Deniz Baykal’ın önceki gün istifasını açıklarken Fethullah Gülen cemaatini açık bir şekilde aklamasının ve kendisine yönelik komplonun yegane sorumlusu olarak hükümeti göstermesinin yankıları ve etkileri daha uzun bir süre devam edeceğe benziyor. Aslında Baykal’ın hükümeti suçlamasının son derece olağan olduğu, en azından fazla şaşırtıcı olmadığı söylenebilir, fakat Baykal’ın Gülen cemaatiyle ilgili tutumunun sürpriz olduğu açıktır.
Şöyle ki CHP lideri, özellikle Ergenekon sürecinde rahatsız olduğu bir dizi gelişmeyle ilgili olarak doğrudan veya dolaylı bir şekilde bu cemaati işaret etmiş, özellikle cemaatin hükümetle ilişkisini birçok kez sorgulamıştı. Dolayısıyla önceki günkü sözlerinin, cemaatle hükümetin arasını açma gibi bir amacı olabileceğini iddia edenler pek yanılmış sayılmazlar. Ne var ki Baykal’ın Gülen cemaatiyle hükümet arasındaki ilişkiyi bu tür çıkışlarla sarsabileceğini düşünmek fazlasıyla gerçekdışı olacaktır. Çünkü her ne kadar dini temelli bir yapı olsa da biz Gülen cemaatini hep “dünyevi” işler nedeniyle konuşuyor, tartışıyoruz. Bazı gözlemciler tarafından bir “imparatorluk”a benzetilen cemaatin kuşkusuz en öncelikli sorunu, kendi varlığını korumak ve daha da geliştirmektir. Bu yüzden Fethullah Gülen, gerek Türkiye’de, gerekse varlık gösterdikleri ülkelerde hep mevcut iktidarlarla iyi geçinmeye çalışmış, muhalefetle arasına çok belirgin mesafeler koymuştur. Dolayısıyla Gülen’in içine düştüğü durum nedeniyle Baykal’la manevi bir dayanışma içinde olması son derece doğal olmakla birlikte onu kurtarma adına AKP hükümetiyle ters düşmesi de son derece mantık dışı olacaktır.
AKP Baykal’dan razı
Gülen cemaati konusundaki tartışmayı sürdürmeyi ileriki yazılara erteleyip Baykal’ın doğrudan hükümeti suçlamasını ele almak gerekiyor. Öncelikle şunu vurgulayayım: AKP hükümetinin, özellikle bunun en üst temsilcilerinin Baykal’a yönelik komplodan önceden haberdar olduklarını, hele bunu bizzat tezgahladıklarını hiç sanmıyorum. İlk olarak şurası çok açık: Birçok yorumcunun da altını çizmiş olduğu gibi, Erdoğan ve arkadaşları Baykal liderliğindeki bir CHP’yi hep tercih ettiler, bundan sonra da tercih edeceklerdir. Her şey bir yana Baykal’lı bir CHP son derece “öngörülebilir” bir muhalefet partisidir. Baykal’ın gerçekten çekilmesi durumunda CHP’nin derin bir kriz içine düşme ihtimali kadar, iyice silkinip iktidar alternatifi olma ihtimali de pekala söz konusudur. Örneğin Alparslan Türkeş’in ölümünden sonra MHP’nin başına geçen Devlet Bahçeli, konjonktürün de etkisiyle, Başbuğ’un yüzde 10’un altına düşürmüş olduğu MHP’yi ilk seçimde ikinci parti yapabilmişti. Bir diğer nokta da parti tabanlarını ve seçmenlerini yıllardır Baykal antipatisiyle motive etmeye alışmış olan AKP yöneticileri yeni ve sahici bir liderin ortaya çıkması durumunda en azından bir süre bocalayacaklardır.
AKP’nin endişesi
AKP’nin bu komploda parmağı olmadığı iddiamın bir diğer dayanağı da, siyasette bu tür belaltı yöntemleri meşrulaşması durumunda bunun en büyük mağdurlarından birinin iktidar partisinin kendisi olacağı açıktır. Çünkü 8 yıla yakın bir süredir ülkeyi tek başına yöneten AKP’nin içinde, devletin bir takım imkanlarını kendi kişisel çıkar ve zevkleri için kullanan isimler bulunduğunu tahmin edebiliriz. Eğer gerçekten herkes herkesi fişliyor, dinliyor ve kaydediyorsa; üstelik bu yasadışı izleme ve kayıtların siyasi amaçlar için kullanımı neredeyse serbest bırakılıyorsa, bu durumdan iktidar partisinin epey zarar göreceği de ortadadır.
Baykal’ın önceki gün hükümeti suçlamasının yanlış, en azından çok erken olduğunu düşünüyorum. Eğer onun söylediği gibi, komployla Gülen cemaatinin bir ilişkisi yoksa ve iddiasının aksine hükümet de bu işten habersizse, o zaman bu komployu tezgahlayanların yakalanmasının çok kuvvetli bir ihtimal olduğunu söyleyebiliriz. İşte o zaman önceki günkü çıkışı CHP liderine pahalıya patlayabilir.
Şöyle ki CHP lideri, özellikle Ergenekon sürecinde rahatsız olduğu bir dizi gelişmeyle ilgili olarak doğrudan veya dolaylı bir şekilde bu cemaati işaret etmiş, özellikle cemaatin hükümetle ilişkisini birçok kez sorgulamıştı. Dolayısıyla önceki günkü sözlerinin, cemaatle hükümetin arasını açma gibi bir amacı olabileceğini iddia edenler pek yanılmış sayılmazlar. Ne var ki Baykal’ın Gülen cemaatiyle hükümet arasındaki ilişkiyi bu tür çıkışlarla sarsabileceğini düşünmek fazlasıyla gerçekdışı olacaktır. Çünkü her ne kadar dini temelli bir yapı olsa da biz Gülen cemaatini hep “dünyevi” işler nedeniyle konuşuyor, tartışıyoruz. Bazı gözlemciler tarafından bir “imparatorluk”a benzetilen cemaatin kuşkusuz en öncelikli sorunu, kendi varlığını korumak ve daha da geliştirmektir. Bu yüzden Fethullah Gülen, gerek Türkiye’de, gerekse varlık gösterdikleri ülkelerde hep mevcut iktidarlarla iyi geçinmeye çalışmış, muhalefetle arasına çok belirgin mesafeler koymuştur. Dolayısıyla Gülen’in içine düştüğü durum nedeniyle Baykal’la manevi bir dayanışma içinde olması son derece doğal olmakla birlikte onu kurtarma adına AKP hükümetiyle ters düşmesi de son derece mantık dışı olacaktır.
AKP Baykal’dan razı
Gülen cemaati konusundaki tartışmayı sürdürmeyi ileriki yazılara erteleyip Baykal’ın doğrudan hükümeti suçlamasını ele almak gerekiyor. Öncelikle şunu vurgulayayım: AKP hükümetinin, özellikle bunun en üst temsilcilerinin Baykal’a yönelik komplodan önceden haberdar olduklarını, hele bunu bizzat tezgahladıklarını hiç sanmıyorum. İlk olarak şurası çok açık: Birçok yorumcunun da altını çizmiş olduğu gibi, Erdoğan ve arkadaşları Baykal liderliğindeki bir CHP’yi hep tercih ettiler, bundan sonra da tercih edeceklerdir. Her şey bir yana Baykal’lı bir CHP son derece “öngörülebilir” bir muhalefet partisidir. Baykal’ın gerçekten çekilmesi durumunda CHP’nin derin bir kriz içine düşme ihtimali kadar, iyice silkinip iktidar alternatifi olma ihtimali de pekala söz konusudur. Örneğin Alparslan Türkeş’in ölümünden sonra MHP’nin başına geçen Devlet Bahçeli, konjonktürün de etkisiyle, Başbuğ’un yüzde 10’un altına düşürmüş olduğu MHP’yi ilk seçimde ikinci parti yapabilmişti. Bir diğer nokta da parti tabanlarını ve seçmenlerini yıllardır Baykal antipatisiyle motive etmeye alışmış olan AKP yöneticileri yeni ve sahici bir liderin ortaya çıkması durumunda en azından bir süre bocalayacaklardır.
AKP’nin endişesi
AKP’nin bu komploda parmağı olmadığı iddiamın bir diğer dayanağı da, siyasette bu tür belaltı yöntemleri meşrulaşması durumunda bunun en büyük mağdurlarından birinin iktidar partisinin kendisi olacağı açıktır. Çünkü 8 yıla yakın bir süredir ülkeyi tek başına yöneten AKP’nin içinde, devletin bir takım imkanlarını kendi kişisel çıkar ve zevkleri için kullanan isimler bulunduğunu tahmin edebiliriz. Eğer gerçekten herkes herkesi fişliyor, dinliyor ve kaydediyorsa; üstelik bu yasadışı izleme ve kayıtların siyasi amaçlar için kullanımı neredeyse serbest bırakılıyorsa, bu durumdan iktidar partisinin epey zarar göreceği de ortadadır.
Baykal’ın önceki gün hükümeti suçlamasının yanlış, en azından çok erken olduğunu düşünüyorum. Eğer onun söylediği gibi, komployla Gülen cemaatinin bir ilişkisi yoksa ve iddiasının aksine hükümet de bu işten habersizse, o zaman bu komployu tezgahlayanların yakalanmasının çok kuvvetli bir ihtimal olduğunu söyleyebiliriz. İşte o zaman önceki günkü çıkışı CHP liderine pahalıya patlayabilir.
Vatan