TC’nin, İslami terörün markası haline getirilmiş Irak-Şam İslam Devleti’ni (IŞİD) bahane edip, Suriye’yi işgale başlamasının konusunda, lafı dolandırıp uzatmanın anlamı yok.
Bu, İslamcı teröristlerle, kardeş Türk-İslam rejiminin bir işbirliği tablosudur. Dünyadaki yankılanmanın gürültü ve gümbürtüsü de inceden inceye hesaplanarak planlanan oyunun bütün ayrıntıları, Maganda aklı, IŞİD İslamının çürütmeci mantığına göre, ona uygun ve ikiz kardeşlerin kontrol altınadır.
Uygulamada, hiç bir hesap sapması yoktur. Maganda yeteneğiyle yazılmış müsamere ilkellikleri haykıran kaba-sabalıklarla dolu ama, sloganı yerli yerinedir.
Müsamere metnine göre IŞİD, durup dururken füze atan düşman, TC de, kendini savunup teröriste yanıt veren masum ülkedir.
Gerçek sahne düzeni “Kürtlere yurtta savaş, dünyada savaş”ı haykırıyor, ama replik, masumiyeti ifade ediyor.
Seyrettiğimiz oyun bu. Amerika’ya, Başkan yardımcısı Ankara’da ve gereken tebligat yapılmıştı. Tepki yok, genel sessizlik, onay anlamındaydı.
Dünya, işgali ister sindirsin, isterse hazmetmesin, işgal zokasını yalayıp yutmak zorundaydı. Yutmayan çıkarsa, şirretlik hazırdı.
Bölgedeki tek kullanılanı (müttefik) “yavru vatan Barzanistan”ın başı da, ayağa çağrılmıştı.
Oysa fukaram çağrılırken nasıl da sevinmişti. Çünkü, ülkesi bayrağı gölgesinde şöyle alengirli bir karşılama bekliyordu. Nasıl beklemesin ki, bu hayal uğruna, ülkesinin bütün kapılarını açmış, sayısını bilmediği kadar askeri üs tahsis etmiş, ayrıca nakit para sıkıntısı çekmesin diye halkına ait olan parayı da kaptırmıştı.
Ancak, bütün bu verdiklerine karşılık, o da ne, bir kere daha başkomiser muamelesi görmüş, “bununla idare et” dercesine, ilk muhatap olarak siyasi polise (MİT) gönderilmişti.
Bu aşağılanmaydı. Ama o, “küçüklük itaatkarlığı bende kalsın” sessizliğiyle, dikte edilenleri ezberine alıyor, ardından işbirliğini açıklıyordu.
Onu kendi haline bırakalım. Tarih, her şeyi günü gününe not alıyor.
Öte yandan olanlar, günümüzde “Kürtlerle yurtta savaş, dünyada savaş”tı.
Topyekün taarruzda, IŞİD birici derecede yardımcısı oyuncuydu. Savaş için, yol açıcı ve gerekçe hazırlayıcıydı.
IŞİD’in şimdiki rolü, Antep yörelerine füze atmaktı. Durumdan görev çıkaran Türk devleti de derhal, düşmanı cezalandırma rolüne soyunuyordu.
Şimdi IŞİD’i cezalandırmak adına, yer yüzündeki bütün Kürtlere karşı savaş tamtamları çalma vaktiydi. Savaşın en heyacanlı yanlıları, İslamcıların yeni ortağı Ergenekonculardı. Ellerinde uzun çubuklarla, haritada işgal edilecek, vaddedilmiş toprakları gösteriyorlardı.
IŞİD, bela gibi gösteriliyor, ancak baş yardımcıları, entrikada ön unsurlarıydı.
Yakaladığı gazetecileri, asker veya sivilleri törensellikle keserken, öbür yanda sadece TC ile eylem ortağı olmadığını göstermek için, Musul konsolosluğunu basmış, kimsenin kılına dokunmadan bütün personeli başka yere nakletmiş, orada özenle beslemiş, sonra Türk devletine teslim etmişti.
IŞİD’ın kılına dokunmadığı ilk ve son rehineydi, Türkler…
Bütün tapınak ve tarihi kalıntıları havaya uçururken Türklerin kutsalı türbeyi korumuş, sonra içinde her ne varsa bir sandukanın taşınmasına izin vermişti.
Ama, Türklerin evren boyunca düşmanı Kürtleri gördükleri yerde katlediyorlardı. IŞİD ve El Nusra gibi İslami terör çetelerinin, TC içinde en az 20 bin tane militana sahip olduğu resmen açıklanıyordu.
Ancak, bugüne kadar, TC’yi incitecek tek bir eylemleri olmadı, bunların.
Bunun yanında Türk devletine katkı sunar gibi, Kürtlere karşı katliamdan katliama koştular. Amed, Suruç ve Ankara katliamları, ardından gelen Antep katliamını açmaya gerek yok..
Açıkçası IŞİD, Türk devletinin “Kürtlerle yurtta savaş dünyada savaş”ına, ortam hazırlayarak katkı sunmaya devam ediyor.
Türk devletinin kuzey Suriye işgal hareketini, IŞİD’in açtığı yolda ilerleme olarak görmek gerekiyor. Kürtleri, bütün olarak yok etmeyi hedefleyen, İslamo Faşizmin yeni hamlesidir, bu.
Yeni ırkçı bir salvodur, olanlar. Adı da, “Kürlere yurtta ölüm, dünyada ölüm” olan…
[email protected]
AHMET KAHRAMAN