Bangkok’un göbeğindeki Saladaeng semtinde tenha bir yol Soi Yommarat.
Her iki yakası, burada dükkân-ev dedikleri -alt katlarında işyeri, üst katlarında oda olan- binalarla dolu.
Gün genellikle oldukça sakin geçer burada. Ancak öğle saatlerinde hareketlenme başlar.
Yolun sonundaki bir dükkân-evde yaşayan berber Aun, bir arkadaşının, berber salonunun önünde taze meyve suyu satmasına izin vermiş.
Yakınlardaki gökdelenlerde çalışanlar, yolun diğer ucundaki açık hava lokantasına giderken burada bir mola verip laflıyorlar. Saat 2’ye geldiğinde tekrar klimalı odalarına dönmüş oluyorlar.
Bu tenha yoldaki hayat da yine sabahki sükûnetine bürünüyor.
Akşam saatlerinde ise yolda neredeyse in cin top oynuyor.
Tayland hükümeti, kızıl gömlekli protestocuları Bangkok’un merkezindeki kamplarından bir askerî operasyonla uzaklaştırmaya karar verdiğinde buradaki sessizlik bozuldu.
Max, Soi Yommarat’da yaşayan otuz yaşlarında bir bilgi işlem uzmanı.
O akşam evinin balkonuna çıkmış ve aşağıda yüzlerce asker olduğunu görmüş.
Askerlere, kamptaki protestoculara müdahale etmeden önce kampın etrafını güvenlik altına almaları emri verilmişti.
Max ertesi gün işinin yolunu tuttuğunda, havada koca bir duman bulutu asılıydı.
Çünkü protestocular askerleri durdurmak için barikatlar kuruyor, lastikleri ateşe veriyordu.
Evini de en son o zaman gördü Max, çünkü sonraki bir hafta boyunca, evinin etrafı geri dönülemeyecek kadar tehlikeli bir hal aldı.
Askerler, evinin birkaç yüz metre ötesindeki kızıl gömleklilerin yakınlarına mevzileniyor, gerçek mermi sıkıyorlardı.
Max bu yüzden, altı gece boyunca kentin bir diğer noktasındaki arkadaşlarının ya da ailesinin yanında kaldı.
Yanında temiz kıyafetleri yoktu. İşe gitmek istemiyordu. Çatışmalar sürdükçe bunalımı daha da artıyordu.
Kampa son müdahale yapıldığında, televizyondaki haber bültenlerini bile izleyemedi.
“Hepimiz Taylandlıyız, birbirimize saldırıyoruz. Bu hiç de güzel değil.” diyordu.
Max’in arkadaşı Narong, Bangkok’u altı hafta boyunca felç eden kampın diğer yakasında yaşıyor.
Max gibi o da otuzlarında, iyi eğitimli, orta sınıf bir Taylandlı, bir tasarımcı ve o da, şimdi protestolar son bulduğuna göre, ordunun bu kanlı müdahalesinin yaşadığı kenti ve işlerini nasıl etkileyeceğini merak ediyor.
“Bu hikâye burada bitmedi. Daha ilk bölümün sonundayız. Daha çok şiddet olayları yaşanacak.” diyor.
Narong, protestolar ilk başladığında heyecanlandığını itiraf ediyor. Sanki tarihe tanıklık ediyormuş gibi hissetmiş.
Ama “Beni bizzat etkileyeceğini hiç düşünmemiştim. ‘Protesto mu yapmak istiyorsunuz. Buyrun!’ diye düşünüyordum.” diyor.
Protestolar haftalar boyunca devam edip patlamalar oldukça, el bombaları, mermiler atıldıkça ise giderek daha çok korkmaya başlamış. Bu, tahmin ettiğimizin çok ötesine gitti.” diyor.
Yedi yıldır haber yapmak için Bangkok’a gidip geliyorum. Narong’un ne demek istediğini çok iyi anlıyorum.
Sosyal bilimciler ve yorumcular yıllardır, Tayland toplumu içindeki derin bölünmelere dikkat çekiyor.
Ancak bu kenti bilen, tanıyan herkes protestocuları zaptetmek için gerçek mermi kullanan askerlerin ya da barikatları yıkıp geçen zırhlı araçların görüntüsünü kaygı verici buluyor.
Peki bundan sonra ne olacak?
Hükümetin başkenti denetim altına almak için yaptığı askerî operasyon muhtemelen toplumdaki bölünmeyi daha da derinleştirdi.
Bangkok Valisi’nin dediği gibi: “Yolları hemen onarabiliriz. Ama insanların kırık kalplerini onarmamız ne kadar zaman alacak, bilmiyoruz.”
Narong, protestocuların liderlerinin teslim olmasının ertesi günü dükkânını açmış.
Hayat devam ediyor. İşinin başına geçmesi gerek.
Max de nihayet evine dönebilmiş.
“Bu bir son değil, bir başlangıç.” derken sesindeki hüzün dikkat çekiyor.