşayan ve Dersim’den getirilmiş bir “kayıp kız” olan Emine’yi neden hiç anlatmamıştır? Muhtemelen bu kız, Mehmet Eymür’e -büyük bir mutlulukla anlattığı- o çocukluk yıllarında arkadaşlık etmiştir. Peki Emine’ye ne olmuştur?
Yoksa bu “sessizlik”, Dersim 1938’in, geçen yüzyılda Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en kanlı sayfası olmasından mıdır?