Bu deneme, Fatır suresinin 5’nci ayetinde konu edilen Allah’ın vaadinin gerçekliği ve gerçekleşeceği, Dünya hayatının insanları aldatması ve aldatıcının insanları Allah ile aldatması ile ilgili olacaktır. Ayetin meali şöyledir: “Ey insanlar! Şüphesiz Allah’ın vaadi gerçektir. Öyle ise dünya hayatı sizi aldatmasın ve o aldatıcı da sizi Allah ile aldatmasın!”(Fatır 35: 5). Ayetin “Ey insanlar!” ifadesi ile başlaması çok dikkat çekicidir. Bu ifadeden sonra gelecek sözlerin, bütün insanlığı ilgilendirecek nitelikte olduğu baştan vurgulanıyor. İnanan inanmayan herkesin iyiliği için açık bir bilgi ve söz verme, ortaya konuluyor: “Şüphesiz Allah’ın vaadi gerçektir.” Bu mesaj herkesi ilgilendiriyor. Bunu da açık bir şekilde aynı surenin 7’nci ayetinde görüyoruz: “Şöyle ki; kâfirler için şiddetli azap vardır. Fakat İman edip salih amel işleyen kimselere büyük bir bağışlama ve ödül vardır.” (Fatır 35: 7).
7’nci ayette iki grup insana vurgu yapılıyor: kâfirler ve iman edip salih amel işleyenler. Bu iki kategorideki insanlara farklı vaatte bulunuluyor: kâfirlere azap, iman edip salih amel işleyenlere bağışlama ve ödül. Bu söylemde dikkat çeken başka bir durum daha var, o da; “iman edip salih amel işleyenler” sözüdür. Yani kişinin “iman ettim” demesi yetmiyor. Hem iman edecek hem hayatındaki bütün söylem ve eylemleri/davranışları Müslüman’ca olacak. Böylece pratikte var olan iki insan tipi açığa çıkmış oluyor: Kâfirler ve Müslümanlar. Allah’ın ikisine olan vaadini söyledik: azap ve bağış-ödül. Allah’ın bunlardan başka vaatleri de var: ahiret, hesap günü, cennet (bağış-ödül), cehennem(azap)…
“Ey insanlar!” ifadesi, az önce anlattığımız iki tipten birinin oluşumu/kimlik kazanma aşamasındaki insan için geçerli olan bir seslenmedir. Bu yöntemle Allah, adaleti gereği bütün insanlara aynı fırsatı tanımış ve eşit şartlarda sınamaya tabi tutmuştur. Bu uygulama Yüce Allah’ın insanlara çok değerli bir nimetidir. Fakat ortada büyük bir tehlike var: aldatıcı//ğurur… Aldatma ve aldanma, yani gurur; o, bir sistemdir, dünya ise aldatma ve aldanmada bir araç. Dikkat edin! Şimdi bir şey daha söyleyeceğim ki o, yukarıda da görüldüğü gibi beşinci ayette geçiyor: “o aldatıcı da sizi Allah ile aldatmasın!” Bu cümlede aldatma işlemindeki “araç” nedir? Ya da insanlar ne ile aldatılmaya çalışılıyor? “Allah” ile değil mi? Aldatıcı, insanlara Allah adına bir takım vaatlerde bulunuyor ve insanları böylece kandırıp yoldan çıkarıyor. Bu çok plânlı, korkunç, tehlikeli ve sinsi bir uygulamadır. İnsanlığın tarih boyunca çektiği acılarda bu denklemin büyük bir rolü vardır. Allah ile aldatılan insanlar, “Allah içindir” diye imparatorlar, hanedanlar, şeyhler, şahlar, padişahlar, krallar, keşişler, azizler, üstatlar ve efendilerin çıkarları, keyifleri, konforları uğruna birbirleri ile savaşmışlar ve elan da savaşıyorlar/savaştırılıyorlar. Her türlü çıkar savaşlarında din istismarının payı çok büyüktür. 15 Temmuzda şahit olduğumuz, insanlara büyük acılar çektiren ve zararlar vermiş FETÖ darbe girişimi, konumuza taze bir örnektir. Din istismarı en kötüyü üretmiştir.
“Ahiret gelecek, o cezalandırma ve mükâfat verme herhalde olacaktır. Bugün keyfimize bakalım da yarın ne olursa olsun demeyin. Dünyaya dalıp da ahrete dair görevlerinizi unutmayın. Dünya için ahretinizi feda etmeyin. Çünkü gençlik uçup ihtiyarlık çöktüğü gibi, dünya her ne olursa bir rüya gibi gelip geçer, ahiret ebedi olmak üzere gelir çatar. Allah kerimdir, Allah çok bağışlayıcıdır, çok merhametlidir. Allah her şeye vekildir diyerek günahlara, tembelliklere sefihliklere sevk etmesin, görevlerinizi kötüye kullandırmasın. Gerçi Allah öyledir. Fakat öyledir diye mağrurlanmak, Allah saygısını duymamak, izzetini ve celalini hesaba katmamak, Allah’ın cezasını tanımamak gibi bir cinayet ve aynı zamanda Allah’ın iman ile çalışan salih kullarına vaat olunan nimetlerden mahrumiyettir. Çünkü küfür ve küfran edenlere büyük bir azap, iman ile salih amellere çalışanlara bağışlama ve büyük bir ecir vardır”[1] “Bu dünyanın aşağılık hayatı sizi aldatmasın. Allah’ın, dostlarına ve peygamberlerinin tabilerine hazırladığı yüce hayrı Unutturmasın. Baki olanı, şu fani çiçeklerle değişmenize sebep olmasın. Mağrur Şeytandır. İbn Abbas böyle demiştir: yani Şeytan sizi aldatıp da Allah resullerine tabi olmaktan vazgeçirmesin, onların sözlerini doğrulamaktan alıkoymasın. Çünkü o aldatıcıdır, iftiracıdır, yalancıdır. Bu ayet-i kerime Lokman suresindeki şu ayete benzer: “Öyleyse sakın dünya hayatı sizi aldatmasın. Aldatıcı Şeytan sizi Allah’ın bağışlamasına güvendirerek yoldan çıkarmasın (Lokman 31: 33). Şeytan, size düşman olduğunu açıkça belirtiyor, öyleyse siz de ona daha şiddetle düşmanlık yapın, söylediklerine muhalefet edin ve sizi aldatmak istediği konularda onu yalanlayın. Şeytan, yalnızca sizi sapıtmak ister ki kendisiyle beraber çılgın ateşli aleve giriniz. İşte bu, apaçık düşmanlıktır”[2]
İbn Kesir’den ödünç alarak yazımızın başlığı yaptığımız “Mağrur Şeytandır” ifadesi, en çok İblis’e yakışıyor, evet o mağrurdur. Bunu Kur’an’daki birçok ayetten öğrendik. Bu tamam! Ancak “Şeytan Mağrurdur” ifadesi, bazı insanlara da çok uygun düşüyor. Örneğin büyüklük taslayanlar, zorbalık edenler, zulümle bekçilik yapanlar, kandırarak vekillik edenler, bütün yalancılar, bütün ırkçılar, egemenler, sömürgeciler, emperyalistler, sevgi ve saygıyı tanımamış kaba kişiler, fitne-fücur-fesat-fısk kefesinde yer alan şeytanlaşmış insanlar; evet bunlar da mağrur şeytanlardır.
Yanındaki yakınını, birlikte çalıştığı iş arkadaşını, birlikte okuduğu sınıf arkadaşını, iş ortağını, eşini, çocuklarını, bir şekilde ilişkisi olduğu tanıdığı ve tanımadığı insanları, Allah’ın yasakladığı eylemlere yöneltmeye çalışan her kişi tam bir şeytandır. Bu insanlar, görünmez denen şeytanlardan daha tehlikeli düşmanlardır. İnsanları Allah ile aldatanlar işte bunlardır. Bu noktada şunu da söylemeden geçemeyeceğim: yeryüzünde mevcut bütün mistik ve mitolojik anlayışı üzerine kurulu olan sistemlerin mensuplarının şirk riski ile karşı karşıya olduklarını düşünüyorum. Bu kesimde müthiş bir şekilde Allah ile aldatma uygulaması işlemektedir. İnsanları, Kur’an-ı Kerim’in bilgisinden uzak tutup uydurulmuş din üzerinden acımasızca kandırıyorlar.
İnsanlık tarihi boyunca birçok şeytan mağrurlar gelip geçmiştir. Bunların içinde en kötüsü olanlardan birisi de Firavunlar ve yardımcılarıdır. Firavunluk sistemini bilirsiniz, üç destek üzerine oturur; tepede Firavun, iki yanındakilerden biri Haman, diğeri de Karun’dur. Bunlar halkı bir zulüm düzeni içinde yönetirler. Firavun hem tanrı hem kraldır, diğer ikisi de onun adına bütün işleri yürütürler. Bu işlerden birisi de savaştır. Savaşta ihtiyaç olup kullanılan her türlü araç gerecin tedariki Karun yapar. İnsan unsurunu da Haman hazırlar. İnsanın hazırlanması demek; ordular meydana getirip onları savaşmaya motive edip savaştırmak demektir. Bu noktada şunu söylemekte yarar var: burada sözünü ettiğim üç destekli sistem sadece Mısır firavunları ile sınırlı değildir. Bunlar genelin örneğidir. Antik Teselya’nın savaşçı halkı, Truva savaşında komutanları Achilles öncülüğünde savaşmışlar. Savaşta askerin motivasyonu için onlar da herkes gibi evrensel araçları kullanmışlar: “kazan veya öl”, “Ateş, Tanrı adına ateş!” Savaş sırasında da şuna dikkat edilmiştir: “Yavaş savaşanları yüreklendirmek, ölenleri şereflendirmek” adına çığlıklar atmak ve savaş müzikleri çalmak. İşin en ilginç yanı böyle savaşlarda hangi tarafın kazandığını ve savaşın sebebini öğrenmeden birçok insan ölür. Yani çoğu zaman haklı bir neden olmadan savaşıldığı için, gerçekte kimin kazandığı bilinmez. Mağrur şeytan ittifakları kızıştırırlar, öldürtürler ve ağlatırlar.
Günümüzde Ortadoğu halkları arasında açıkça bir savaş sürmektedir; kabile savaşları, mezhep savaşları, emperyalist güdümlü çıkar ve iktidar savaşları, vs. Bu bağlamda Simyacı romanından bir alıntı yapmak istiyorum. Alıntıda Arap kabileleri arasında süren ve konumuzla ilgisi olduğunu düşündüğüm bir savaştan söz edilmektedir. “Neredeyse bir aya yakındır vahadaydılar. Kervanbaşı bir gün herkesi toplantıya çağırdı. “Savaşın ne zaman biteceğini bilmiyoruz ve tekrar yola çıkmamız olanaksız” dedi. “Savaş kuşkusuz daha uzun süre devam edecek, belki de yıllarca. İki taraf da, cesur ve kahraman muhariplerle dolu ve iki ordu da savaşmaktan gurur duyuyor. Bu iyiler ile kötüler arasındaki bir savaş değil. Aynı iktidarı ele geçirmek isteyen güçler arasındaki bir savaş bu ve böyle savaşta Allah iki tarafın da yanındadır.” ” [3]
“… Allah iki tarafın da yanındadır.” Bu söz, yoruma muhtaç gibi görünüyor. Kısaca şöyle diyebilir miyiz? Allah, ikisinin de yanında değil, çünkü bu savaşlar hak-batıl savaşı değil, bu nedenle ikisine de aynı mesafede duruyor. Dolayısıyla savaş sanatında başarılı, yani daha bilgili, becerikli, manevrası kuvvetli v. s. olan kazanır. Hani iki köpeğini dövüştürüp yenişmeden ayırdıktan sonra, torununun “hangisi yener?” sorusuna verdiği, “hangisini iyi beslersem!” cevabı misali…
[1] Elmalılı M. Hamdi Yazır; Hak Dini Kur’an Dili, cilt 6, s. 374, Azim Dağıtım, İstanbul-Tarihsiz.
[2] İbn Kesir; Hadislerle Kur’an-ı Kerim Tefsiri, cilt 12, s.6680, Çağrı Yayınları, İstanbul-1986 m. 1406 h
[3] Paulo Coelho, Simyacı, s. 113, Çeviren Özdemir İnce, Can Sanat Yayınları, 132’nci baskı, İstanbul-2015