L. Doğan Tılıç
BirGün manşetleri, başlıkları ve haberleriyle ülkenin can alıcı sorunlarına işaret ediyor.
Perşembe günü “Dün İtibarıyla Anayasa Yok” manşetiyle çıkan BirGün’deki haber başlıklarından biri de laiklik mücadelesinin sokaktan geçtiğini söylüyordu.
Birkaç gün önce, Filistinlilerin arkasına sığınarak hilafet, şeriat isteyenler sokaklardaydı. İktidarın tüm desteğiyle sokaklarda…
Dün de, ülkenin en gözde üniversitelerinden birinde, kendinden gurur duyarak Hitler ağzıyla konuşan birinin, Kürt ve Alevi diye darbettikleri bir başka öğrenciye “köle” ve “doğaları gereği bize itaat etmeleri gerekenler” dediğini öğrendik Halk TV’den.
En azgın haliyle gericilik ve en iğrenç haliyle faşizm, sokaklardan seçkin üniversitelere, kendilerine sağlanan siyasal iklimde “uygun adım marş” ilerliyor. Tarikatlarıyla küçücük çocukların hayatlarına, tebliğcilerle lokantalara, birahanelere giriyor, haydutlarıyla üniversitelerde süslenen yılbaşı ağaçlarına saldırıyorlar.
Muhalefet, insanları karşı oldukları şey için bile sokağa çıkmakta zorlanırken, onlar daha fazlasını isteyerek sokaklardalar. Daha fazla otoriterlik, daha fazla hak ve hukuk gaspı, hatta şeriat ve hilafet…
Bu ülkede hilafet çağrısı yapmak suç ama savcılar ve mahkemeler bu çağrıları yapanlara karşı çıkanların peşindeler!
Anayasa Mahkemesi kararlarının tekrar tekrar çiğnenmesine de “alıştık”! Alışık ve uyuşuk bir toplumda, hak aramak isteyenlerin başvuracağı kurum kalmadı artık.
İşte, bir “artık” da benim ağzımdan çıktı!
Oysa dün İ. Cihaner, son derece yerinde bir saptamayla, “Bir de tespitlerine ‘artık …’ diye başlayanlar var. Her hukuksuzlukta sayacı sıfırlayıp, zaten bittiği defalarca kez ilan edilen hukukun bittiğini yeniden ilan ediyorlar” yazmıştı. AKP’li yıllarda “Hukuk bitmiştir! Tuz koktu! Hukukun şirazesi kaydı! Sözün bittiği yerdeyiz! Anayasa askıya alındı! Hukuk Darbesi! Yargı yok! Yargı krizi!” benzeri tespitleri yüzlerce kez yapanlara işaret ederek.
Umarım, AYM’nin ikinci kez çiğnenen Can Atalay kararına karşı CHP’nin “Adalete, demokrasiye, bu ülkenin geleceğine sahip çıkıyoruz” diyerek tüm toplumu 14 Ocak’ta Ankara Tandoğan Meydanı’na, 9 Ocak’ta tüm muhalefet partilerinin imzasıyla Meclis’i olağanüstü toplantıya çağırma kararı artık bu “artıkla başlayan tespitlerin” sonu olur.
Hakkı, hukuku, demokrasiyi ve özgürlükleri savunmanın, hilafet ve şeriat hamlelerini durdurmanın başka yolu yok!
Laiklik savunusu ise hakkın, hukukun, demokrasi ve özgürlüklerin garanti altına alınması mücadelesinin cephe hattıdır.
İnsanlık bireysel inanç özgürlüğü ile tarafsız ve kapsayıcı bir devlet ihtiyacının dengelendiği laikliğe ulaşmak için büyük bedeller ödedi. Aklın, bilimin ve bireysel hakların dini kurumların baskısına karşı savunulduğu Aydınlanma Çağı’ndan, Fransız İhtilali’nden geçti. Türkiye’nin Mustafa Kemal önderliğinde gerçekleştirdiği devrim ve reformlar bu tarihsel sürecin önemli basamaklarından biri oldu. 1979 İran Devrimi de tarihin “düz çizgisel bir ilerleme” olmadığını kanıtladı.
Kazandıklarınızı kazanırken ödediğiniz kadar bedel ödemeyi göze almadığınızda kazandıklarınızı kaybediyorsunuz!
Üniversitelerinizde Alevi ve Kürt’ün doğası gereği kendisine itaat etmeleri gereken köleler olduğunu söyleyebilen faşist zihniyetlere, sokaklarda hilafet ve şeriat isteyenlere, en yüksek mahkeme kararlarını çiğneyenlere zamanında ve yeterince karşı durmazsanız “vatandaşlık” haklarınızın tümünü kaybediyorsunuz.
O yüzden 14 Ocak’ta Tandoğan’da olmak lazım! Hadi ben de Cihaner gibi “Unutulmamalı ki zamanında yapılmayan müdahalelerin maliyeti daha yüksek olmaktadır” diyerek bitireyim.