ADANA (DİHA) – Türkiye’de giderek yükselişte olduğunu belirttiği “İslami faşizm”in ve DAİŞ benzeri çeteleri engellemenin tek yolunun mazlumların birliğinde ve ayaklanmasından geçtiğini belirten Anti-kapitalist Müslüman yazar Mehmet Lütfi Özdemir, adaletsizliğin ve zulmün olduğu her yerde direniş ve devrim şartlarının oluştuğunu belirterek, “Mazlumlar ayaklanmadıkça, zalimler diz çökmez” dedi. Cizre’de, Sur’da, Silopi’de yaşananları ise Kerbela’ya benzeten Özdemir, buna sessiz kalanlara, özellikle de “Gezi Parkı olaylarında bu devletin gerçek yüzünü gördüm” diyenlere ise “Neredesiniz?” diye sordu.
AKP hükümetinin sarıldığı savaş ve soykırım uygulamaları sonucunda Kürdistan’da devlet güçlerince hemen her gün yeni bir vahşete imza atılıyor. 2015’in yazında görüşüldüğü ve 30 Ekim 2014’te yapılan MGK toplantısı ile birlikte derinleştirilmesi kararı verilen savaşla birlikte Diyarbakır, Suruç ve Ankara katliamları peş peşe geldi. 24 Temmuz’da ise Medya Savunma Alanları’na kapsamlı bir hava operasyonu yapan AKP, 12 Ağustos’ta ilk olarak Muş’un Varto ilçesinde ‘sokağa çıkma yasağı’ ilan ederek yapacakları katliamlara farklı bir boyut getirdi.
Varto’nun ardından bu yasaklar Kürdistan’ın birçok kentine yayılırken, son olarak devlet güçleri Şırnak’ın Cizre ilçesinde 100’ün üzerinde yurttaşı vahşice katletti.
Kendisi de devreye konulan bu katliamlardan biri olan Suruç Katliamı’nda yaralanan, “Tanrı’ya Raporlar”, “Allah, Ekmek, Özgürlük” ve “Rıza Şehri” kitapların yazarı Vicdani Retçi ve Anti-kapitalist Müslüman aktivist Mehmet Lütfi Özdemir, AKP’nin Kürdistan’da yürüttüğü bu savaşı ve buna sesiz kalan Müslümanların durumunu değerlendirdi.
‘Sessizlik, ikiyüzlülüktür’
Sözlerine Küba Devrimi’nin liderlerinden Ernesto Che Guevara’nın “Yapılması gereken direnişçilere şans dilemek değil. Onların kaderlerine iştirak etmektir. Onlara ölüme ve zafere kadar eşlik etmektir” sözlerini hatırlatarak başlayan Yazar Özdemir, bugün kendisine ‘Müslüman’ım’ diyen herkesin mazluma kimliğini sormadan onun yanında yer alması gerektiğini söyledi.
Özdemir, bu nedenle de her şeyden önce İsrail kuşatmasındaki Gazze’de yaşamını yitiren Yahudi asıllı bir Amerikalı olan Rachel Corrie’nin dediği gibi “Zulüm bizdense, ben bizden değilim” şiarıyla hareket edilmesi gerektiğinin altını çizdi.
Bugün egemenlerin elindeki İslam algısının “din kardeşliğini”, Kürdistan’daki katliamları gizlemek için kullandığını söyleyen Özdemir, buna karşı İslamın özünde olduğu gibi her zaman ezilenlerin, mazlumların yanında yer alınması gerektiğini ifade etti. Aynı egemen siyasal İslamcı anlayışın yıllardan beri Filistin’de, Suriye’de, Afganistan’da ve diğer birçok Müslüman ülkede, Müslümanlara yönelik girişilen katliam politikalarını kendi çıkarları doğrultusunda kullanarak malzeme haline getirdiğine işaret eden Özdemir, yanı başlarında yüzyıllardır kardeş olarak gördükleri Kürtlere yönelik katliam politikalarına sessiz kalışlarını ise “ikiyüzlülük” olarak değerlendirdi.
Gezi’de devletin gerçek yüzünü gördüm diyenler neredesiniz?’
Yine Cizre’de, Sur’da, Silopi’de ve Kürdistan’ın birçok yerinde insanların katledilmelerini, günlerce aç susuz bırakılmalarını ve burada yaşayan insanların “su” diyerek can vermelerini Kerbela’ya benzeten Özdemir, tüm yaşananlara sessiz kalanlara ise özellikle de “Gezi Parkı olaylarında bu devletin gerçek yüzünü gördüm” diyenlere “Neredesiniz?” diye sordu.
Kürtlerin Gezi sürecinde İstanbul, Ankara, İzmir, Adana, Diyarbakır kısacası her yerde ayaklandığını, kardeşliğin gereğini yaptığını hatırlatan Özdemir, şimdi sıranın artık kendilerini Kürtlerin kardeşi olarak gören diğer halklarda olduğunu vurguladı.
Özdemir, barış içinde adil ve eşit bir şekilde yaşayarak, yeryüzü cenneti oluşturulmak isteniyorsa artık herkesin taşın altına elini koyması gerektiğini kaydetti. Aksi halde Türkiye’de yükselen faşizmin, özellikle de İslami faşizmin başka türlü yenilemeyeceğini dile getirdi.
‘İslami faşizmi engellemenin tek yolu…’
Özdemir, Türkiye’de özellikle son zamanlarda giderek yükselişte olduğunu belirttiği İslami faşizmin ve DAİŞ benzeri çeteleri engellemenin tek yolunun mazlumların birliğinde ve ayaklanmasından geçtiğini de söyledi. Özdemir, “Mazlumlar ayaklanmadıkça zalimler diz çökmez” dedi.
DAİŞ’çi çetecilerin Bakur’da ‘Esadullah Timi’ vari örgütlenmelerle Kürtlere saldırmasının nedeninin, DAİŞ’in Rojava’da kaybettiği savaşın intikamını almak istemesinden kaynaklandığını dile getiren Özdemir, Rojava’da büyük bir yenilgi alan DAİŞ çetesinin Bakur’da da akıbetinin aynı olacağını söyledi.
‘Direniş büyütülmeli’
Kürdistan’da yürütülen kirli savaşa ve orada yaşayan yurttaşların yaşadıkları sıkıntılara atıfta bulunarak, yoksulluğun, adaletsizliğin ve zulmün olduğu her yerde direniş ve devrim şartlarının oluşmuş olduğunu ifade eden Özdemir, öz savunmanın meşruluğuna dikkat çekti.
Devletlerin ve iktidarların bütün soykırımcı, tabiat düşmanı ve katliamcı politikalarının boşa çıkarılmasının hayati öneminden söz eden Özdemir, bunun da yegane yolunun ezilenlerin ve mazlumların birlikteliğinden geçtiğini vurguladı. Özdemir, buradan hareketle de mevcut direnişlerin biran önce büyümesi ve genişlemesi gerektiğini belirterek, tüm vicdanlı, devrimci ve Müslüman insanların bu direnişe destek vermesi gerektiğini söyledi.
‘Sömürü düzeni yıkılacak’
Suruç Katliamı’nda çok sayıda yoldaşını ölümsüzlüğe uğurladığını ifade eden Özdemir, “Bunlar bizi Suruç’ta, Ankara’da katlettiklerini düşünüyorlar ama bizi varlık sahnesine çıkaran bir hakikat söz konusu. Ama onlar biz devrimcileri öldürdüklerinde normal bir insanı öldürdüklerini zannediyorlar. Ya da bir ağaç kestiklerinde sadece ağaç kestiklerini zannediyorlar ya da bir doğayı yok etmeye giriştiklerinde doğayı katlettiklerini zannediyorlar. Aslında hakikate savaş açtıklarını farkında değiller. Bu yüzden bilinçsizler ve şuursuzlar yalan düzeni içinde yuvarlanıp gidiyorlar. Mezarlarına girecekleri ana kadar sürecek bir oyun içindeler. Ama biz bu oyunları bozacağız elbet bir gün hak galip gelecek zaten batıl yıkılıp gitmeye mahkumdur. Bu devletler bu sömürü düzeni yıkılıp gitmeye mahkumdur” dedi.
Devrimci ruhu, “Bedreddin’leşme”, politik anlamda anarşist bakış açısıyla hareket etmeyi de “Mansur’laşma (Hallacı Mansur)” olarak yorumlayan Özdemir, son olarak bu iki anlayışın ortaklığını da kalbin ve aklın ortaklaşmasına benzeterek, hem kalbin aklına, hem de aklın kalbine ihtiyaç olduğunu söyledi.
(DİH)