Liberal aydını, “bu işler uzlaşmayla olur” diyen ‘yeni ayar’ statükocu ile anayasa değişikliklerini tartışırken izliyoruz. Statükocunun, “hükümet ile MHP-CHP uzlaşmalıdır” önerisine karşı, liberalimiz özgürlükçülüğünü konuşturuyor:
“Hak ve özgürlüklerin sınırı, dozajı üzerine pazarlık, uzlaşma olmaz. Maksimum özgürlük dışında başka bir ölçü aramak utanç vericidir…”
“Budur işte; yürü aslanım, kim tutar seni ”, diyesi geliyor insanın.
Sınırsız özgürlük aşkı, tavizsiz demokrasi savunusu budur işte!
Öyle mi gerçekten?
Statükocuya özgürlük dersi veren liberal, aynı sınırsız özgürlük kriterleri üzerinden AKP’ye, “senin bu paketçi özgürlükçülüğüne fit olamayız” diyen Kürde, sosyaliste, devrimci demokrata dönüp “hop” deyiveriyor:
“Tamam paket yeterli değil ama siz de mükemmeli istiyorsunuz, ‘mükemmel iyinin düşmanıdır’, AKP’yi de anlamalısınız, koşullar, vs..vs..”
Evet, AKP ayarlı liberal, “koşullar bu kadarına elveriyor, şimdilik bununla idare edelim…” diyerek karşımıza çıkıveriyor hemen.
Statükocunun karşısında sınırsız özgürlükçü…
Devrimci demokratın karşısında idare edelimci…
Liberalin statükoculuğu tam da böyle bir şey oluyor işte.
Özgürlüklerin pazarlığı yapılmaz, uzlaşma aranmaz diye afra tafra attıktan sonra, bizleri AKP’nin paketindeki kadar değişime razı olmaya, uysalca uzlaşmaya çağırmak…
Yoksa?
Darbecilerle, statükocularla aynı safta olurmuşuz!
Evet, gerçekten de aynı safta olan birileri var ortada…
Bütün atışmalarına karşın, AKP ile CHP-MHP’nin bu paket dışındaki bütün bir Anayasa ve onun otoriter-faşist ruhu üzerinde ‘kendiliğinden’ bir uzlaşmanın olduğu o kadar açık ki.
Bu gerçek, AKP’nin de, onu bizlere pazarlamaya çalışanların da, yemin billah karşı olduklarını söyleseler de, 12 Eylül Anayasası’yla, onun ruhuyla uzlaştıkları anlamına gelmiyor mu?
“Bu millet, bu halk artık bu anayasaya sığmıyor, değişim istiyor, demokrasi istiyor” nutuklarından sonra, değişim ve demokrasi ihtiyacına kendilerince sınır çiziyorlar.
“Bu kadar” diyorlar; “Memleketin demokrasi ihtiyacı şimdilik bu kadar”!
Ne kadar?
AKP’nin, “ancak bu kadar değiştirebiliriz” dediği kadar!
AKP’nin istediği kadar, demek olmuyor mu bu?
Hayır, ‘reel politik’ buna elveriyormuş ancak.
Kim bu ‘reel politik’?
“Şimdilik ancak bu kadar olabilir” demekmiş…
Kim belirliyormuş ‘reel politik’in koordinatlarını, kim engel oluyormuş gerçek bir anayasal reforma?
O, ağızlardan düşürülmeyen ‘millet’ mi yoksa?
“Millete gideceğiz, orası belirleyecek” diye referandumu gösteren AKP değil mi?
Demek ki “milletten” yana bir korku yok.
Peki, böyle bir korku yoksa, “milletin belirleyeceği” şeyi bir paketçiğe sığdırmak da ne demek oluyor?
“Bu millet, ancak benim paketimdeki kadar değişim ister, onu becerebilir, ötesine geçemez” denmiş olmuyor mu?
Neresinden tutsanız dökülecek bir tutarsızlık…
AKP paketi için karar vermeye mümeyyiz ‘millet’, neden demokratik bir anayasa için karar verme yetisine sahip olmasın ki?
Ama mesele o değil…
‘Reel politik’ diye, AKP’nin ihtiyaçlarını dayatmaktır mesele.
Dediğimiz gibi, toplumsal-siyasal değişim ve demokrasi dinamiğini sınırlamak, kategorize etmektir.
Yani mesela şuna ikna olmamızdır:
Kürtler için, Anayasa Mahkemesi ve HSYK’nın yapısının değiştirilmesi acil bir ihtiyaçtır ama anadilde eğitim, seçim barajının kaldırılması, Anayasal vatandaşlık, devletin tekçi ruhunun 80 yıllık cenderesinden kurtarılmak, acil ihtiyaçtan değildir!
İkna olamadınız öyle mi?
Taraf yazarlarının bizlere açtığı demokrasi sınavından çaktınız demektir!
Bakın Nabi Yağcı’ya, ekran ekran dolaşıp, boşuna mı kendisini paralıyor bir zamanların koca genel sekreteri?
Boşuna mı ‘reel politik’ dersleri veriyor bizlere?
Meğer İdris Küçükömer ne kadar da haklıymış; Türkiye’de sağ solmuş, sol ise sağmış, yeni öğrendim, diyor… ‘Sol’un demokratik hat ve özgürlükler mücadelesiyle hiç alakası olmamış… Bugün de AKP’ye karşı olmak sağcılıkmış…
Hak ve özgürlük mücadelesi diye bir derdi olmayan, aslında “sağcı” bir komünist parti genel sekreteri varmış bu ülkede demek ki.
Örneğin, Yağcı’nın TKP’sinin de bizzat içinde olduğunu bildiğimiz, 76’daki o ünlü DGM direnişlerini de sağcılar mı örgütlemiş acaba?!
Bunları Yağcı kadar bilemeyiz ama, bu yeni sağcıların ‘paketçi demokrasi’ sınavına katılmak zorunda olmadığımızı iyi biliriz.
“Toplum hazır değil, sistem daha ilerisi için müsait değil…” vs… gibi geyiklere inanmayız…
Hazır olmayan, daha doğrusu, istemeyen AKP’nin kendisidir.
Sınırı çizen, toplumdaki değişim dinamikleri değil, bizzat sistemin bir parçası durumundaki AKP’dir. AKP’nin statükoyu koruyan uzlaşmacılığıdır.
Ve bu sınırın genişlemesi için AKP’yi hiç zorlamadan, peşinen ona teslim olan liberallerin bir işlevi de toplumun değişim ihtiyacını statükonun kulvarlarında eritmektir.
Evrensel