Dünyada faturası olmayan hiçbir mal, hizmet olmadığı gibi, hiçbir politika da yok.
Hele bu tutum, politikanın sahibi hükümetse fatura o politikayı yürüten hükümete olduğu gibi, ülkeye, halka da çıkıyor. Hatta sermaye hükümetleri, bu kendi eylemlerinin sonucu çıkan faturayı halka yıkmayı bir hükümet becerisi olarak yutturmayı başarmaktadırlar.
AKP Hükümetinin hamasete, çarpıtılmış tarih anlayışına ve uluslararası sermaye merkezlerinin ve emperyalist ülkelerin stratejisine hizmeti amaçlayan dış politikasının faturası da giderek büyüyor.
Bu fatura şimdilik ekonomi ve politika başlıkları altında biçimlenmektedir.
Faturanın ekonomiyle ilgili boyutuna Suriye ile yapılan 5 milyar dolarlık ticaretin neredeyse durma noktasına gelmesi; Irak ve İran’la olan ticaretin ise ciddi handikaplarla karşı karşıya olması yazılmıştır.
Yine İran’a yönelik, Türkiye’nin de desteklediği ambargo nedeniyle petrolün varilinin 100 dolar dolayından dün itibariyle 123 dolar düzeyine gelmesi faturanın, ekonomik boyutunun büyüyen başlığıdır. Giderek de bu faturanın artacağını herkes bilmektedir.
Faturanın öteki yanı olan siyasi boyutuna gelince; bunda en başta Türkiye’nin bütün bölge halkları gözünde, Libya’ya saldırıya ortaklık eden, topraklarında emperyalist üsler kurduran Türkiye imajı hızla yayılmaktadır. Dahası bölgedeki tüm komşularıyla sorunlu bir ülke, üstelik de komşularının iç işlerine müdahale etmeyi bu ülkelere rejim ihraç etmeye kadar vardıran bir ülke olması da dış politikada AKP Hükümetinin Türkiye’yi soktuğu çıkmaz sokaklardan birisidir.
Şimdi bu faturanın bir yanı, Suriye tarafından Türkiye’nin önüne konmuştur.
Bir zamandan beri Suriye istihbaratının 40 dolayında MİT elemanını tutukladığı söylenmekteydi. Ancak şimdi bu açıkça ortaya çıkmıştır.
Komşu ülkeye, üstelik de o ülkede bir iç karışıklık yaşanırken çok yüksek sayıda MİT elemanı göndermek açık ki, dost amaçlı olamaz! Nitekim Suriye Hükümeti bu MİT’çileri tutuklamıştır. Ve bu kişilere karşı Türkiye’nin koruyup kolladığı, “Özgür Suriye Ordusu”nun elemanlarını istemektedir. Ayrıca Suriye, Türkiye’nin “Suriye muhalefetine” ev sahipliği yapması ve destek sağlamasına son vermesi de Suriye’nin istekleri arasındadır.
Önceki gün Dışişleri Bakanı Davutoğlu; 40 MİT’çinin tutuklanmasını doğrular mahiyette konuşmuş ancak “pazarlık yapılmadığını” söylemiştir. Bunu elbette herkes, “pazarlıkların sürdüğü” biçiminde anladı.
Şimdi AKP propagandacıları ve basındaki uzantıları “Ne var canım her ülke böyle yapıyor”, “MİT elbette başka ülkelere ajan gönderir. Yoksa MİT niye var?” diye konuşacaklardır.
Ancak bunlar sadece hükümeti savunmaya yönelik hezeyanlar olur. Çünkü ortada olan 40 MİT’çinin Suriye’de tutuklanmasıdır. Ve bu durum, Türkiye’yi; bir yanıyla kendi ajanlarını bile korumaktan aciz bir ülke konumuna düşürürken, öte yanda da komşu ülkelerde örtülü operasyonlar düzenleyen bir ülke derekesine düşürmüştür.
İki ucu da pis bir değnek yani!
Böyle bir imaj, böyle bir itibar yitimi, bir ülke için, kendini bilen bir hükümet için çok acı, utanç verici bir durumdur.
Ama hükümetin içine düştüğü durum, Türkiye’yi sürüklediği yer utanç verici olsa da “MİT yasası” diye bilinen, MİT görevlilerinin ve “özel ajan”ların yargılanmasına izin verme merciin
Başbakan olarak belirlenmesinin nedeni, en azından aciliyet nedeni de iyice anlaşılmış oldu.
Demek ki, sorun sadece özel yetkili savcılığının beş MİT’çiyi ifadeye çağırması değilmiş.
Tersine amacın; Suriye’de 40’ı yakalanan ama belki başka ülkelerdekilerle sayıları yüzleri bulacak MİT’çilerin yasaları ihlal, Türkiye’nin itibarını ayaklar altına alacak suçlar işlemek, yabancı ülkelerde faaliyetler sürdürmek, provokasyonlar yapmak gibi kim bilir kaç suçtan yargılanmalarını önlemek olduğu anlaşılmaktadır. Çünkü bu tür yargılamaların kaçınılmaz olarak, ajanlara görev veren hükümetin yargılanması da olacağı dikkate alındığında “MİT yasası”yla aslında hükümetin, MİT’çilerden çok kendisini koruma kalkanına aldığını söylemek abartı olmaz.
Yani olacaklara önceden önlem almaktadır Başbakan, partisi ve hükümeti!
Kısacası hükümetin izlediği politikaların sonucu olarak petrol ve doğal gaz fiyatlarının yükselmesi, dış ticaretin zayıflamasının faturası halka yeni zamlar, yoksulluk ve işsizlik olarak çıkarken, Suriye’de MİT’çilerin tutuklanması, komşularla ilişkilerin kötüleşmesi ve Türkiye’nin komşularında kontrgerilla faaliyeti sürdüren bir ülke olması, dünyanın gözünde itibar yitirmesinin faturası da ülkeye çıkacaktır. Ve AKP Hükümeti yıkılıp gittiğinde bile bu imajdan kurtulmak kolay olmayacaktır.
Evrensel