Her gün milyonlarca emekçi, kendinin ve ailesinin geçimini temin etmek için fabrikaya; inşaat, tarlaya, büroya giderek emeğini satıyor. Her gün sabahın alacakaranlığında yola çıkanlardan binlercesi geri dönmüyor!
Uluslararası Çalışma Örgütü’nün (ILO) verilerine göre her yıl 2.3 milyon emekçi çalışma koşulları nedeniyle yaşamını yitiriyor. Yani yaklaşık her 15 saniyede bir işçi şu veya bu şekilde sermayenin kâr hırsına kurban ediliyor! ILO’nun yıllık raporlarına göre her yıl 360 bin işçi iş kazasında ölürken 1.9 milyon işçi ise çalıştıkları işte hastalanmaları nedeniyle yaşamlarını yitiriyorlar. Bunun yanı sıra 270 milyon işçi iş kazasında yaralanıyor ve 160 milyon işçi ise çalıştıkları iş nedeniyle hastalanıyorlar!
ALMANYA’DA ÖLENLERİ HATIRLAYAN YOK!
İş kazalarında öldürülen, sağlıksız çalışma koşulları nedeniyle hastalanan ve yaşamını yitiren emekçiler, 28 Nisan günü birçok ülkede “İşçi Anma Günü”nde (“Workers Memorial Day”) anılıyorlar.
Enternasyonal Sendikalar Birliği (IGB) verilerine göre geçtiğimiz yıl 100 ülkede 14 milyon emekçinin katılımıyla saygı duruşları, toplantılar ve gösteriler düzenlendi. Alman sendikaları uluslararası sendikal kurumlarda ciddi görevler almalarına karşın, Almanya’da kapitalizmin tezgahlarında can veren işçileri yakınların ve iş arkadaşları dışında anan, hatırlayan yok!
Oysa Almanya’da da her gün yüzlerce işçi iş kazası geçiriyor, birçoğu yaşamını yitiriyor. İş Güvenliği ve İş Tıbbı Federal Ajansı (BAuA) tarafından hazırlanan bir istatistiğe göre 2008 yılında Almanya’da 1.25 milyon kişi iş ve iş yolunda gerçekleşen kazalar sonucu yaralandı. 765 işçi iş kazasında katledilirken 478 işçi ise işe gidip gelirken yaşanan kazalarda yaşamını yitirdi.
Aynı yıl 2 bin 430 işçi ise yakalandığı bir ‘meslek hastalığı’ nedeniyle yaşamını yitirdi. Bu ise 2008 yılında iş nedeniyle şu veya bu şekilde 3 bin 673 emekçinin, yani ortalama her gün 10 emekçinin yaşamını yitirdiği anlamına geliyor!
YA İŞE GİDERKEN YAŞANANLAR?..
Tabii ki bu rakamlar bütün gerçeği yansıtmıyor! Örneğin BAuA sadece işyerlerinde gerçekleşen kazaları iş kazasından sayıyor, işe giderken veya dönerken yapılan kazalar “iş kazası” olarak sayılmıyor.
Diğer bir önemli sorun ise meslek hastalıklarıyla ilgili yaşananlar. Örneğin yıllarca kimya fabrikasında çalışan bir işçi, solunum yoluyla ciğerlerinde biriken zehir nedeniyle 15-20 sene sonra hastalandığında, hastalığının mesleğiyle ilgili olduğunu kanıtlaması neredeyse mümkün değil.
Hele bir de söz konusu işçi değişik fabrikalarda çalışmışsa, meslek hastalığını kanıtlaması imkansız hale geliyor. Her yıl ölümcül hastalığa yakalanmış binlerce işçi, mahkemelerde “hukuk mücadelesi” vermek zorunda bırakılıyor! İşçiye tazminat ödemekle yükümlü şirketlerin ve sigortaların avukatları, genelde en üst mahkemelere başvurarak davaların yıllarca sürmesini sağlıyorlar. Bu tür davalarda zaman işçinin aleyhine işliyor! Birçok işçi dava sonuçlanmadan yaşamını yitiriyor.
KAZALAR ARTIYOR!
Şüphesiz işçi ve emekçilerin yüzyıllardır örgütleriyle birlikte verdikleri mücadeleler sonucu çalışma yaşamı geçmişe göre iyileşti. Kaza geçiren işçilerin hakları da geçmişe göre düzeldi. İşçilerin lehine olan bütün iyileşmeler ve düzenlemeler, işçi sınıfı ve sermaye arasındaki güç dengelerine bağlı.
İşçi hareketi güçlendiği ve yeni talepler için mücadele ettiği sürece çalışma ve yaşam koşulları da hissedilebilir ölçüde iyileşiyor. İşçi hareketi zayıfladığında ise tersi bir süreç yaşanıyor ve elde edilen haklar yeniden gasp ediliyor, yasal düzenlemelerin altı oyuluyor. Özellikle 1990’lı yılların başından bu yana işçi ve emekçiler, değişik alanlarda olduğu gibi çalışma koşulları, iş güvenliği ve sağlığı alanında da birçok haklarını kaybettiler.
Çalışma sürelerinin esnekleştirilerek sınırsız hale getirilmesi, kiralık ve süreli işlerin artması, işçilerin sağlığını çok yönlü etkiliyor. Bir yandan artan baskı ve stres işçilerde çok sayıda rahatsızlığa neden olurken, diğer yanda ise sürekli farklı işlerde çalışan işçiler, maruz kaldıkları tehlikelerin farkında bile olamıyorlar. Kimya fabrikasına temizlik için çağrılan işçiler, buralarda soludukları ve tenlerine değen kimyasal maddelerin etkileriyle çok sonra karşı karşıya kalıyorlar.
Son yıllarda işçiler arasında en fazla psikolojik rahatsızlar artıyor. Yapılan bilimsel araştırmalarda, bunun asıl nedeninin artan baskı ve stres olduğu ortaya çıkıyor.
DAHA FAZLA KÂR UĞRUNA…
Yaklaşık her 15 saniyede bir işçinin iş kazası veya işle bağlantılı olarak yaşamını yitirmesine ve milyonlarcasının ömürlerinin sonuna kadar sakat veya hasta olarak yaşamalarına karşın, sendikaların ulusal ve uluslararası alanda yeterli düzeyde bu konuyla ilgilendikleri söylenemez.
Sermaye sahiplerinin ve onların hesabına çalışan siyasetçilerin iş kazaları ve meslek hastalıklarıyla ilgili söyledikleri, takındıkları tavır da, bulundukları ülkeden bağımsız olarak genelde aynı oluyor: “görülmez kaza”, “İnsani hata” vs…
Oysa ölümcül kazalar ve hastalıkların, birçok kez alınabilecek değişik önlemlerle önlenebilir olduğu biliniyor. Buna karşın önlemlerin alınması bir yana, var olan önlemler de iptal ediliyor. İşçiler kapitalistlerin daha fazla kârları uğruna feda ediliyor.
Buna karşı örgütlü mücadele edilmediği sürece bu alanda ciddi bir değişiklik olmayacağı ortada. Sonuçta işçilerin sağlığı için alınacak her önlemle sermaye sahiplerinin kârlarının azalması tehlikesi gündeme geliyor. Ve bu kesim zorlanmadan kârlarından vazgeçmeyeceği gibi, işçilerin sağlıklı bir ortamda çalışmaları için bir adım da atmayacaktır.
İşçi sağlığı, iş güvenliği gibi konular çalışma yaşamının bütün alanlarında yeniden gündeme alınmalı. Bunlar işyeri temsilciliğinin ve sendika toplantılarının gündemleri arasına alınmak zorunda. Bunu çalışırken öldürülen işçilere borçlu olduğumuz gibi yaşayanların durumunu iyileştirmek için verdiğimiz mücadeleye mecburuz.
ÖLENLERİN ANISINA YAŞAYANLAR İÇİN MÜCADELE!