Fıtrat, Kur’an’da, “Davranış yasası” anlamında kullanılmıştır. “Allah, yerin ve göğün fâtırıdır… (Fatır:10)” Yani Allah yerin, göğün ve yarattığı her şeyin hangi yasalara göre davranacağını, yani doğasını belirlemiştir.
“İslam fıtrat dinidir.” ifadesi meşhurdur. Bu ifadeyle, İslam’ın emir ve yasaklarının insanın yaratılışına uygun olması kastedilir. Gerçekten de İslam, insanın doğası ile çatışmaz; hatta “İslam insanın doğasıdır.” Burada, hazır elbise ile özel olarak hazırlanmış elbise arasındaki fark gibi bir incelik vardır.
İslam’ın fıtrat dini (Doğal din) olması iddiası, İslam’ın inanç, buyruk ve yasaklarının “Doğallık” yasasıyla izah edilebilmesini gerektirir. Bu mümkün müdür? Konuyu açıklamak için bazı örneklerden yararlanabiliriz.
İslam, insan ihtiyaçlarına yasak getirmez, “Yeme! İçme!” demez. Çünkü insan, doğası gereği yemek zorundadır; fakat sarhoşluk veren içkileri yasaklar. Çünkü bu, doğal bir istek ve ihtiyaç değildir. İçki, insanın doğal fonksiyonlarını, hareket ve düşünme kabiliyetini, yani doğasını bozar. Doğası bozulmuş bir organizma ise bağımlı hale gelir. “Bağımlı” özgürlüğünü yitirmiş, esir olmuştur.
Cinsel ihtiyaçlar da doğaldır. Bunun meşru yolla karşılanması ile gayrı meşru yolla karşılanması arasında görünürde bir fark yoktur. O halde zina niçin haramdır? Zina, özü itibariyle, doğal ihtiyacın gizli yollardan karşılanmasıdır. Diğer sakıncaları bir yana, kimse eşinin, bilmediği bir cinsel ilişkisine razı olmaz; aldatıldığını düşünür. Kandırılmak insan doğasına uygun değildir. Yalanın haram olmasının nedeni de budur.
Bunun başka bir örneği de, doğamızın ebedilik arzusudur. İslam bu ihtiyaca, ahiret âleminin sonsuzluğuyla cevap vermiştir.
Fıtrat konusunun ele alındığı ünlü hadis şöyledir: Hz. Peygamber, “Her çocuk fıtrat üzere doğar.” buyurdu ve sonra da, “Şu ayeti okuyun!” dedi: “Böylece sen, batıl olan her şeyden uzaklaşarak yüzünü kararlı bir şekilde (Hak olan) dine çevir ve Allah’ın insan bünyesine nakşettiği fıtrata uygun davran (ki,) Allah’ın yarattığında bir bozulma ve çürümeye meydan verilmesin. Bu, sahih (bir) din(in gayesi)dir; ama çoğu insan bunu bilmez. (Rum: 30)” Sonra Resûlullah sözünü şöyle tamamladı: “Çocuğu anne ve babası Yahudileştirir, Hıristiyanlaştırır veya Mecusileştirir. Tıpkı, hayvanın doğunca azalarının tam olması gibi. Siz kulağını kesmeden önce, kulağı kesik olarak doğmuş hayvana rastlar mısınız?”
İnsan, fıtratının bir sonucu olarak Allah’ı bulabilir. Nitekim insanın, Elest bezminde “Evet, Sen bizim Rabbimizsin! (Kalu bela)” cevabını, “İnsanın doğasına Allah’ı bilme kabiliyetinin yerleştirilmesi” olarak anlamak gerekir. “Hayy bin Yakzan” bunun ilginç bir örneğidir.
Yine İnsan, fıtratının bir sonucu olarak Hıristiyan teolojinin “Bir üçtür, üç birdir.” inancını reddeder. Çünkü bu inanç, İnsan doğasına (mantık yasalarına) aykırıdır.
Örnekleri çoğaltmak mümkündür; ancak burada, “Kendine yapılmasını istemediğin şeyi, başkasına yapma!” kaidesini hatırlamak yerinde olacaktır. Bunun anlamı ise şudur: “Doğana uygun davran; çünkü senin doğana uygun olmayan, başkasının doğasına da uygun değildir.”