Rahmetli Melek Hanım, oyunu Yurt Partisi’ne vermeyi düşünüyordu. “Tayyip de hemşerin, neden onu düşünmüyorsun?” dediğimde şöyle dedi: “Dangıl dungul konuşuyor.”
Ben parti işlerine aslında hiç inanmam. Yine de 84 yerel seçimlerinde Refah Partisi’nin düzenlediği bir iftar yemeğine katılmıştım. Başkan Ahmet Tekdal Ankara’dan gelmişti. Kısa ve tatlı bir konuşma yaptı. “Biz kalpten kalbe anlaşırız.” dedi. Ardından, o zaman İstanbul il başkanı olan Tayyip çıktı. Onun Yavuz aşkı eskidir. Öyle bir girdi ki, kaşıklarımız havada kaldı: “Ben de Yavuz’un dediği gibi diyorum, isteyen karısının yanına dönsün, isteyen peşimden gelsin, ben tek başıma kalsam da…”
Onu, dangıl dungul konuştuğu için seviyorduk. Tansu gibi krem kremadan değildi, bizden biriydi. Bir lokma eti beşe bölüp, sol elinde tuttuğu çatalla yemiyordu. Erol Taş gibi, tavuk budunu bir lokmada yutuyordu. Kasım Kasımpaşalı yürüyor, asgari ücretle çay simit hesabı yapıyordu.
Dostum çok değişmişsin. Şimdi bize de “la la lo” yapıyorsun. Seni dinliyorum. Eskiden kükrerdin, şimdi bağırıyorsun. Baykal’ın bağırmalarını hatırlatıyorsun. Merkez bankasının rezervlerinden, yıllık gayrı safi milli hâsıladan bahsediyorsun, İ.M.F.’ye borcumuzu sıfırlamışsın. İyi de bundan bize ne! Neden çay simit hesabı yapmıyorsun? Neden eşit işe eşit ücretten bahsetmiyorsun? Neden kamu işçisi hala memurun iki katı kazanıyor? Brezilya da ayaklandı. Orada arazilerin yüzde doksan yedisi, yüzde üçünmüş. Dünya’nın en güçlü, en zengin ülkesi Amerika’da Wall Street’i işgal et eylemleri neden yapıldı? Zenginin cebindeki parayla, fakirlere hava atıyorsun. Sana tavsiyem, sakın, “Kişi başına düşen geliri şu kadardan bu kadara çıkardım.” falan deme! Ben kendimden biliyorum, İnsanlar çıldırıyor, payını istiyor.
Geride kaldın. Eğitimli oğlundan itaat bekleyen cahil babalara benziyorsun. Kaba inşaat ustasıydın, şimdi ince işleri de yapmaya kalkıyorsun. Taksim’e kışla olur mu? Hiç sordun mu şehir mimarları buna ne diyor? Kravatın altına şalvar giydiriyorsun. Büyük rant hesapları yapmadığından emin olamıyorum. Taksim’e kışla olur mu? Tövbe Tövbe!…
Eylemler beni korkutuyor. “Yetsin gayrı!” diyorum. “Gelen gideni aratır, yağmurdan kaçarken doluya tutulmayalım.” diyorum. “Tayyip de artık dersini alsın.” diyorum. Hanım bana, “Allah kulunun kararını bilir.” diyor. Çünkü sen sakinleştireceğine geriyorsun. Milli iradeye saygı duyacağına, “Milli iradeye saygı” mitingleri düzenliyorsun. “Dış güçler” diyorsun, “CNN haber uydurdu.” diyorsun. Tunus’ta, Mısır’da dış güçler var mıydı? Koskoca CNN haber uydurur mu? El Cezire yalan söyler mi? Suriye’de yalan uyduruyorlar mı ki Türkiye’de uydursunlar?
“Reyhanlı’da 53 Sünni vatandaşımız şehit oldu.” dedin mi gerçekten? Ne yapmaya çalışıyorsun? Yine mi dangıl dungul konuştun? Yoksa Sünnilerin liderliğine mi oynuyorsun? Böyle, “Yeni Osmanlı” olurum falan mı sanıyorsun? Osmanlı diyar-ı küfre akın ediyor; Hilal, Ehl-i Salib’e karşı savaşıyordu. Sen Şii Hilaline karşı, Ehl-i Salib’in yanında savaşıyorsun. Bu şekilde İran’la rekabet edemezsin. Haçlılara güvenme, onlar seni yarı yolda bırakır.
Laik diktatörlük geri gelir korkumdan seninle uğraşmayacağıma söz vermiştim. Sözümü tutamadım. Molotof atanlar, kırmızı zemin üzerine sarı slogan yazanlar, cam-çerçeve kırmak, lastik yakmak gibi modası geçmiş eylemler midemi bulandırıyor. Eylemler çirkinleşsin diye bunları kim yaptırıyor? Şeytana uyup sana İftira atasım geliyor.
Başına kakmak gibi olmasın; ama seni yıllardır biz başbakan yaptık. Her seçimde oyunu artırdık. Sen bizim değil, biz senin velinimetiniz.
Ne oldu birden? Hizbullah mı çarptı? Suriye’de katledilen on binlerin ahı da senin boynunadır. Senin siyasi geleceğin, Esat’ın siyasi geleceğinden daha belirsizdir.
Bak dostum beni dinle!
Öfkelen, ama hırçın olma; kararlı ol, ama inatçı olma!
Çünkü kararlılık asaletten, inatçılık enaniyettendir.