Faiz; alın teri, göz nuru akıtmadan, ahlaksız yollarla, mukaddes kazançların gasp edilmesidir. Bir nevi haksız kazançtır. İğrenç ve domuzca bir sömürüdür. Faizle elde edilen sermaye; hormonlu sermayedir. Sadece çalışma karşılığında, alın teri akıtılarak elde edilen kazanç kutsal ve helaldir. Hormonlu sermaye; yiyene asla pozitif bir enerji akışı sağlamaz. Filhakika, öz sermayenin kirletilmesidir. Toplumsal sermayenin emilmesidir. Kirlenen sermaye toplum katmanlarına sirayet ederek toplumsal sermayeyi kirletir. Faiz, bireysel ataleti, rehaveti, konforu tevlit eder. Nihayetinde, toplum, sefalete maruz kalarak mefluç olur. Faiz, vahşi kapitalizmin ve küresel emperyalizmin varlık sibobudur. Şiş göbekli, dar kafalı, domuzlaşmış ve maymunlaşmış kara-kızıl-yeşil komprador burjuvazinin lüks yaşamının temel dinamiğidir. Mustazafların sefaletinin müsebbibi. Kolektif yaşamın cellâdıdır. Doğmamış nesillerin aydınlık istikbalinin ve beyaz dünyalarının karartılması ve ruy-i zemindeki paylarının eksiltilmesidir. Paylaşımın, yardımlaşmanın, dostluğun, kardeşliğin, huzurun, sevincin, barışın, muhabbetin, selamın ve umudun toplumsal hayata veda etmesidir faiz. Bütün ulvi ve güzel duyguların kahpe ve kara cellâdıdır. Bireysel ve toplumsal acıların, esaretlerin, zulümlerin muharrikidir.
Birkaç tane tevhid düşmanı, hürriyet düşmanı, adalet düşmanı, emek düşmanı, halk düşmanı rantiyecinin süfli yaşamı uğruna, beyt’ül malın ve bütün doğal kaynakların zımnen hoyratça tüketilmesinin yolunu açan menfur bir yapıdır faiz sistemi. Hz. İsa der ki; “insan sadece ekmekle yaşamaz.” İnsanlığın münhasıran ekmekle yaşama imkânı bulacağı varsayımıyla hareket ederek, ulvi duygu ve değerleri çiğneyen, insanlığın payını kendi paylarına ilave etmek uğruna toplum hazinesini faizle çalan dar kafalı pislik kapitalistler, ayakta kalmak ve haksızca sömürdükleriyle toplum üzerinde baskı kurabilmek için toplumun ciğerlerinin sökülmesini intaç eden, halk arasındaki birlik ve beraberlik bağını koparıp atan ve tefrikayı ikame ederek menfaatleri koruyan bu yapıyı idame ettirmek istemektedirler. Bu melun ve menfur yapının zir-ü zeber edilebilmesi için, beyinlerin beyinliğinin en keskin hücceti olan tevhidi düşünüşün tevhidi yaşama dönüşmesi mutlak surette şarttır. Yani, adalet ve özgürlük şarkısını terennüm eden dille, direnişi yönlendiren keskin ve sert adımların ve son darbenin işareti olan sıkı yumrukların insicam içinde olması iktiza eder. Başkacada ihtimal mevcut değildir.
Aynı ideal ufkunda birleşen engin yürekli, çelik iradeli, demir yumruklu tevhid-adalet-özgürlük ve emek-vatan-bağımsızlık erlerinin birbirlerine yardım etmelerinden, acıda ve sevinçte birlikte olmalarından ve hayatın ağır yükünü paylaşarak azaltmalarından daha değerli bir şey olamaz. Yeter ki, samimiyetten ve içtenlikten yana bir noksanlık olmasın, yardımlaşmalar beklentisizlik duygularıyla süslensin.
Evet dostlar, faiz: gücün, güç ise zulmün ve sömürünün aracıdır. İçindeki kompradoru yenememiş, dolayısıyla insanlaşma sürecine girememiş sefil beyinli, domuzumsu ve maymunumsu ahmak burjuvazi, demokrasi denilen, zulmün ve sömürünün günümüzdeki en tesirli silahıyla, şeytanın bu kara düzenini sürdürmek istemektedir. Dünyayı kasıp kavuran emperyalist ve vahşi batının gücü, insanlığın ortak hazinesini küstahça sömürmesinin ve ihdas ettiği faiz sistemiyle devasa sermaye terakümünü sağlamasının neticesidir. Faiz, haksız bir sermaye terakümüdür. Bu sistemin icra alanları ise birer Firavun ve Karun mabetleri olan bankalardır. Toplumda bireyciliğin ön plana çıkmasını tevlit eden ve haksız zenginleşmenin yolunu açan meşum Firavun kurumlarıdır buralar.
Duyarlı bir hayatı tesis etmenin yegâne koşulu; farkında olmanın içselleştirilmesidir. Eğer, bizler, toplumun bağrında zehirli bir hançer gibi saplı duran ve gün geçtikçe toplum denilen canlı organizmanın kan kaybından türabına neden olacak olan bu melun, meşum ve menfur sistemin farkında olmazda, bu vahim ve netameli maddi hastalığa duyarsız kalırsak halkların ve insanlığın ölümü an meselesidir.
Yeni bir yapılanmaya isticalen ihtiyaç vardır ve bu ihtiyacın hâsıl olması eski yapının tesirsiz kaldığına keskin bir delalettir. Eflatun’un da ifade ettiği gibi; “bir sistemin tevlit ettiği sorunlar o sistem içerisinde kalınarak çözülmez.’’ Adalete olan susuzluk, özgürlüğe duyulan arzu ve iştiyak, meşruiyete karşı duyumsanan açlık, kolektivizme karşı hissedilen güven, ortaya konacak yeni bir zihniyet inşasının ve bununla özdeşleşecek toplumsal yapılanmanın temel direkleri olacaktır. Sömürü dininin iksiri olan faizin yerini, hak dinin iksiri olan adil paylaşım ve trampa alacaktır. İnsanlığın sonsuz saadetini ve sürurunu erek edinen dinde özgürlüğüne kavuşarak hak ettiği yerini alacaktır.
Şehid Dr. Ali Şeriati’nin muhtevası derin ve keskin olan şu sözü bir hayat düsturu olmalıdır. Zira, hayatın idare edildiği üçlü sacayaklarıdır bu dinamikler. Üstad diyor ki; “iktidar Allah’ındır, Firavun u vurun. Mülk Allah’ındır, Karun’u vurun. Din Allah’ındır, Belam Bin Baur’u vurun.’’ Evet, şeytan ve avenesinin sözcülüğünü yapan ama bizi zımnen Allah la aldatan dinin toplumun bağrından sökülüp atılması ve iktidarda, mülkte ve dinde mutlak sözün Allah a devredilmesi iktiza etmektedir. Bir nevi halka devredilmesi gerekmektedir.
Her düzen kendi varlığının idamesini temin edecek yapıları oluşturur ve sistemini ona göre dizayn eder. Kendi çarkını döndürecek argümanlara ve bireylere ihtiyaç duyar. Kendi dokularına uygun yapılar üretmeyen, kendi besin kaynaklarını imal etmeyen düzenlerin intiharları mukadderdir. Batıl düzenlerinde ürettikleri en güçlü yapı; faiz sistemidir. Faiz sistemi türap olmadıkça, şeytani düzenlerin çarkı dönmeye, mazlumların mukaddes emekleri gasp edilmeye, toplum hazinesi sömürülmeye ve insanlık değerleri çiğnenmeye devam edecektir. Herkesin dili aynı şarkıyı terennüm ettiği halde, ayakları ayrı yoldan gittiği müddetçe bu düzenler asla değişmeyecektir. Bu düzenlerin alternatifi, hayatın dengeli ve insicamlı olmasında, tevhidin teoriden pratiğe geçmesindedir.
Faiz, toplumu bencilleştirmiş, toplum tarlasına her türlü zehirli tohumu boca etmiş, insanı insanın kurdu yapmış, bireysel ve toplumsal derinliği yok etmiş, insanları sermayeye köle kılmış, tefrikayı körükleyerek birlik bağını itlaf etmiştir. Fakat muhakkak bilinmeli ki; her şeyi paraya hamleden, hayatı bu eksen üzerine oturtan bir toplum intihar etmeye mahkumdur. Acı, o toplumun ve üyelerinin değişmez kaderidir. Nasıl kıskançlık, iyilikler için bir ateş mahiyetinde ise, faizde kazanç için aynı mesabededir. Binaenaleyh, ne iyiliklerimize ne de helal kazancımıza kıymaya hakkımız yoktur ve olmamalıdır. Bilakis, ikisinin de meşru dairede tekasürüne ikdam etmek en temel ve insani görevimizdir.
Zorluk ve çile her şeye değer ekler. Kolaycılık ve lüpçülük her zaman kayba ve değersizliğe delalettir. Binaenaleyh, faiz değer kaybı olduğu gibi, çalışmanın ürünü olan kazanç mutlak bir değerdir. Faiz, bu yolu takip edenlerin hem insanlığını öldürür, hem de haklı kazancını kirletir. Faiz, şeytan işi bir pisliktir. Yüce Allah, muazzez insan Hz. Muhammed’in (sav) elçiliği ile gönderdiği en ekmel ve mukaddes kitap olan aziz Kur’an’da bu pisliğe yanaşmaması, yanaşanların da derhal arınması için insanları şiddetle uyarmıştır. Bütün pislikler temizlenmek içindir ve isticalen temizlenmelidir. Şeytan işi pisliklerin en tesirli ve keskin ilacı ise Tevhid’dir. Tevhid; kudrettir, umuttur, barıştır, adalettir, özgürlüktür, bağımsızlıktır. Hülasa; tam ve mükemmel necattır. Nasıl kar taneleri tek tek tesirsizse, etkide bulunma kudretinden mahrumsa ve ancak birbirleriyle bütünleşip çığa dönüşünce orduları dize getirebiliyorsa, insanlarda tek tek çabuk yok edilebiliyorlar da, bir bütün teşkil edip güçlü ve yekpare bir dalga olduklarında zer-zor-tezvir şebekesinin mümessilleri olan Firavun-Karun-Belam tağutlarının düzenlerini başlarına geçirebilirler ve ürettikleri pislikleri temizleyebilirler.
Makineleşmek, emeğin değerinin kaybolmasına yol açmıştır. Bireyi âline etmiştir. Bireyi hareketsiz ve pasif hale dolayısıyla edilgen konuma indirgemiştir. Bireyin emeğini değersizleştirmiştir. Bireyi hareketsizliğin mahkûmu kılarak, var olmanın temel şartı olan hareketi devre dışı bırakmıştır. Alınterinin kıymeti düşünce de insanlar sert ve acımasız mahlûklara dönüşmüştür. Zira alın terinin insanlaştırıcı bir yönü vardır. Makinalaşmak, insanı tek boyutlu kılmıştır. Toplumun can damarlarındaki kan dolaşımını durdurmuştur. Bireyden topluma, toplumdan bireye aktarılan pozitif enerji akışını inkıtaa uğratmıştır. Artı değerin sömürülmesinin, buradan da sermaye terakümünün ve böylece faiz kapısının açılmasını intaç etmiştir. Esnaf ve tüccarın daha da kapitalistleşmesine, acımasız ve zalim olmasına sebep olmuştur. Çünkü artık insana ihtiyacı kalmamıştır. Hükümetlerin kapitalistlerin iradesine ram olmasını, bilimin onların çıkarına hizmet etmesini, emekçinin ücretli köle olmasını tevlit etmiştir. Makinenin ve yan ürünü faizin kurbanı olan insanlar, iş araçlarından, özgür iradeden, özgün kişilikten, ulvi değerlerden ve seçme hakkından mahrum olmuştur. Münhasıran, iş üreten kola, ayağa, kafaya sahiptir. Ne hazin ki, yaşaması da bu üretim mekanizmalarını burjuvazinin tayin ettiği ölçüler dâhilinde ve belirlediği ücret mukabilinde satmasına ya da kiralamasına merbuttur.
İnsanlığı özel mülkiyetçiliğin zebunu kılan faizcilik, bireyi ve toplumu atomize etmiştir. Benciliği, mürailiği, faydacılığı yaşam prensibi haline getirmiştir. Her türlü ahlaksızlığın muharriki mesabesindedir. Faiz haksız kazancı, haksız kazanç hormonlu ve haram sermayeyi ve haram sermaye de her nevi ahlaksızlığı çoğaltmış ve böylece toplumu çürütmüştür. Toplum adeta domuzlaşmış ve maymunlaşmıştır. Bireyi kirletmiştir. Doğayı tahrip etmiş, nesli yok etmiş, ekini kurutmuş ve insanı maddenin iflah olmaz kölesi kılmıştır. Sömürünün motoru olmuştur. Doğal dengeyi bozmuştur. Bütün ulvi duyguları katletmiştir. Toplumsal barışı ve huzuru dinamitlemiştir. Toplumsal kalkınmayı akamete uğratmıştır. Amansız bir sefaleti, rehaveti ve konforu doğurmuştur.
Faiz, umut tarlalarını kirleten bir zehirdir. Adalet ise, umut tarlalarını yeşerten bir rahmettir. Faiz, sefaletin ve yok oluşun habercisidir. Adalet ise, dirilişin ve ihtişamın membaıdır.
En güçlü dalgalar, adaletin hâkim olduğu toplum denizinden yükselir. En kırılgan dalgalar ise, faizin hâkim olduğu bataklığa dönüşmüş toplumsal yapılardan neşet eder.
Emperyalizmin var oluş kodları; cehalet, tefrika, atalet, rehavet, konformizm, hedonizm, aşırı tüketim, cimrilik, kaos, kan ve faiz’dir.
Emperyalizmin panzehiri ise; bilgi, bilinç, farkında olma, sorumlu olma, uyanık şuur, cömertlik, tevhid-adalet-özgürlük aşkı, emek-vatan-bağımsızlık kavgası, devrimci kültür hamulesi, sevgi, dostluk, paylaşım, yardımlaşma, ittifak, diriliş, direniş ve sürgit mücadeledir.
Buradan kardeşlerimize de birkaç kelam edelim âcizane. Dostlar, Müslüman şahsiyetin muayyen bir kazanç elde etmesine bir sözümüz olamaz belki, ama Müslüman da kazandığı parayı kapitalist bir komprador olup, insanlığa hükmetmek, toplum üzerinde tahakküm kurmak için bir araç olarak değil, adaletin ikamesi minvalinde paylaşımı ve yardımlaşmayı egemen kılmak ve böylece toplumsal huzurun ve gönencin ve adaletin zehiri olan faizin yok olmasını sağlamak için istimal etmelidir. Lakin ne acı ve kahredici ki, bugünkü durum bunun tam tersidir. Muayyen bir siyasi ve ekonomik güç kesbeden Müslüman bireyler ve örgütler, kazanımlarını kaybetmemek adına, statükonun kulluğuna soyunuyor, Firavunluğa ve Karunluğa oynuyor ve bunu da Hamanlarına tescil ettiriyor, bekasını statükonun bekasıyla eşdeğerde görüyor. Gücünün idamesini, kendi sefil mantıksal kugusuna göre ılımlılaştırdığı, sulandırdığı ve böylece rahatça kabule layık hale getirdiği faiz sisteminde görüyor. Bu sisteme muhalif diskurlar üretmek, alternatif çareler bulmak yerine iğrenç bir yola giriyor. Son tahlilde, azgın bir kapitalist olup çıkıyor. Kapitalist bir birey olarak kapitalist kurumlar üretiyor ve kapitalist düzenin çarkını döndürüyor. Bu ise, zulme ve sömürüye direnen ve evrensel direniş rüzgârlarının muharriki olan diriliş erlerinin, tevhid-adalet-özgürlük güllerinin solmasına sebep oluyor. En feci ve ağır olanı ise, İslam ekseninde iş yaptıklarını söyleyerek erk sahibi olanlar, iş başında söylemlerinin tam zıddı olan eylemlerde bulunarak, insanların İslam’ı sorgulamalarına ve derin bir umutsuzluğa duçar olmalarına bunun sonucunda da dehşetli bir bunalım girdabına sürüklenerek batılın kucağına düşmelerine vesile oluyor. Bu, kahpe bir ihanetin ve namussuzluğun bedihi resmidir. İnsanlığı açmazda bırakarak ihanete yelken açanlar, bunun bedelini çok ağır bir şekilde devrimin demir yumruğunu yiyerek ödeyeceklerdir bir gün. Umudumuz ve inancımız tamdır.
Lanet olsun aydınlığa kurşun sıkanlara.
Lanet olsun karanlığın bekçilerine.
Lanet olsun emperyalizmin amatör ırgatlarına.
Lanet olsun toplum tarlasına fitne tohumu ekenlere.
Lanet olsun mazlumların ve Mustazafların alın terleri ve kanları üzerinden rant üretenlere.
Bilelim ki ey insanlık; diriliş olmazsa direniş olmaz. Kâbuslar, cimrilikler, kinler, nefretler, hasetler kalpten boşalmazsa umutlar, sevgiler, muhabbetler, cömertlikler, kardeşlikler kalbe dolmaz. İnsan insanın cenneti olmayınca toplumda huzur hâkim olmaz. Merhametsiz yürekleri hür meydanlar kabul etmez. Yaşatmaya değil de yok etmeye kurgulanmış bebek yüzlü cellâtlar itlaf edilip, tevhid-adalet-özgürlük egemen kılınmadıkça insanlık coğrafyasına bahar gelmez.
Yaşasın İnsanlığın Ortak Vicdanı İslâm.
Son söz yerine: “Son ırmak kuruduğunda, son ağaç yok olduğunda, son balık öldüğünde, beyaz adam anlayacak paranın yenmeyecek bir şey olduğunu.’’ (Kızılderili Reisi)
Kur’an bilgisi + Kur’an ahlakı = sınıfsız, sömürüsüz, huzurlu, adil, özgür, bağımsız birey-toplum-devlet…
“Bilgiyle dirilenler ölmezler.’’ (Hz. Ali)
NOT: Yazıklar olsun diyorum garipleri aldatanlara. Aslında büyük domuzları görüp küçük koyunları gördüğünü söyleyenlere. Büyükleri(!) büyük hediyelerle karşılayan ama küçükleri sizi karşılıyorum diyerek onursuzca aldatanlara yazıklar olsun. İçim acıyor. Göğsüm daralıyor, olmasaydı sonumuz böyle! Ve sonumuz olmamalı böyle, asla olmamalı!
Bir önceki yazıya yapılan yorumlar için:
Alifurkani kardeşim seni kesinlikle anlamıyorum. Daha anlaşılır ol. Daha net cümleler kur. Meramını berrak şekilde ifade et. Ali Şeriati üstadı nasıl takip edeceğimi biliyorum sağol. Ve Ali Şeriati kesinlikle ne ilahımdır ne de peygamberimdir. İlim yolunda ve mücadele yolunda şerefli bir üstadımdır. Masallarla işim olmaz. Benim işim düşünmek, sormak, cevap bulmak, ortak değerlere ulaşmak ve onu paylaşmaktır. Bir fikir teatisi içindeyiz. Ne mutlak doğrucuyuz ne de mutlak yanlışçıyız. Bir vadideyiz. Düşünce vadisinde. Ve garip bir yolcuyuz. Bu kadar.
İmam Hüseyin kardeşim seni anlıyorum ama kesinlikle yanlışlar doğruları götürmemelidir. Çünkü bir yerde mücadele yalnızdır, dövüş yalnızdır ve sonuçta yalnızlığımıza kalmaktadır. Öyleyse bir yerde kendi kaderimizi kendimiz çizmek zorundayız. Ve kaderimizi yanlışlara göre çizemeyiz. İnan bana doğuyu bilmiyor değilim. Ne çıplak ayaklı çocuklara ağladım bu tarafın çocuklarını düşünerek. Ve inan ne içsel acılar çektim yalnızlığımda yıldızların yalnızlığını düşleyerek. Dağ doruklarındaki evlerin ne acı bir kemente mahkûm olduklarını düşünerek ne büyük kahırlar ettim. Ve duygudan mahrum zalim bir insan değilim. Ve duygusu olan bir şeyin dışında da olsa emin ol içinde olmuş kadar o şeyi idrak edebilir. Yeter ki, şerefli bir insan olsun. Kürt halkını çok iyi bilirim diyebilirim. Ve o diyarları da genelde üniversiteler bozdu diyebilirim. Ve bazı karanlık ve kirli adamlar. Bence PKK ile KUR’AN asla bir arada bulunamaz. Müslümanlardan da ses çıkaran muhakkak olmuştur ama sen çıkarttırmayan kimdir hiç düşündün mü ve dahası ses çıkarmak o kadar kolay mı? Canım kardeşim insaflı olmak gerekiyor. Bu ülkenin hangi dinamikler üzerinde durduğunu, bazı şeylerin nasıl işlediğini görmek gerekiyor. Bu ülkede her şey uzun bir sürece tabidir. Öyle dakikasında olmaz ve de olmuyor her şey. Yalnız kaldıkları doğru ama yalnız bırakanlar kimler acaba iyi düşünmek gerekiyor. Ahmet Kaya’yı gerçekte kimler yalnız bıraktı Allah aşkına? Türkler mi yoksa Kürtler mi? Canım insan kardeşim eğer olayları ve olguları ideolojilerimizden ve izmlerimizden bağımsız bir şekilde değerlendirirsek ve saf bir vicdanla düşünürsek en doğru cevabı buluruz bence. Neyin ne olduğunu az çok biliyoruz canım kardeşim. Allah cümlemizin yardımcısı olsun. Bir bütünde ki, tek bir kişinin suçu bütüne hamledilirde bütün lanetlenirse asla çözüme ulaşılmaz bence. Umarım anlaşılırım.
Yavuz Soysal dost teşekkürlerimi sunuyorum. Evet, tam da dediğinizi yaptığıma inanıyorum. Kalbi muhabbetle.