Bu hafta yaşadığımız elim olay gibi İsrail’in Filistin sabıkasına eklenen her yeni başlığa dair Yahudi bir Türkiyeli’nin fikrini almak açıkçası ilk tercihim değil. Bunun kendi başına ulusal, dinsel, etnik kimlikleri yekpareleştiren, bireyleri aidiyetleri içinde eriten bir yanı var. Ama her şeye rağmen sizin söyleyeceğiniz cümlenin ağırlığı da başka türlü oluyor; bu da bir gerçek. Siz böyle ‘krizli’ anları nasıl tecrübe ediyorsunuz? Mesela pazartesi gününden beri kaç kez çalmıştır telefonunuz?
Tam dediğiniz gibi oluyor. Hassasiyetiniz için teşekkür ederim. Pazartesi sabah, bir gazetenin telefonuyla uyandım. Olanlardan haberim bile yoktu. “Önce siz bana olanları anlatın, sonra ben size ne düşündüğümü söyleyeyim” demek zorunda kaldım! O andan beri de telefonum hiç durmadı. Hiç abartmıyorum, gerçekten durmadı.
Böyle durumlarda üzerinizde bir konuşma mesuliyeti hissediyor musunuz?
Sizin de başta soruyu sorma biçiminizle ima ettiğiniz gibi, İsrail’in yaptıklarıyla ilgili olarak görüş istenen kişinin Yahudi bir vatandaş olması gerekmiyor bence. İsrail’in uyguladığı vahşet karşısında Yahudi bir vatandaşın Süryani, Müslüman veya Meccusi bir vatandaştan farklı şeyler düşüneceğini varsaymak, Yahudilerin İsrail’le özel bir ilişki içinde olduğunu düşünmekten kaynaklanıyor. Benim İsrail’le hiçbir ilişkim yok. Dolayısıyla, benden görüş istenmesine fena halde bozuluyorum bazen. Ama salak da değilim! Niye istendiğini biliyorum, anlıyorum. Bozulmama rağmen de, anlayışla karşılıyorum.
Daha önce kimbilir kaç kez yazdınız, söylediniz; İsrail’in politikalarına dair fikrinizi ve hissinizi biliyoruz. Yine de ‘başka türlü bir Yahudi’ olduğunuzu beyana hacet oluyor mu?
Yok, hacet olmuyor, çünkü beni arayan gazete veya televizyon kanalı zaten ne diyeceğimi aşağı yukarı bildiği için arıyor. Ama bir mesuliyet hissediyorum, evet. ‘Bütün Yahudiler İsrailli değildir, İsrail taraftarı bile değildir’ gerçeğini okuyucu ve izleyicilere hatırlatmanın yararlı olduğunu düşünüyorum. Batı ülkelerinde bunun özel bir yararı yoktur, çünkü herkes bunu bilir, kamuoyunun iyi tanıdığı pek çok anti-Siyonist Yahudi vardır. Ama Türkiye’de İsrail düşmanlığı ile Yahudi düşmanlığı arasındaki sınır çizgisi bazen silikleşebiliyor. Bu sınırı vurgulamak, kalınlaştırmak burada biraz daha önemli. Özellikle Müslüman eğilimli medya beni muhakkak arıyor böyle durumlarda. Çok zaman da ben daha bir şey söylemeden onlar bu sınırı çizmem için bana pas veren sorular soruyor. İçimden ‘Helal olsun!’ diye düşündüğüm çok oluyor. İsrail’e karşı duyulan öfkenin Yahudilere karşı ırkçı bir nefrete dönüşmemesi için çok dikkatli sorular sorduklarını hemen farkediyorum. Bu nispeten yeni ve çok olumlu bir gelişme.
Ahmakça sorular geliyor mu her şeye karşın?
Eskiden çok gelirdi, artık pek gelmiyor doğrusu. Gazete ve TV söyleşilerinde, söyleşiyi yapanların hassasiyeti gerçekten etkileyici geliyor bazen bana. Çocukça, ama aptalca olmadığını umduğum bir iyimserliğe kapılıyorum bazen. Yahudi olarak değil, ırkçılık düşmanı bir sosyalist olarak.
Mavi Marmara’nın yola çıkışını nasıl takip ettiniz? Fikir olarak size nasıl geliyordu?
Medyadan ve internetten izledim. Mükemmel bir fikir olduğunu düşündüm. Gazze halkının durumuna dünya kamuoyunun dikkatini çekmenin daha iyi bir yöntemi olamaz gibi geldi.
Mesela yöntemi ajitatif buldunuz mu?
Elbette ajitatif bir yöntem. İsrail’in tepkisini çekeceği besbelli olan bir yöntem. Tam da olması gerektiği gibi. İsrail’le baş etmenin sessiz sakin, uslu bir yöntemi olabileceğine inanmıyorum. İsrail’den herhangi bir şey ‘rica’ etmenin bir anlamı yok. Bu, hem uluslararası, hem kitlesel, hem insani bir yöntemdi. Ve tam da bu nedenlerle, İsrail’in kaçınılmaz tepkisi nasıl bir canavarla karşı karşıya olduğumuzu bütün dünyaya gösterdi.
Bir milat çıkabilir miydi hakikaten bu hareketten?
Bence milat, İsrail’in 2006 yazında Lübnan’a saldırısıydı. Dünya kamuoyu o yaz ilk kez İsrail’in bir orduya karşı değil, sivil halka karşı savaştığını gördü. Savaşın haksızlığını gördü. Vahşeti gördü. Onun ardından, 2008 Aralık ayında Gazze saldırısı o kadar çarpıcı bir şekilde sivillere karşı yürütüldü ki, dünya kamuoyu bir kez daha sarsıldı ve belki de bir kırılma yaşadı. Hatırlarsınız, Gazze’de askeri hedeflerin yanı sıra, İsrail, elektrik ve su şebekesini, okulları, konutları yerle bir etmişti. Bu kez yine açıkça sivil, silahsız, insani yardım götüren insanlara saldırdı İsrail. Bunu hiçbir şekilde meşru göstermesi, savunma olarak yansıtması mümkün değil. “Önce onlar bizim askerlerimize saldırdı” diyorlar. Tümüyle anlamsız bir propaganda. Silahsız insanların sana saldırması, 10 kişiyi, 20 kişiyi öldürmenin bahanesi olabilir mi? Kimse yemiyor artık İsrail’in propagandasını.
O gemide olmak aklınızdan geçti mi hiç? Bu sizin tercih edeceğiniz bir aktivizm yöntemi mi?
Tabii ki aklımdan geçti. Ama doğrusu, İsrail’in saldırısı gerçekleşene kadar çok da farkında değildim meselenin. ‘Gelir misin?’ diye bana sorulmuş olsaydı, çok büyük olasılıkla giderdim. Saldırıdan haberim olduğunda, ‘Ben niye o gemide değilim’ diye düşündüm. Çok doğru, çok anlamlı bulduğum bir aktivizm yöntemi. Başka ne yapabiliriz ki? Elimize silah alıp Filistinlilerle birlikte mücadele edemeyeceğimize göre ve İsrail ordusunu askeri yöntemlerle yenmek mümkün olmayacağına göre, bundan daha anlamlı bir yöntem gelmiyor aklıma. Bütün dünya İsrail’in barbarlığını tartışıyor bugün. Faturası çok yüksek, ama tümüyle başarılı bir eylem oldu.
Yola çıkarlarken başlarına ne gelir diye düşünüyordunuz? İsrail’in alacağı tavır, vereceği tepki potansiyeli içinde bu kadarını bekliyor muydunuz?
İsrail’in gemilerin Gazze’ye ulaşmasına izin vermeyeceğinden çok emindim, ama önemli olan ulaşma çabası… Yine de gemilere saldırıp insan öldürecek kadar aptal olacakları aklıma gelmezdi doğrusu. Böyle yaparak kendi kuyularını kazdılar bence. İngiltere’de the Guardian gazetesinin Kudüs muhabiri ‘İsrail kendi kalesine gol attı’ diye manşet atmış bugün. Tamamen haklı bence.
Az evvel Mavi Marmara’nın yola çıkışını, bu niyeti bir milat olarak görüp görmediğinizi sormuştum. Peki geminin bu şekilde durdurulması, hatta yardım maksatlı yola çıkan bazı insanların hayatını kaybetmesinin ardından, bu vaka uluslararası kamuoyu nezdinde İsrail algısına dair bir milat olabilir mi? İsrail’i nasıl günler bekliyor?
İsrail’i birkaç zor gün bekliyor. Propaganda mekanizması fazla mesai yapacak birkaç gün boyunca. En başta, yaptıklarının makul olduğuna Amerika’yı ikna etmeleri gerek. Dünya kamuoyu çok da dertleri değil, ama yine de kendilerini haklı göstermeye çalışacaklar. Birleşmiş Milletler’den ve başka uluslararası kurumlardan herhangi bir somut yaptırım kararı çıkmamasını sağlamak için uğraşacaklar. Sonunda Amerika yine imdadına gelecek İsrail’in. Birleşmiş Milletler’den herhangi bir karar çıkmasını veto edecek. Son tahlilde Amerika’nın bu istikrarsız ve karmaşık bölgede İsrail gibi güçlü ve güvenilir bir jandarmaya ihtiyacı var çünkü. Ama dediğim gibi, dünya kamuoyunda bir kırılma olmaya başladı bir zamandır. Bundan sonra biraz daha zor olacak İsrail’in işi.
‘Filistin bir emperyalizm meselesidir, din meselesi değil’
‘Görüşlerim Yahudi olmamdan değil, sosyalist olmamdan kaynaklanıyor’ diyen bir insan olarak, bu konuda sosyalist cenahta da yalnızlaştığınızı hissettiğiniz oluyor mu? Filistin meselesinin bir ‘Müslüman davası’ olarak algılanması sorunu mu var sizce, yoksa tam da öyle yaşanıyor olması mı meselenin kendisi?
Türkiye’de Müslüman cenah genellikle Filistin meselesinin bir ‘Müslüman davası’ olarak algılıyor, doğru. Ama yanılıyorlar. Filistin bir emperyalizm meselesidir, din meselesi değil. Amerikan emperyalizminin bölgede bir jandarmaya ihtiyacı olmasa, İsrail sorunu olmazdı, İsrail bu biçimiyle varlığını sürdüremezdi. Sol cenahta ise bambaşka bir saçmalık var. Filistin hareketinin başını Hamas çekmeye başladığından beri, solun Filistinlilere desteğinde bir azalma oldu. Hamas Müslüman bir örgüt olduğu için ve Türk solu büyük ölçüde Kemalist ve anti Müslüman olduğu için. Böyle saçmalık olmaz! Amerikan emperyalizmine ve bölgedeki jandarmasına karşı kim direniyorsa, ben onu desteklerim. Müslüman veya Budist olması hiç beni ilgilendirmez.
‘Bir hıyara söyleyecek hiçbir lafım yoktur’
Zaten çok müsait bir zemini olduğundan, bu yaşananların Türkiye’de Yahudi düşmanlığını körükleyici bir yanı var maalesef. Haberi duyduğunun beşinci dakikasında Facebook’ta kendi fotoğrafı yerine Hitler resmi koyan bir insan karşınızda duruyor. Ona iki çift ne lafı etmek istersiniz?
Her toplumda her zaman manyak da vardır, faşist de. İsrail devletinin uygulamalarıyla beni ilişkilendiren bir hıyara söyleyecek hiçbir lafım yoktur. Ama Gazze saldırısı sırasında da, geçtiğimiz iki günde de, Türkiye’de hiçbir Yahudi vatandaşa bir saldırı olmadı. Bu sağduyunun devam edeceğini umuyorum. Hep söylerim, bir Yahudi’nin bugün dünyada yaşayabileceği en tehlikeli yer İsrail’dir ve İsrail dünyadaki tüm Yahudiler için bir tehlikedir.
Pınar Öğünç / Radikal