Türkiye gelecek Pazar, yeni bir seçime gidiyor. Erdoğan’ın zaferiyle sonuçlanan Mayıs’taki başkanlık seçiminden sonra 31 Mart’ta bu kez yerel yöneticiler seçilecek. Genelde coşkuyla geçen ve muhalefete yarayan yerel seçim, bu kez heyecansız bir kampanyaya sahne oldu. Elbette bunda, “Ne olursa olsun sonuç değişmiyor” yılgınlığının rolü var. Seçmenin önemli kesimi, seçime ve sandıkla bir şeylerin değişebileceğine dair güvenini yitirdi. Bu yılgınlık ve muhalefetin dağınıklığı, seçime katılımı düşürürse iktidar kazanabilir.
Yerel seçim biraz da Türkiye siyasetinin yükselen yıldızı Ekrem İmamoğlu’nun siyasi geleceğini belirleyecek. İstanbul Belediye Başkanı İmamoğlu, 1994’te Erdoğan’ın siyasi yükselişinin başladığı İstanbul Belediyesi’ni, bütün iktidar baskısına rağmen yeniden kazanabilirse, bir dahaki seçimde cumhurbaşkanı adayı olabilir. Kaybederse, siyasi kariyeri yara alacak. O yüzden seçimde gözler büyük ölçüde İstanbul’da… Açıklanan anketlerin çoğunda İmamoğlu önde görünüyor. Ancak fark, büyük değil; o yüzden son haftada bir Erdoğan hamlesi bekleyenler çoğunlukta… Cumhurbaşkanı zaten çoktandır sahaya inmiş durumda… “Türkiye’yi biz yönetiyoruz. İstanbul’u yöneten zat böyle bir imkâna sahip değil” diyerek seçmeni, oy vermezlerse hizmet alamayacakları yönünde tehdit etti. Bu tehdit işe yarayacak mı, geri mi tepecek, onu bir hafta sonra göreceğiz. Erdoğan dünkü İstanbul mitinginde, “Bu meydanda 1,5 milyon insan görmeye alıştık, bugün karşımızda 650 bin kişi var” diyerek kitlelerin azalmasından yakındı; kırgınlıkları giderme sözü verdi.
Büyük ekonomik krizin giderek derinleşen etkilerini “Ayasofya’yı ibadete açtık” böbürlenmesi ve din propagandası ile örtmek, giderek zorlaşıyor. Yerel seçimden büyük şehirlerde güçlenerek çıkmış bir muhalefet, tek elde toplanan gücü bir ölçüde dizginleyebilir. Tersi ise, muhalefetin elindeki son kalenin de düşmesi ve tek adam yönetiminin perçinlenmesi anlamına gelecektir.